30 Nisan 2010 01:00

Taleplerimizle alanda olmalıyız!


1 Mayıs’ı konuşurken, bir arkadaşımızın “Yıllarca yasakladılar, ne zaman ki işçi sınıfının hak gaspları tavana vurdu, bayramımızı serbest bıraktılar. Neyin bayramını kutlayacağız anlamadım” demesi, sanırım emek dünyasının son yıllardaki durumunu özetlemeye yetmekteydi.
Son 15-20 yıldır işçi hareketlerinden ülkemizde ve dünyada zaferle sonuçlanmış herhangi bir eylem yoktur. Bu da şunu göstermektedir ki, sermaye son bir 20 yıldır dünyada önemli bir direnişle karşılaşmamaktadır. Hemen aklımıza TEKEL ve Çemen direnişi gelmektedir. Eğer 4-c uygulaması Danıştay’a başvurmadan kaldırılmış olsaydı, bu bir sınıf başarısı sayılırdı. Hâlâ 4-c uygulaması kalkmadığına göre bu konuda başarıya ulaşılmış sayılmaz. Çemen grevi bir başarıdır, asla küçümsenemez, fakat yasalar işverene o kadar hak sağlıyor ki bir gün bakmışsınız zaferle sonuçlanan bu grev, hüsrana uğramanın bir başka adı olmuş. Eğer grevin devamında yeni kazanımlar elde edemezsek, o fabrikada hâlâ sendika üyesi olmayan insanlar varsa, yukarıda saydığımız gerçekler artık kaçınılmaz olur.
İşte yeni bir 1 Mayıs daha geldi çattı. Coşkuyla kutlamaya hazırlandığımız bu günlerde daha bir iki ay önce grizu faciasında yitirdiğimiz maden işçilerimiz ve daha nice iş kazaları, ihmaller ve iş güvenliğinden yoksun çalışma ortamları, ücretlerini alamayıp da böbreğini satışa çıkaran işçilerin olması, gelinen noktanın sınıf ve emek dünyası açısından pek de parlak olmadığını göstermektedir.
Adıyaman’da, OSB’de çalışmak için insanlar torpil peşinde koşmaktadırlar. İnanın iktidar partilerinin üyelerinin çoğu, çoluk çocuğuna iş bulmak isteyen insanların, kuru üyelikleri ile doludur. AKP’den önce DYP, ANAP, RP, SHP gibi tarihe gömülmüş partilerin üye rekorları, iktidar ve ortağı oldukları zamana denk gelmektedir; yani siyasi tabirle kılçık üyelerdir. Bir anlamda insanları zorla iktidar partilerinin kapısına mecbur bırakan sistem, bir yandan da kendi çıkarı hesabına yasaları kendine göre şekillendirmektedir.
Anayasa değişiklikleri bir bir Meclis genel kurulundan geçiriliyor. Görülüyor ki yine ‘82 Anayasası’nın temel düşüncelerine ve ruhuna dokunulmamış, emek ve işçi düşmanı yasalarla dolu. Örgütlenmenin önündeki yasal engeller kaldırılmamış, daha da gerilere gidebilecek tuzak maddelere yer verilmiş. Kamu emekçilerine grevsiz TİS hakkı tanınmıştır.
Adıyaman işsizlikte son rakamlara göre 12. sıradadır. Adıyaman’daki emek ve demokrasi güçleri bu işsizlikten mağdur olmuş ve olacak herkesi 1 Mayıs’ta alanlara getirebilmeli, örgütlenme ve bilinçlendirme savaşına başlamalıdır. Artık kapalı alanlardan sokağa çıkmanın zamanı gelmiş, geçmektedir. Yıllardır Adıyaman’da 1 Mayıs’ı kutlarız. Ancak esasen alanlara gelmesi gerekenler, işçiler, köylüler, OSB’de vahşice emeği sömürülenler, asgari ücret sefaletiyle inleyenler, asıl 1 Mayıs’ı sahiplenmeliler. Çünkü 1 Mayıs onların bayramı. Adıyaman’ın, bir zamanlar işçi kenti iken nasıl işsizlik sıralamalarında en üstlerde yer alan bir kent haline getirildiğini, kendimize ve sendikalarımıza sormalıyız.
14 Mayıs tarihi itibariyle TEKEL kapatılınca Adıyaman’da geriye kamu işçisi çalışan TPAO ve Elektrik Dağıtım birimleri dışında bir yer kalmıyor neredeyse. Bizler de TEKEL işçilerinin şu anki durumuna düşmek istemiyorsak, şu an enerji işkolunda çalışan işçi arkadaşlarımız ve biz petrol işçileri, işyerlerimize örgütlü olarak sahip çıkmak için örgütlenmeli, bilinçlenmeli ve bilinçlendirmeliyiz.
Üç asırdır süregelen işçi sınıfı mücadelesi, ülkemizde artık iktidara gelmenin yollarını buralarda aramalıdır. Emek ve sınıftan yana olan herkesi, farklılıklarımızı bir tarafa bırakıp birleşmenin yollarını aramalıyız. Zira, TEKEL işçilerinin mücadelesi, artık hiçbir sendikanın eskisi gibi davranamayacağını açıkça göstermiştir.
Dünyanın bütün işçileri ve ezilen halkları, birleşiniz!
Yaşasın iş, ekmek, özgürlük mücadelemiz!
Orhan Maraş, Petrol-İş Adıyaman Şubesi
Yönetim Kurulu Üyesi

Evrensel'i Takip Et