16 Mayıs 2010 01:00
Kadraj
Hep ortada bir pastanın olduğundan ve pastanın paylaşılmasından bahsedilir. O pastanın üçe bölündüğü, üçte ikisini bir avuç zenginin paylaştığı ve kalan üçte birini çalışan ve üretenlerin paylaşmaya çalıştığı bir ülkede yaşıyoruz. Evet, ortada bir pasta var ve nasıl paylaşıldığı önemli. Toplam nüfusun ürettiği değerlerin yüzde 70ini, ülkeyi yönetenler ve onların sermaye çevreleri, yani yüzde 30luk kesim paylaşırken, yine toplam nüfusun ürettiği değerlerin yüzde 30unu işçisiyle, çiftçisiyle işsiziyle bütün bir halk paylaşmaya çalışıyor. Bir yanda kriz bahanesiyle servetlerine servet katanlar, öbür yanda evine ekmek götüremeyen, ay sonunu getiremeyen yoksulluk sınırının altında veya sınırında yaşayan çoğunluk... Hak-hukuk-adalet nerede? Evet, ortada bir pasta var ve nasıl paylaşıldığı önemli. Çalışan ve üreten çoğunluk adaletlice bu pastayı dağıtabilir. İktidar, türlü oyunlarla kurduğu adaletsiz düzeni sürdürmeyi isteyecektir. Bunun için de çokça başvurulan kötü polis rolünü oynayarak, en sert biçimde resmi ve sivil gücünü kullanır. Bazen de iyi polis rolünü oyuna sokar. Toplumun gazını alınca, kendi yasalarını tekrar oyuna sokar. Buna da demokrasi, insan hakları der. Kürt sorununu açılımla çözmüştür.(!) Dersim katliamını gündemleştirerek geçmişiyle nasıl hesaplaştığını göstermiştir.(!) Taksim Meydanını 1 Mayıs alanı yapmıştır.(!) Çingenelerin insan olduğunu fark etmişlerdir.(!) Yetmedi, uçkur sorununu ülkenin sorunu yaparak gündemi örtmüşlerdir. İktidarıyla muhalefetiyle yerli ve yabancı sermayenin isteklerinin en iyi uygulayıcısı olacaklarını her fırsatta söylerken, halka karşı politikalarda nasıl kenetlendiklerini hep birlikte görmekteyiz.
Sağlık, eğitim ve çalışma yasalarının durumu ortada. Özelleştirmelerle canına okunan işçiler ortada. TEKELle yükselen toplumsal muhalefet sınavını vermek üzere, 26 Mayıs, üretimden gelen gücü kullanma ve genel direniş günü ilan edildi. TEKEL direnişi, Zonguldak direnişinden bu yana ortaya çıkan en büyük toplumsal muhalefetin sesi olmuştur. Tarihten ders çıkartmak gerekir. Zonguldak direnişinin nasıl sönümlendirildiğini unutmayalım. İktidar, her zaman medyasıyla, güvenlik güçleriyle işçilerin hak alma mücadelesini bastırarak, ülkenin ve milletin çıkarları için gerekirse zor kullandığını ilan eder. Ama öncesinde, sessiz ve derinden toplumsal muhalefetin içinde bölünme ve parçalanma yaratarak, sorunu çıkaranların işçiler ve emekçiler olduğunu göstermeye çalışır. Dedik ya, tarihten ders çıkarmak gerekir. 26 Mayısı üretimden gelen güçleri kullanma ve genel direniş günü ilan eden sendikalar, gereğini yapmak zorundadır. TEKEL işçileri, her fırsatta sorumlulara sorumluluklarını hatırlatmakta. 26 Mayıs, aynı zamanda sendikalar için bir sınav olacaktır. Üç ay sonrasına gün keserek eyleme hazırlık ve başarılı bir direniş yapacaklarını söyleyenlerin gerçek niyetlerini 27 Mayısta göreceğiz. Zaman içinde işçilerin direnişlerini yok etmeye mi çalıştıklarını, ya da söyledikleri gibi güç toplayarak ve çalışarak bir 26 Mayıs destanı mı yarattıklarını...
Ülkenin her yanı kaynamakta. İlk aklıma gelenleri saysam bile birçok eksik yine kalacak.
Silikozis hastası işçilerin durumu ne halde? Tuzla ne alemde? İzmirde Kent AŞ işçileri, tek bir grevciye kadar düşen atv-Sabah grevi, TÜBİTAKtaki eylemciler, itfaiyeciler, İSKİ işçileri, Sinter metalcileri, Marmaray işçileri, E-Kart emekçileri, UPS Kargo çalışanları, sağlıkta taşeronlaştırmaya karşı koyanlar, sendikalaşmaya çalıştıkları için işten atılmalara direnen Bilgi Üniversitesinin aydın ve emekçileri Ve tabii TEKEL işçilerinin 4-c sorunu. Bu direniş ve eylemlerin sermaye medyasında yer almayışı ve yok sayılmaları... Görüntüyü mü kurtarıyor? Gerçekliği mi gösteriyor? Yoksa hakikatin doğruluğunu mu ortadan kaldırıyor? İşte 1 Mayısın kitleselliğinin gösterdiği birlik ve dayanışmanın sınanacağı alan ve tarih, 26 Mayıstır. İşçi sınıfı, kendi gündemini yaratmak zorundadır. Ne uçkur davası, ne Muğlada yaratılan terör ne de o tarihe kadar yaratılacak başkaca bir provokasyon oyunu, 26 Mayısı gölgede bırakmamalı. Tarihte Maraş-Çorum, Sivas ve Gazi olayları ve katledilen aydın ve gazeteciler, hep sınıfın gündeminin ekseninin kaydırılmasına yönelik olmuştur. Ya ders alınacak yeni bir tarih olacak ya da tarihe geçen destan olacak 26 Mayıs. Toplumsal muhalefetin özneleri ile yaşayacağız, fotoğraf makinelerimizin tanıklığı ile belgeleyeceğiz bu günü. Geleceğe bırakacağımız 26 Mayıs fotoğraflarıyla sorgulayıcı tavrımızı sürdüreceğiz. Bu niyetle fabrikaların, varoşların, sendikaların, plazaların, kısaca hayatın olduğu her yerde, basalım fotoğraf makinelerimizin deklanşörlerine
Özcan Yaman
Evrensel'i Takip Et