25 Nisan 2010 00:00

Emek, Barış ve Demokrasi için...

Türkiye’nin dört bir yanında işçi ve emekçiler 1 Mayıs’a hazırlanıyor. 2010 yılını direnişlerle karşılayan emekçiler taleplerini 1 Mayıs alanlarından haykıracak.

Paylaş

TEKEL işçilerinin 78 günlük direnişi, Antepli Çemen Tekstil işçilerinin zaferi, İzmirli TARİŞ işçilerinin mücadelesi, Diyarbakırlı tuğla işçileri… Türkiye, 2010 1 Mayısı’na, kazanımla sonuçlanan işçi direnişlerinin yaşandığı bir dönemde hazırlanıyor. Emek Partisi Genel Başkanı Levent Tüzel’le işçilerin kazanımla sonuçlanan direnişlerinden görkemli Newroz kutlamalarına, 1 Mayıs 2010’a gelinen süreci konuştuk.

Geçtiğimiz aylarda işçi sınıfı açısından hareketli bir döneme sahne oldu. Yaşanan bu gelişmeleri nasıl değerlendirmek gerekir?
2009 yılında yaşanan kapitalist krizin ardından, işçi sınıfı ve emekçilere dönük saldırı dalgası, katlanarak 2010’da da devam ediyor. Özellikle 2010’un ilk aylarından itibaren bu saldırılara karşı işçi ve emekçi hareketinde bir mücadele eğilimi baş gösterdi. TEKEL, hepimizin bildiği gibi bu mücadelenin en önemli ayaklarından birini oluşturdu. TEKEL’i, başarıyla sonuçlanan Antep’te Çemen Tekstil işçilerinin sendikalaşma mücadelesi izledi. Ve bu direnişler, işçi ve emekçilerin kapitalist sistemin saldırıları karşısında mücadele ve örgütlenme arayışını gösterdi. Bu direnişler, ayrıca işçi sınıfı ve emekçiler açısından sendikaların ve emek örgütlerinin önemini bir kez daha ortaya çıkardı. Diğer yandan da sendikalarda, hareketteki bürokrasiye, uzlaşmacı ve teslimiyetçi anlayışlara karşı tabandan gelen bir zorlamayla dönüşüm yaşanabileceğini, 2010 yılındaki TEKEL direnişi ve diğer direnişlerde gördük.

Direnişlerden çıkarılacak sonuçlar neler?
Bu direnişler mücadele, örgütlenme arayışı, esas itibariyle de kendi içindeki birlik olma ve bunun yolunu yöntemini, sağlıklı bir şekilde nasıl olması gerektiğini gösterdi. Özellikle TEKEL. Çarpık birtakım zorlamalarla yukarıdan dayatılan ya da sınıfın dışındaki birlik anlayışları yerine değişik inançlardan, kökenlerden işçilerin birbirlerine sahip çıkarak asıl örnek alınması gereken bir birlik tutumu bu direnişlerde ortaya çıktı.
2010 yılında yaşanan direnişlerde, işçiler yoğunlaşan saldırılar karşısında sadece kendisi için değil bütün halk kesimleri için, onları da arkasında sürükleyecek bir mücadele çizgisi sergiledi. Bu mücadele çizgisi, gelecekteki kazanımların yolunu da göstermiş oldu.

2010 1 Mayısı’na nasıl bir tabloyla giriliyor?
Özellikle 2010 1 Mayısı’nı konuştuğumuz bugünde başta TEKEL işçileri olmak üzere, 2010 yılı boyunca verilen bütün bu mücadelelerin, emek örgütleri ve konfederasyonları da zorlayan bir etkisi oldu. Örnek direnişler Türkiye’nin her yerinde yaygın ve kitlesel bir 1 Mayıs kutlama anlayışını, partimizin öteden beri üzerinde durduğu, ısrarla savunduğu bu anlayışın hayata geçmesine vesile oldu.
Bunun yanı sıra bu mücadele devletin uzun yıllardır provoke ettiği ve engellemeye çalıştığı İstanbul 1 Mayısı’nın Taksim alanında kutlama hakkının kazanılmasını neden oldu. Bu kazanım ve devletin bu noktaya gelmiş olmasındaki en büyük pay, elbette 78 gün süren direnişleriyle TEKEL işçilerine ait. Bu kazanımda TEKEL direnişinin hem işçi sınıfına gösterdikleri, hem Türkiye’nin tüm emekçi kesimlerinde yarattığı bir sempati ve örnek tutumun olumlu bir etkisi olmuştur.

Önümüzdeki dönemde emekçiler ne gibi tehlikelerle karşı karşıya?
Bir yandan bir mücadele ve örgütlenme arayışı var, ama öbür taraftan istatistiklerden işsizlik, manşetlerde yoksulluk manzaraları eksik olmuyor. Özellikle enflasyon giderek artan bir eğilim gösterirken, kriz fırsatçılığı yapan patronlar, işten atmaları sürdürüyor. Yine ekonomik koşulları ve krizi gerekçe göstererek toplu sözleşme koşullarına uymama, ücretleri düşürme, işsizlik fonunun yağmalanması, bu dönem yürütülen saldırıların yöntemleri arasında.
Özellikle TEKEL işçileriyle gündeme gelen 4-c uygulaması, kuralsız ve esnek çalışma bütün işçi sınıfı ve kamu emekçileri için büyük bir tehdit olmayı sürdürüyor.

Bütün bu sorunlar yaşanırken, siyasi iktidar çözüm yolu olarak ne sunuyor?
Yaşananlar karşısında AKP Hükümeti ise pek çok konuda olduğu gibi yine demagojiye başvuruyor. Geçtiğimiz günlerde yaşanan bu işsizlik ve yoksulluk tablosu karşısında Başbakan sorumluğu üzerinden atmak adına TOBB’la karşı karşıya geldi. Başbakan’ın ağzından “İşçileri sömürüyorlar” gibi bir lafın çıkması, bu demagojinin en uç örneklerinden biri. Çünkü işsizlik gibi bir derdi olan siyasi iktidarın yapması gerekenler apaçık ortada. Partimiz başta işten atmaların yasaklanması olmak üzere, alınabilecek tedbirleri ortaya koymuştu. Başbakan ayrıca işsizliği önlemeye yönelik “Her TOBB üyesi bir tane işçi çalıştırsa işsizlikte yüzde 4 oranında düşmeye yol açar” diyerek işçileri, emekçileri; hayırseverlere, zenginlere, onların ianesine terk etme çabasını sürdürüyor. AKP Hükümeti bir yandan işçi sınıfının kendi birikimleriyle oluşturduğu fonları patronlara peşkeş çekerken, bir yandan da emekçilerin kaderini yine bu patronların ellerine terk eden bir politika izliyor. Ayrıca Başbakan’ın ikiyüzlü çıkışlarını yaklaşan seçimler nedeniyle hükümetin işsizlik ve yoksullaştırma politikasının açmazlarının üzerini kapatmaya dönük bir söylem olduğunu da görmek gerekiyor.

Bu yıl Newroz kutlamalarında kitlesellik ve yaygınlık dikkat çekti. Bunun 1 Mayıs’a etkileri nasıl olur? Ayrıca Kürt emekçileri ne gibi tehlikelerle karşı karşıya ve bu 1 Mayıs’ta talepleri neler olacak?
Bu yıl Newroz, sadece Bölge illerinde değil Türkiye’nin birçok merkezinde Türk ve Kürt işçi, emekçi ve ezilenlerinin bir araya geldiği ortak demokrasi ve barış taleplerini, alanlarda güçlü bir şekilde ifade ettiği yaygın gösteriler olarak kutlandı. Pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da TEKEL işçileri Ankara’daki direnişleri boyunca Kürt sorununun çözüm yolunun, birleşik bir mücadeleden geçtiğini göstererek olumlu bir rol oynadı. Bu olumlu tablo tabii ki Newroz alanlarına da yansıdı.
Bu yıl Kürt emekçileri özellikle işsizlik karşısında da taleplerini alanlara taşıyacak. Türkiye genelinde yüzde 20-30’larda olan işsizlik oranları Diyarbakır gibi pek çok Bölge ilinde yüzde 50-60’lara varmış durumda. Özellikle Bölge’ye ilişkin ayrımcı politikaların bir eseri olarak da buralarda yoksullaştırılma süreci, etkileri daha çarpıcı ve daha ağır olarak ortaya çıkıyor. Bu nedenle 1 Mayıs’ta işsizlik ve yoksulluğa karşı önlem alınması talebini alanlarda en fazla haykıranlar arasında Kürt işçi ve emekçileri de yerlerini alacak.
Ayrıca özelleştirmelere son verilmesi, yeni yatırımların yapılması, önemli bir problem olarak Bölge’de toprak sorununun çözülmesi ve toprak reformunun gerçek anlamıyla uygulanması bir çırpıda sıralanabilecek talepler arasında yer alacak.
Geçtiğimiz dönemlerde gündeme gelen ancak tepkiler sonrası rafa kaldırılan bölgesel asgari ücret uygulaması, bugünlerde yapılan Dünya Bankası toplantılarının gündemleri arasında kendisine yer buldu. Buna kesinlikle karşı çıkılmalı, çünkü bu, Bölge’deki ayrımcı politikaları, eşitsizliği daha da derinleştirecek. Özellikle işsizlik, yoksulluğun çok yoğun yaşandığı Bölge’de, işsizlik yardımı ve sosyal yardımların, ihtiyaç sahibi kesimlere aktarılması, Bölge’deki 1 Mayıs kutlamalarının talepleri açısından önemli bir yer tutacak gibi görünüyor. (İstanbul/EVRENSEL)

AKP’NİN DEĞİL HALKIN ANAYASASI
Anayasa değişikliği paketini nasıl değerlendirmek gerekiyor?
Anayasa değişiklikleri Türkiye’de hep gündemde oldu. Çünkü darbe anayasasının yarattığı rahatsızlıklar vardı. Ama şimdiye kadarki değişiklikler anayasanın temel yapısını ruhunu, devletin antidemokratik yapısını, karakterini ve felsefesini ortadan kaldırmadı. Bu paket de, şimdiye kadar yapılanlardan farklı değil. Esas itibariyle Türkiye’nin temel problemlerinin, halkın ihtiyaç duyduğu ciddi, çözüm bekleyen demokrasi problemlerini çözmek yerine paket, yüksek yargının yeniden düzenlenmesi, TSK’daki atama ve yargılanma mekanizmalarının düzenlenmesini öngörüyor. Ama çoğu kesimin ‘kötünün iyisi’ dedirtecek tarzda, kadınlar, engelliler, çocuklar, ombudsmanlık, buna benzer birtakım tırnak içinde iyileştirici düzenlemeler ise bütün bu asıl amacı, emelleri gizleyen birtakım süslemeler boyutunda kalıyor.
Esas itibariyle bu pakette Kürt sorununa çözüm yok. Kürt halkının anayasal tanınma, anadilde eğitim hakkı, bölgesel özerklik gibi önde gelen taleplerinin ağza alınması dahi söz konusu değil. Dolayısıyla süreci AKP’nin kendi siyasi iktidarını güçlendirmeye dönük bir atak olarak değerlendiriyoruz.

Türkiye’nin ihtiyacı nedir?
Türkiye’nin demokratik bir anayasaya ihtiyacı var, ama anayasanın böyle antidemokratik bir şekilde seçilmiş ve şekillenmiş bir meclisten çıkmayacağını, çıkamayacağını şu tartışmalar da göstermekte. Demokratik bir anayasanın olmazsa olmazları açıktır. Öncelikle Türkiye’de yaşayan tüm halkların bir arada gönüllü eşit koşullarda yaşamasının güvenceye alınması.
Türkiye’nin bir laiklik problemi var ve laikliği gerçek anlamıyla temellendirecek bir düzenleme lazım. Yani Diyanet İşleri Başkanlığı’nın olmadığı, zorunlu din derslerinin olmadığı, Alevilere dönük ayrımcı tutumların olmadığı, bir anayasal düzenleme gerekiyor.
Darbe anayasasının temel mantığı onun olağanüstü kurumları MGK, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi, YÖK, RTÜK gibi özel savaş politikası ve bunun yapısal kurumları, hâlâ varlığını koruyor. Bunları ortadan kaldırmayan bir anayasanın demokratik olmasından söz edilemez. Yine özellikle bu meclisteki değişikliklerde gündeme gelen seçim baraj sorunu ve siyasi partiler yasası, ortada duruyor.
Emekçilerin sendikal siyasal özgürlükleri önündeki engellerin kaldırılması, ancak demokratik bir anayasayla mümkündür. Hepsinden önce bugün en geniş emekçi yığınlarının temel taleplerinin başında gelen parasız eğitim, sağlık, ulaşım ve barınma gibi en temel haklar anayasada güvenceye alınmıyor. Gerekli olan olan halkın bu ihtiyaçlarına yanıt verecek baştan aşağı yenilenmiş bir anayasa. Bunu oturup yazmak değil mücadelesini vermek, emek, ve demokrasi güçlerinin görevidir.

1 MAYIS’TAN 26 MAYIS’A
Emek Partisi 1 Mayıs’ta hangi taleplerle alanlarda olacak?
Birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ın geride kalmış 120 yıllık bir tarihi ve talepleri var. Ama 2010 1 Mayısı, şu tarihi dönemeçte, önceki gösterilerinden ve işçi mücadelelerinden çok daha anlamlı ve çok daha önem kazanmış durumda.
Saldırıların yoğunlaşmış olduğu bu dönemde siyasi iktidarın da açmazları büyümüştür. Ve açmazlar karşısında da bugün toplu sözleşmesi yenilenme sürecinde olan metal işçileri, özelleştirme sürecine girmiş olan şeker işçileri, enerji iş kolu gibi hemen her alandaki işçi sınıfının yükselen mücadele ve direniş eğilimi gelişmektedir. Örneğin TEKEL direnişi ile konfederasyonların ortak olarak almış oldukları 26 Mayıs’taki genel eylem kararının ve bunun yaratmış olduğu olumlu etki bir gösterge durumundadır. İşçi sınıfının taleplerinin karşılanmaması durumunda, 1 Mayıs’tan alınan güçle işçi ve emekçiler 26 Mayıs’ta seslerini daha da yükseltecektir. Bu durum 2010 1 Mayısı’nı önceki yıllardan çok daha anlamlı, çok daha önemli, işlevli kılmakta.

TALEPLERLE ALANLARA
Son olarak 1 Mayıs 2010’a dair neler söyleyeceksiniz?
Devlet, hükümet, siyasi iktidar, mücadelelerin eseri olarak 1 Mayıs’ı resmi tatil ilan etti. Özellikle İstanbul 1 Mayısı açısından, Taksim Meydanı açılarak da kutlamaların kendilerince sorunsuz, bu taleplerin içeriğini boşaltacak, sıradan bir bayram kutlamasına dönüştürme hesabı olduğu görülüyor. Dünyada da, Türkiye’de de 1 Mayıs, her zaman için bir mücadele günü olarak sermaye iktidarlarına kapitalist düzene karşı mücadelenin bir simgesi olmuştur bugüne kadar. Bundan sonra da elbette böyle olacaktır.
Türkiye’de 1 Mayıs’ın sadece bir bayram kutlaması, eğlence şenlik olmaktan öte, işçi sınıfının öncülüğünde tüm emekçi kesimlerin birleşik bir mücadele günü olarak en yaygın ve kitlesel biçimde kutlanması, Türkiye işçi sınıfının geleneğinde vardır. Dolayısıyla bu 1 Mayıs’ta taleplerimizin başında özellikle iş ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi, sendikal hakların teslim edilmesi ve tabii ki hâlâ üzeri örtülü duran 1 Mayıs ‘77 katliamının ve siyasi cinayetlerin aydınlatılması olacak. Aynı zamanda Türk ve Kürt işçilerinin birliği açısından; demokrasi, barış ve eşit haklara dönük talepler de bu 1 Mayıs’ta alanlarda haykırılacak.
Ve 2010 1 Mayıs’ı esas itibariyle de bugün siyasi iktidarın, IMF, Dünya Bankası direktifleri doğrultusunda saldırılarına yanıt verildiği bir gün olacaktır. Dolayısıyla partimizin 2010
1 Mayısı’ndaki temel şiarı, “İş ekmek özgürlük için genel grev, genel direnişe; emek, barış ve demokrasi için 1 Mayıs’ta alanlara” olacaktır.
İnanıyorum ki 2010 1 Mayısı önceki yılların çok daha ötesinde bir kitlesellikle yaygınlıkla kutlanacaktır. Bu nedenle başta parti örgütlerimiz olmak üzere bütün emek örgütlerine çok canlı çok enerjik bir aydınlatma ve propaganda örgütlenme faaliyeti görevi düşmektedir.
ÖNCEKİ HABER

Ankara 1 Mayıs’a hazırlanıyor

SONRAKİ HABER

Vatan bölünmez şehitler ölmez(!)

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...