17 Mayıs 2010 01:00

İstifa ahlakı ve beden algısı


1960’larda gelişen gençlik muhalefetinin içinden. Kızılay’da yürüyen dönemin başbakanı Adnan Menderes’in yakasına yapışıp “özgürlük istiyorum, özgürlük” diye bağıran hırçın delikanlı. 1982 Anayasası’nın 5 yıl siyaset yasaklısı. Askeri cezaevinin gözetim altında tutulan ismi. SHP içinde Erdal İnönü’ye parti içinde meydan okuyan tek cengaver. Deniz Baykal...
CHP genel başkanlığını kısa kesintilerle 1992’den beri sürdüren, sürdürmesi konusunda herkesin, ısrarını/isteğini/sevdasını bildiği Baykal, geçtiğimiz günlerde yayınlanan video görüntüleri sebebiyle beklenmedik bir şekilde istifa etti.
Videonun montaj-sahte olduğu tartışmasına girmeden, Baykal’ın istifa sonrası gelip gelmeyeceği, CHP’nin ahvali ve bunlar gibi halihazırda tonlarca makale yazılan konulardan ve ilk paragrafta yazılan “özgürlük isteyen” Baykal’ın siyaseten geri evrimininin ifşasından uzaklaşarak, Türkiye siyasetindeki siyasi ahlak ve istifa ahlakı ve beden algısı üzerinde biraz kafa yoralım.
Ahlak ve geleneksel kültür yapısı nedeniyle Türkiye halkının ortalamanın üstünde bir muhafazakar yapıya sahip olması, değişen ve şu an devam eden iktidarlarca daha da muhafazakarlaştağı, kamuoyu yoklamaları ve genel ülke atmosferinden hissedilişi dikkate alındığı takdirde; CHP gibi resmi ideolojinin desteklenmesi politikası yapan bir partinin, dahası AKP karşısında iktidar-medya-toplum tarafından son dönemde tek seçenek, daha doğrusu tek muhalefet olarak gösterildiği düşünüldüğünde, son yayınlanan video nedeniyle bu muhafazakar toplumun partiye olan güveninin sarsılacağını büyük bir ciddiyetle öngören Baykal, bırakması pek düşünülmeyen koltuğunu; yıllar yılı kendisiyle bütünleşen genel başkanlık koltuğunu, bir çırpıda, fakat etkili bir konuşma ile bıraktı.
İddia edildiği üzere Milletvekili Nesrin Baytok’la cinsel bir paylaşımı olan Baykal, konuyu siyasi ahlakın dışında “komplo” olarak değerlendirmeyi tercih etti. Bu seçimini de, taraftar kitlesinin desteğini duygusal bir boyutla almak için yaptığı aşikardır. Bu “açık-seçik” görüntüleri internet sitesinde yayınlayan gazetenin, Türkiye’nin muhafazakarlıkta başı çeken bir gazetesi olması; iktidar ve nefret kavgalarının, toplumun ahlak değerleri üzerinden, insanların/kurumların kendi ahlak değerlerini nasıl da hiçe sayabileceklerini göstermiş oldu. Bu ahlak anlayışı aslında, geleneksel ahlak kavramının dışında siyasi bir ahlak kavramının yeniden gün yüzüne çıkmasına sebep oldu. Malum, gazetenin devamlı internet kullanıcıları, herhangi bir çekince gözetmeksizin kendi gözlerindeki “rezilliği”, sitede bu görüntünün bulunmasıyla meydana gelen “rezilliği” hiçe sayarak izlediler. Ama görüntünün altında “bu sitede .... gördük ya, artık bir şey diyemeyeceğim” yorumları gerçekten çok anlamlıdır.
Görüntüde yer aldığı iddia edilen kadın milletvekilinin, parti lideriyle olan bu ilişkisinden dolayı bulunduğu mevkiye geldiğini söylemek, siyasi arenada çok klasik bir söylemdir. Ve söylendi. Ama burada da kaçırılan nokta, Türkiye’deki mevcut sistem partileri (buna CHP de dahil olmak üzere), milletvekillerini seçerken bu seçimi bin bir türlü “alışveriş” ilişkisi üzerinden kurduğudur. AKP, CHP veya bu sabit siyasi ahlaka göbekten bağlı bilmem ne partisi, doğudaki aşiret reislerinden aşiret üyelerinin oylarını “bedel” karşılığı almakta; kamuoyunu etkileyebilecek organlara rant ve peşkeşlerle kendi taraflarına çekme uğraşlarına girmekte, hiçbir siyasi etkinliği, yetkinliği ve üreticiliği olmayan kişileri sadece “çevresi” sebebiyle milletvekili adayı gösterebilmekte iken, tıpkı yukarıda sayılanlar gibi bir “alışveriş”in ürünü olduğu iddia edilen bir milletvekilliği, neden bu kadar göze batmaktadır? Bunun gerçekliği olup olmamasından öte, böyle bir politika yürütülmesi Türkiye’deki siyasetin, “beden algısı”nın diğer algılarının yanında farklı bir boyutta olduğunu göstermektedir. Cinsel alışveriş, onur alışverişinden, para-oy alışverişinden ne kadar farklıdır? Bu beden algısı neden bu kadar farklı bir mertebeye konmaktadır? Diğer alışverişler tıpkı bu alışveriş gibi neden ifşa edilmiyor? Tabii ki, Meclis çatısı altına girecek bireylerin, parti içi demokrasi sonucunda gelmesi gerekmektedir. Ama bunun olmadığı ve diğer “alışveriş”lerden bahsetmeden, kadın milletvekili üzerine, sadece Baykal’ın konumu yüzünden farklı bir boyuta taşımak ne kadar doğrudur? Ya da siyasi ahlak anlayışı içerisinde, diğer “alışveriş” ilkelerinin yanında ne kadar ahlaksızlıktır? Sonuçlara/yorumlara ve siyasi partilerin ve siyasilerin geneline bakıldığında, bunun farklı bir noktaya konulduğunu görmemiz, siyasi ahlakın diğer saydığımız alışverişi kendi normlarına yerleştirdiği ve bunları ne kadar “sıradan”laştırdığını görüyoruz. Yani yıllar yılı, tüm kanallarıyla meşru olan bu siyasi ahlak, farklı bir “rant” türünü, çekinmeden ahlaksızlıkla suçlamaktadır. Aslında ahlaksızca işleyen, şu anda vücut bulan ve siyaset arenasında kanlı canlı dolaşan, mevcut siyasi ahlakın ta kendisi iken...
Öte yandan, konuşmalarda “o kadın” diye söz edilen, belki de Baykal’ın gururlu ve onurlu konuşmasından sonra, kötü kadın rolü üstüne tamamen oturtulan Nesrin Baytok’a ilişkin herhangi bir cümle kurulmamaktadır. Ne Baykal ne partili milletvekilleri ne de daha dar kapsamda “partili kadın dayanışması” çerçevesinden bir açıklama gelmemektedir. Bu kötü rol aslında, Nesrin Baytok’a, Baykal’ın bulunduğu koltuğun yanı sıra genel geçer kadın ve kadın bedeni algısından ötürü olduğu pek şaşırtıcı olmayacaktır. Tabii ki tüm eleştiriler ve açıklamalar yapılırken, yukarıda sayılan, bu dahil “alışveriş” ürünleri tamamen teşhir edilmesi gereken ürünlerdir. Ama bu teşhir yapılırken, erkek erki üzerinden şekillenmemelidir.
Türkiye’de siyasi ahlak, genel anlamda “Kemalist”, “muhafazakar” damarın; yani yılladır egemenliğini koruyan, statükonun uzlaştığı normlar üzerinden ilerlemektedir. Cinsel bir “alışveriş” siyaseten, diğer “alışveriş”lerden çok ahlaksızca algılanmakta. Bunun yanında savaş edebiyatı yapmak, halkın inançları üzerinden bir sömürü siyaseten ahlaklı bir olgu olarak algılanmakta. Deniz Feneri gibi bir yolsuzluk, yerli kurumların yabancı sermayeye satılması, yakın çevreye peşkeş çekmek, siyasi ahlakta, Türkiye siyasetinin pek alışmış olduğu bir durum olduğu için çok büyük bir yaygara koparmamaktadır. Ya da yine CHP’nin söylemi olan Kürt sorununun çözümünü, Dersim katliamını çözüm göstererek “savaş-kan edebiyatı” yapmak, ayrımcılığın dibine vurmak siyaseten ahlaklıdır.
Bu noktada, CHP gibi içerisinde daha çok “entelektüel” barındırdığı kabul gören bir partinin, aslında kurulan bu yanlış siyasi ahlakı bazı noktalardan eleştirirken, kendi ekeştirisini verme gereksinimi duymamasından ve konvansiyonel söylemin dışına çıkmaktaki siyasi çekincesinden ötürü, Türkiye siyasetindeki norm kabul edilen siyasi ahlak, kendi içerisinde ahlaksızlık üretmeye devam edecektir. Diğer siyasiler ve siyasetler de hakeza...
BAYRAM ŞAHİN İstanbul Üniversitesi öğrencisi

Evrensel'i Takip Et