15 Mayıs 2010 00:00

HAYAT YAZILARI

Referandum tarihi olarak 120 gün sonraki 12 Eylül 2010 gününün belirlenmesi iki tarafı da memnun etmişe benziyor.

Paylaş

Referandum tarihi olarak 120 gün sonraki 12 Eylül 2010 gününün belirlenmesi iki tarafı da memnun etmişe benziyor. İki muhalefet partisi, 60 gün düzenlemesinin YSK kararında itibar görmemiş olmasının memnuniyeti içerisinde. İktidar ise referandum tarihinin 12 Eylül gününe rastlamasının sembolik anlamından duyduğu heyecanı taşıyor.
60 gün mü, 120 gün mü tartışmasında iktidar partisi ilk raundu kaybetmiş gözüküyor. Söz konusu düzenlemenin seçim yasaları hükmünde görülmesi gerektiği yorumu hukuki açıdan elbette tartışılabilir ancak siyaseten hükümetin bir kez daha yanlış tercihte ısrarı ile karşı karşıya kaldık. Hükümetin içindeki hukukçuların iddiası, olması gerekeni yansıtıyor olsa bile olanla çelişerek karşı tarafın elini güçlendirmektedir.
Türkiye mevzuatında esnek bırakılan alanlar çok ciddi krizler doğurabilecek potansiyele sahiptir. Bilinçli olarak esnek bırakılan ve zamanı geldiğinde yorum kabiliyeti tanıyan düzenlemeler güç kimdeyse onun sözünün esas alınmasına fırsat tanımaktadır. Daha açıkçası devlet gücünü elinde tutanların zamanı geldiğinde muhalifler aleyhinde yorumlayabilmek için esnek bıraktıkları alan ya uzlaşma kültürü ile aşılabilir ya da köklü bir hesaplaşma ile.
Uzlaşmanın neden ve kimden kaynaklı olarak gerçekleştirilemediği sorusunu bir tarafa bıraktığımızda, geriye hesaplaşmanın nasıl olması gerektiği sorusu kalır. Bugünkü paket bu anlamada 12 Eylül ile hesaplaşma açısından doğru ve yeterli bir noktada mıdır ? Yeterli değilse bile bu yönde önemsenmeye değer bir ilk adımdır iddiasını şimdilik tartışma dışında tutalım. Önümüzde duran en önemli tartışma konusu, 12 Eylül hesaplaşmasının doğru bir noktadan başlayıp başlamadığıdır. Elbette 12 Eylül ile hesaplaşmak gerekmektedir. Ancak bu hesaplaşmanın yanlış bir noktadan başlaması durumunda tam tersine 12 Eylül anlayışını güçlendiren bir durumla karşı karşıya kalabiliriz. 12 Eylül’le hesaplaşmanın ilk adımı onu doğru tanımlayarak işe başlamaktan geçer. 11 Eylülü, 13 Eylülü birlikte ele almadan 12 Eylül’den kurtulmamız mümkün olmayacaktır.
12 Eylül’e neden ve hangi hatalarımızla sürüklendiğimiz konusunda henüz sağlıklı bir özeleştiri süreci başlamamıştır. 12 Eylül zihniyetinin besleyip büyüttüğü anlayışlarla hesaplaşma konusunda ise niyet aşamasında bile değiliz.
Depolitize eden muhafazakarlaştırma anlayışını, tüketim ve eğlence kültürüne dayanan yozlaşma süreçlerini masaya yatırmadan, sadece mevzuat değişiklikleri üzerinden bir hesaplaşma mümkün değildir. Resmi ideolojiden beslenen düşman algılarını sorgulamadıkça sadece devleti elinde tutanlar ve düşman rolüne mahkum edilenler değişecektir. Ne iktidar merkezli siyaset algısı değişecek ne de toplum merkezli özgürlük anlayışına yönelme fırsatı doğacaktır.
12 Eylül ile hesaplaşabilmek için önce o zihin dünyasının kucağına oturmaktan vazgeçmemiz gerekmektedir. Kucağına oturup sakalını çekmeyi hesaplaşma sanmak hepimiz için büyük bir yanılgı ve hayal kırıklığı olabilir.
Ayhan Bilgen
ÖNCEKİ HABER

Soluduğumuz havadan tat almadan yaşıyoruz

SONRAKİ HABER

Yargıtay irtica eylem planı dosyasını istedi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...