13 Mayıs 2010 01:00
GÖZLEM
GÜNÜN YAZILARI
Türkiye ekonomisi uzunca bir süredir çok yönlü ve kapsamlı bir dönüşüm geçiriyor. Özellikle 1990lı yıllarda belirginleşen ve 2003 yılında çıkarılan 4857 Sayılı İş Kanunu ile yasal bir zemine oturtulan esneklik ve kuralsızlaştırma uygulamalarının en somut sonucu, sendikaların ciddi anlamda güç, itibar ve etkinlik kaybı oldu. 2000li yılların başından itibaren istihdamın sendikasız sektörlerde genişlemesi ve buna paralel olarak sendikalı sektörlerde ciddi daralmalar yaşanması, bunların yanı sıra kamu hizmetlerinin tamamına yakınında taşeronlaştırma ve güvencesiz çalıştırma uygulamalarının hızla yaygınlaşması, yaşanan dönüşümün çok daha sancılı geçmesine neden oldu.
Geçmiş on yıl içinde özellikle istihdamın yapısında belirgin bir şekilde kendisini hissettiren köklü değişiklikler, sendikaların alışageldiği örgütlenme zeminini bir taraftan hızla bozarken, diğer taraftan oluşan yeni durum üzerinden yaygın örgütlenme ve mücadele olanaklarını gündeme getirdi. Bu durum diğer yönüyle, büyük bir hızla büyüyen ve genişleyen esnek, kuralsızlaştırılmış, parçalanmış bir işgücü yapısı içinde sendikal örgütlenme ihtiyacını da arttırdı.
İşgücünün bugünkü geniş ve bir o kadar da esnek ve kuralsızlıklarla kuşatılmış yapısı, bu durumu doğru kavrayabilen sendikalar açısından ciddi bir örgütlenme potansiyeli taşıyor olmasına karşın, konfederasyonların ve sendikaların önemli bir bölümünün bahsedilen yeni durum üzerinden bir planlama yapıp harekete geçtiğini henüz göremedik.
Örgütsüz ve güvencesiz çalışan kesimlerin sendikal örgütlenmeye yönelik yoğun istek ve eğilimleri, içinde bulundukları tüm olumsuzluklara rağmen sendikalara önemli olanaklar sunuyor. Çalışma ve yaşam koşullarında yaşanan bozulma ve hepsinden önemlisi yüksek işsizlik riskine rağmen işçilerin örgütlenme eğiliminin son yıllarda belirgin bir artış göstermesi alışılmış bir durum değil. Üstelik tüm bunlar, sendikal örgütlülüğün ciddi anlamda kan kaybettiği, sendikal örgütlenme oranının gerçekte yüzde 6 civarında seyrettiği bir dönemde yaşanıyor.
Özellikle son on yıl içinde yaşanan krizler nedeniyle çalışma koşullarının ağırlaşması, hak kayıplarının peş peşe gelmesiyle pek çok yönden kuşatılmış olmalarına rağmen örgütsüz emekçilerin, özellikle yeni kuşak genç işçilerin, sendikal örgütlenme çabaları gerçekten takdir edilecek düzeyde. Sendikalaşma girişimleri sırasında örgütlenmeye öncülük eden işçilerin hemen işten atılması ve sendikal örgütlülüğün daha başından dağıtılmaya çalışılması, örgütlenmenin başarısını engelleyen önemli bir etken olmasına karşın, bu durumun işçilerin örgütlenme eğilimleri üzerinde beklenenden daha az etki yarattığı görülüyor.
İstihdamın değişen yapısı ve işgücünün çeşitlenen özellikleri üzerinden değerlendirdiğimizde sendikaların geçmişin olumlu birikimlerine sahip çıkılarak, içinde bulunulan dönemin ihtiyaçlarına uygun örgütlenme stratejileri ve mücadele politikaları geliştirmesi, bu politikaları başından sonuna planlı ve kararlı bir şekilde hayata geçirmesi gerekiyor.
Sınıfın örgütsüz kesimlerinin örgütlenme yönelimleri ile örgütlü olan kesimlerin mücadelesinin birleştirilmesi açısından 26 Mayıs genel eylemi ve sonrasında yapılacaklar, işçilerin örgütlenme eğilimlerinin değerlendirilmesi açısından çok önemli. Yaşadıkları tüm olumsuzluklar ve karşılarına çıkan tüm engellere rağmen bu eğilimleri zamanında ve doğru değerlendirmek, sınıf hareketinin geçtiğimiz birkaç yıl içinde gösterdiği canlılığı daha da arttırmak ve sendikaları yeniden sınıfın kitlesel mücadele araçları haline getirmek için gerekli olan şartların bugün, düne göre çok daha fazla olduğunu gösteriyor.
ERKAN AYDOĞANOĞLU
Evrensel'i Takip Et