11 Mayıs 2010 01:00
BAŞYAZI
GÜNÜN YAZILARI
Sadece AKP ve yandaş basını değil, birkaç ay önce BDPye daha ılımlı bakan, hatta BDPye karşı girişimlere karşı duruyor görünen liberal çevreler bile; olup bitenden sanki BDP sorumluymuş gibi, hesap soran bir üslup ve Size hakkımız haram olsun! diyen bir içerikle yazıp çiziyorlar. Örneğin onlara göre, Anayasa değişikliği paketinin 8. Maddesinin düşmesinin sorumlusu BDPdir! Ve AKP propagandası gibi bu yazar-çizer takımına göre de PKK içindeki Ergenekon; hem BDPyi AKPye karşı bir mevziye itiyor, hem de çatışmaları yoğunlaştırarak Türkiye kamuoyunu provoke ediyor! Daha da ötesi; AKP propagandası ve yandaş basının AKPye ve politikalarına her karşı çıkışı, bir biçimde Ergenekona bağlarken Kürt cenahında hoşuna gitmeyen her şeyi de Ergenekonun PKK içindeki uzantısına bağlıyor. Öyle ki; artık BDPye karşı, PKK içindeki Ergenekonla bağını kes! diyen bir söyle kullanılıyor.
Böylece bir yıl önce büyük bir tantanayla ilan edilen ama bugün açmaza girdiği herkes tarafından kabul edilen Kürt açılımının yürümemesine neden bulunmuş oluyor. Bu kafa karışıklığı araştırma girişimleri ancak günü kurtarabilir. Çünkü mızrak çuvala sığmayacak kadar büyük!
Bunun hükümet de farkında ve onu için de bir yandan BDPyi politik bakımdan kıskaca almaya çalışırken öte yandan içerden askeri operasyonlara hız veriyor. Ancak AKP Hükümeti biliyor ki; Kandildeki kuşatma sonuçlanmadan Kürt direnişini kırmak olanaklı değil. Bu yüzden de; bir yandan ABD-Irak-Türkiye arasındaki üçlü görüşmelerle Kandilin kuşatılması sürdürülürken, bu kuşatmaya yeni bir halka daha eklenmektedir. Bu da İran-Suriye-Türkiye, yeni bir üçlü olarak, bölgedeki gelişmelerde taraf olacaklarını, bir tür ittifak biçiminde ilan etmişlerdir. Bu görüşmelerin İranda beş PEJAK militanının idamının hemen arkasından gerçekleştirilmesi ise, bu ittifakın merkezi sorununun bölgedeki Kürt sorunu olduğuna da işaret etmektedir.
Son birkaç gündür İstanbulda Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Davutoğlunun üç koldan yürüttükleri toplantılardaki gündem dikkate alındığında; İran-Türkiye-Suriye üçlü görüşmelerinde PKKye karşı mücadelenin özel bir yer tutuğu görülmektedir. Bu üçlünün Irak Hükümeti nezdinde girişimlerle bir yandan da Türkiye-Irak-ABD arasındaki üçlü görüşmelerle bağlantı içinde olacakları anlaşılmaktadır. Bunu, dün basında röportajları çıkan Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad; görüşmelerinin merkezinde Kürt sorunu olduğu, Irakın daha inisiyatifli olması gerektiği, Kuzey Irakta bazı grupların ve İsrailin PKKye destek vermeye devam ettiklerine kadar açıkça söylemektedir.
Bu iç ve dış gelişmeler ışığında bakıldığında; Türkiyenin içeride operasyonlara yoğunlaştırılacağını hemen söyleyebiliriz. Dahası içeride de BDPye yönelik Ergenekonculuk, Ergenekoncularla bağlantılı tutum aldığı suçlamaları yanı sıra; açılıma destek vermemekle suçlanacağı şimdiden bellidir. Ancak AKP Hükümeti ve askeri güçler şunu da bilmektedir ki; Kandile boyun eğdirmeden ve oradan dolayısıyla İmralıdan açılımı yeterli bulma tutumu çıkarılmadan bütün operasyonlar ve BDP üstündeki baskılar elle tutulur sonuçlar elde edemez. Bu yüzden de yakın gelecekte, bu iç operasyonlar ABD-Türkiye-Irak üçlüsünden sonra Suriye-Türkiye-İran (*) üçlüsünün oluşturulmasına paralel olarak sınır ötesi kapsamlı bir operasyona girilmesi beklenmez değildir; hatta kaçınılmazdır denebilir.
Kısacası, bölgede ve sınır ötesinde gelişmeler son derece tehlikeli bir aşamaya doğru gitmektedir.
Türkiyenin Kürt ve Türk kökenli demeden tüm demokrasi güçlerinin bu gerçekleri görerek, barış ve demokrasi talebini öne çıkarırken, kendi tutumlarını da açıkça ortaya koymaları önemlidir. Bu tutum sadece bölge ve bölge halkıyla sınırlı kalırsa elbette istenen sonuç alınamaz. Tersine daha çok da Türk kökenli halk içinde gerçeklerin bilinmesi, bu amaçla Türkiyenin batı illerinde gerçekleri açıklayan etkinliklerin (Panel, basın açıklamaları, toplantı ve miting gibi) artırılması önem kazanmıştır.
Son zamanlarda asker cenazelerindeki kışkırtmalar ve askeri operasyonları genişletme tutumu, savaştan, gerilimden rant sağlayanların yeniden harekete geçtiğini göstermektedir. Hükümetin de bu çevrelerle uzlaştığı hem söyleminde hem de eyleminde ortaya çıkmıştır.
(*) İranın ABDye düşman bir tutum içinde olurken ABDnin de hem İran hem de Suriyeye iyi gözle bakmaması, ikinci üçlünün ABDnin onayından ve birinci üçlünün stratejisinden bağımsız oluştuğunu düşünmemek gerekir.
İHSAN ÇARALAN
Evrensel'i Takip Et