4 Mayıs 2010 01:00

GERÇEĞİN GÖZÜYLE


Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin 43.Genel Kurulunda seçimler 1 Mayısın hemen öncesine rastladı. Umuyorduk ki mesleğin sorunlarının tartışılıp konuşulacağı bir kongre yaşayacağız. Oysa ilk gün toplantı az katılımlı, hemen hiçbir ciddi eleştirinin dile getirilmediği bir havada sonuçlandı. Sadece oy kullanılacak olan ikinci günde ise “Bir gece ansızın gelebiliriz” şarkısını anımsatan bir üye akınına uğradı cemiyet. Medya Derneği destekli bu grubun ilginç özellikleri vardı. Çoğu meslek örgütlerine yıllarca uğramamışlardı. Aidat ödentileri birikmişti. İşte bu aidatlar toplu bir biçimde ödeniyordu, görevli birileri tarafından. Doğrusu bu yöntemin bazı spor kulüplerinin genel kurullarında yaşandığını biliyorduk ama kendi örgütümüzde ilk kez tanık oluyorduk.
Medya Derneği kurucusu ve Star Gazetesi Genel Yayın Müdürü Mustafa Karaalioğlu’nu kuliste yoğun çalışma yaparken görmek bir bakıma sevindiriciydi. Hiç değilse yıllardır üye olduğu, seçici kurullarına davet aldığı cemiyetinin bir genel kurul havasını solumuş oluyordu. Anadolu Ajansı genel müdürü dostumuz Hilmi Bengi de hem oylamaya katılarak hem de baskıncı “Değişim Grubunun” Onur listesinde yer alarak desteğini belli edenler kervanındaydı. Bunlara İstanbul Belediyesinin, Ticaret Odasının bazı halkla ilişkiler ve tanıtım uzmanlarını da eklemeliyiz. Seçim öncesi bu kurum ve kuruluşların tüm iletişim teknolojilerini “Değişim” listesi adına seferber ettiklerini de unutmamalı.
Kendi yönettikleri gazete ve televizyonlardan emir kumanda ile gönderilen, TGC listesine zinhar oy vermemeleri için uyarılan meslektaşlarımızın gerçekten güç durumda olduklarını gözlemliyor, onlar adına üzülüyorduk. Sabahın erken saatlerinde başlayarak araçlarla Cağaloğluna taşınan üyeler hiçbir zorlukla karşılaşmadan şeffaf sandıklarda oylarını kullandılar. Ne var ki sonuç istedikleri gibi gerçekleşmedi. 996 Gazetecinin oy kullandığı sandıklardan yüzde 61’i kendilerini “bağımsız ve bağlantısızlar” olarak niteleyen Orhan Erinç Grubuna çıktı. Bu oy oranı da listede yer alan tüm organların bu grup tarafından kazanılması anlamına geliyordu.
Diyebilirisiniz ki “Ya kardeş! Bizler daha işçilerin,emekçilerin bayramı 1 Mayısı Taksim alanında kutlamanın esrikliğini üzerimizden atamamışken gazeteci tayfasının genel kurulunu onca ayrıntılı anlatmanın zamanı mı ?”
Bence zamanı dostlar. Bu kongre göstermiştir ki AKP iktidarı için demokrasi, nalıncı keseri gibi kendisine yontan bir yönetimin aracıdır sadece. Düşün farklılığının yaşanmadığı kurumlar, iktidara biat eden gazeteciler, işadamları, sanatçılar; eleştirel görüşlere yer ver(e)meyen gazeteler, televizyonlar, radyolar... Sürekli demokratik açılımı gündemde tutmaları salt bir aldatmaca. DTP’nin kapatılma olayında iktidar partisinin suskunluğu, Kürt açılımı derken bölgede her gün biraz daha artan baskılar bu siyasi partinin iki yüzünü sergilemekte nicedir. Şimdi genel seçimler yaklaştıkça hırçınlaşıyor AKP giderek. Oy yitirdiğinin bilincinde. Bu gidişi tersine döndürmenin yolunu iletişim araçlarının büyük olanaklarından yararlanarak sağlama peşinde. TRT, Anadolu Ajansı ve medyanın yarıdan fazlasının kontrolü ellerinde. Artık meslek örgütlerinden, sivil toplum örgütlerinden kendilerine biat etmeyenlerdedir sıra. 30 Nisanda TGC idi. Olmadı. Şimdi 9 Mayısta İstanbul Tabip Odasını ele geçirmenin hazırlıkları içindeler. Umarız orada da gereken dersi alacaklar. Gazeteci arkadaşlarımızın baskılara, göz boyamalara karşı durdukları, kişiliklerinden ve ilkelerinden ödün vermedikleri gibi hekimler de Hipokrat yeminlerine bağlı kalacaklar. Sağlıklı, barışçı, eşitlikçi, emeğin kutsallaştığı bir toplum yaratmanın heyecanı içinde kullanacaklar oylarını.
İşte AKP iktidarının demokrasiden anladığı bu. Sözde demokrat. Ama özde tek parti özlemi içinde yanıp tutuşan bir siyasi parti. Bu nedenle de oyun içinde oyun sahneliyorlar. Sırası gelmişken bir çift sözüm de CHP’ye. Sosyal Demokrat geçiniyorlar ama yasakçılıkta iktidar partisini aratmıyorlar hiç. Taksim alanının sendikal bir kazanımla işçilere, emekçilere, sivil toplum örgütlerine ve gençlere açılmasının bile onları içinde bulundukları aymazlıktan uyandıracağını sanmıyorum. Seçim barajı karşısındaki suskunluklarını bir sosyal demokrat partiye yakıştırmak bir hayli güç olsa gerek. Basın çalışanlarının sorunlarına eğildiklerini ise şimdiye kadar ne duydum, ne de meslek örgütü yöneticisi olarak, kapımızı çaldıklarına tanık oldum. Demek ki ülkemizde sosyal demokratlık da böyle bir şey...
Türkiye emekçilerinin, tüm işçi sınıfının, özelde Tekel ve Maden işçilerinin ve siz değerli okurların 1 Mayıs Dünya İşçi ve Emekçi bayramı kutlu olsun.
TURGAY OLCAYTO

Evrensel'i Takip Et