20 Mayıs 2010 01:00
HAYATIN İÇİNDEN
Nükleer enerji ve nükleer santral bu kez daha somut anlaşmalarla ülke gündemine yeniden oturdu. Elli yıllık Akkuyu macerasına şimdi bir de Karadenizin güzel kıyıları eklenince, ülkemiz hem güneyin hem kuzeyin en ucundan nükleer kıskaca alınmış olacak.
Nükleer veya maddenin dönüşümü temeline dayanan diğer enerji elde etme teknikleri belki geleceğin çözümü olacak. En temiz enerji üretiminde atomlarla oynamak belki en verimli sonucu verecek. Bilimin inanılmaz ilerleyişi nükleer atık sorununu belki kökünden çözecek. Belki hepimiz cebimizde nükleer piller taşıyacağız. Ama o gün henüz gelmedi. Bugün dünyada çalışır durumda olan tüm nükleer santraller, inanılmaz miktarlarda insanlık için ölümcül olan atıklar üretiyor. Bilmem kaç milyon ton küle karşılık birkaç ton nükleer atığın lafı mı olur? türünden sözlerle kirliliği küçümsemeye çalışan anlayış, Adamı döve döve öldüreceğinize suyuna mercimek kadar siyanür katın, rahmetli olsun diyen anlayışla aynı.
Vahşi kapitalizmin aklını kaybettiği rekabet yıllarının, insanı, çevreyi, dünyayı düşünmeden sadece daha çok kazanç mantığına oturmuş kendi içinde doğal düşüncesinin sonucu olarak ortaya çıkan nükleer enerji üretimi hızla terk edilirken, bizim gibi ülkelerin nükleer enerji diye tutturmaları, aslında uluslararası rehin alınmışlıklarının bir sonucu.
On binden fazla nükleer başlığıyla ABD, binlerce atom bombasıyla Rusya, onlarca bombasıyla İsrail, Çin sadece dünyayı değil güneş sistemini kökünden yok edecek kadar nükleer güce sahipken Bir atom bombamız olsun bilinçaltı hevesiyle nükleer santral işine soyunmak, Ben de isterim şımarıklığındaki çocuk davranışıyla açıklanacak kadar basit olmamalı. Her şeyden önce kesin olan bir şey var ki, bugün aklı yarım da olsa başında olan hiç kimse, atom bombası düğmesine basmaya cesaret edemez. Tek bomba dünyanın sonu olur. Bomba üretme hayali, olsa olsa büyük paraların el altından dolaşmasını, kirli ceplere akmasını amaçlamaktadır. Zaten ihale aşamasında dönen dolaplar, Meclis kulislerine kadar sarkan nükleer lobi promosyon ve tanıtım çalışmaları, işin içinde büyük paralar döndüğünün en büyük kanıtı. Nükleer enerjiyi istediğini canı gönülden göstermeyi başaramayan eski Enerji Bakanı Hilmi Gülerin de kızağa çekilmesinin görece düzgün duruşundan kaynaklanmış olması da muhtemel.
Şimdi bir de Zaten komşularımızda var. Kaza olsa biz de etkileniriz savunması ortaya çıktı. Hani utanmasalar, Öleceksek kendi silahımızla, kendi pisliğimizle ölelim diyecekler.
Bir de fizik mühendisleri sorunumuz var. Plansız açılan yüksekokullar ve bölümlerden mezun olan mühendislere iş yaratmak için nükleer santrallerin düşünülüyor olması tam bir kandırmaca. Her yıl diploma alan yüzlerce mühendis için bir nükleer santralin tüm işsizlik sorunlarını çözeceğini düşünmek, ancak saflıkla açıklanabilir.
Bazı yarım akıllılar da nükleer santrallerle nükleer teknolojinin ülkemize geleceğini düşünüyorlar. Onlara söylenecek en anlamlı şey, bugün en gelişmiş teknoloji ürünleri olan cep telefonlarını, bilgisayarları çoluk çocuk kullanmamıza rağmen, bu cihazları üretmeyi neden beceremediğimiz olmalıdır.
Türkiyenin kurulu gücünün iki misli kadar rüzgar enerjisi üretim lisansı satıldı. Borsalar oluşturuldu. Yasa çıksa güneşten elektrik üretiminde patlama yaşanacak. Belki ilk yatırımında biraz masraflı olacak ama nükleer santral için harcanması planlanan para, yenilenebilir enerji sistemleri kurulması ve teşviki için harcansa, gelecek onlarca yıla yatırım yapılmış olacak.
Tüm bu tartışmaların içinde bir unsur var ki, konu onları derinden etkiliyor. Nükleer santrallerin kurulmak istendiği yörelerde yaşayan insanlar, büyük şehirlerin camdan gökdelenleri ışıl ışıl parlasın, gece hayatlarında su gibi paralar aksın, yüzde oncular zengin olsun diye evinin, toprağının kirletilmesini; çocuklarının, torunlarının geleceklerinin karartılmasını istemiyor.
Örgütlüler ve vatansever mühendisler, bilim insanları onları destekliyor.
ARİF NACAROĞLU
Evrensel'i Takip Et