23 Mayıs 2010 01:00

mesele dersimli olmakta değil dersimli kalmakta!..


Yurt dışında yapılan uluslararası bir toplantıya katılmak için giden bürokrat biraz da yeni olmanın heyecanı ve telaşı içerisindeydi. Daha deneyimli ve bu tür toplantılara daha sık katılmış olan danışmanlarından sürekli bilgiler alıyor, nasıl hareket etmesi ve davranması gerektiği konusunda danışmanlarınca da sık sık uyarılıyordu. Toplantıda hemen hemen her ülkeden birer temsilci bulunuyordu. Tecrübesiz ama aynı zamanda gururlu olan bürokrat toplantı salonuna girer girmez ikili görüşmelere başlamış, asıl olarak bu toplantıda nelerin konuşulması gerektiğinin ve toplantıdan çıkacak kararların neler olması gerektiğinin altını çiziyordu! Bir ara sıcak bir şeyler içmek için koridora çıktığında İngilizce konuşan ama İngiliz olmayan bir gazeteci ile karşılaşmıştı. Doğrusu her ikisi de bir birini ilk kez görüyordu ama bozuntuya vermemişlerdi. Gazeteci sormuştu:
-Nerelisiniz?
Bürokrat yanında danışmanı olmadan bir soruya cevap vermenin haklı gururu içerisindeydi! Aslında daha önemli bir soru bekliyordu ama belli ki gazeteci acemiydi:
-Rize!
Bu kez şaşırma sırası gazeteciye gelmişti! Zira yeryüzünde Rize diye bir ülkenin olduğundan haberdar değildi! Kuşkusuz bozuntuya vermemeliydi:
-Ne istiyorsunuz?
Bürokrat ertesi gün manşet olacak ve ülkesini dünyaya daha iyi tanıtacak çok önemli bir soruyu yakalamıştı! Kaçırmaya da hiç niyeti yoktu:
-Bizim kimseden bir şey istediğimiz yok Monşer! Biz kimsenin iç işlerine karışmıyoruz kimsede bizim iç işlerimize karışmasın! Bizler uluslararası hukuka saygılı!..
Bu kısa fakat çok yararlı görüşmeden sonra gazeteci koşar adım koridordan ayrılmış ve kendine ayrılan otel odasına gitmişti. Telefondan ülkesinde bulunan gazetesine şu başlığı geçiyordu:
-Rize bağımsızlık istiyor!
Eskiden beri karar verme yetisinde sıkıntılar yaşayan ülkemiz son bir haftadır bu sıkıntısını epeyce açığa çıkarmış gibi gözüküyor! Kim neyi neden istiyor belli değil! Neredeyse ömrünün tamamını “Baykal çekilsin” diye harcamış gözükenler birden Baykalcı kesilirken, daha dün Kemal Kılıçdaroğlu için “Lider vizyonu yok, bu yükü kaldırmaz” diyenler birden Kemal Kılıçdaroğlu’nu kurtarıcı olarak görmeye başladılar! Doğrusu ne kimse istediğini anlatabiliyor ne de kimse doğru dürüst bir şey istiyor! Bir gün önce Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı için “Kemalist hareket CHP’yi böldü” diye başlık atan gazeteler ertesi gün adaylık gerçekleşince “CHP Kemale erdi” diye başlık atıyor!
Kuşkusuz CHP’de bir yenileşme, bir gençleşme hareketi gerekiyordu. Düşünsel ve eylemsel anlamda uzun süredir tatilde olan CHP’nin bu değişimi ülke meselelerine ve onun çözümüne ne kadar etki sağlayacaktır bunu zaman gösterecek ama partinin içerisinde bir lider sultasının olduğu da gerçekti. Peki bu değişimi ve dönüşümü Kemal Kılıçdaroğlu ne kadar gerçekleştirecek? Bekleyip göreceğiz ama en azından şu Alevi ve Kürt kimliğinden hareketle yapılan tartışmalara ilişkin birkaç şey söylemekte fayda var!
Her ne kadar gerek ülkeler gerekse söz konusu kişiler çok farklılıklar gösterse de Amerika Birleşik Devletlerinde siyahlar Barack Obama’yı Demokrat Partinin başına getirmekte ne kadar etkili oldularsa Alevi ve Kürtler de Kemal Kılıçdaroğlu’nu CHP’nin başına getirmekte o kadar etkili olmuşlardır! Bu güne kadar Obama Amerika Birleşik Devletlerinde siyahlar için ne yapabilmişse Kemal Kılıçdaroğlu’da eğer iktidara gelirse Alevi ve Kürtler için ancak o kadar yapabilecektir! Mesele bu kadar basittir!
Madem kısa bir öykü ile başladık kısa bir fıkra ile de bitirelim! Fıkra bu ya 2 Sünni vatandaş muhabbet ederken birden Alevi olmaya karar vermişler! Düşünürken taşınırken bir Alevi Dedesine danışmaya kara vermişler! “Olur” demiş Dede “Ama önce şu kitapları okuyun, sonra sizi imtihan edeceğim başarılı olursanız Alevi oldunuz gitti!” Kitapları iyice okuyan Sünni vatandaşlarımız Dedenin karşısına çıkmışlar. Önce birisi girmiş içeri! Dede kafadan sormuş:
-Söyle bakalım Hasan ile Hüseyin’i kim öldürdü?
Sünni vatandaş düşünmüş taşınmış, kızarmış bozarmış! Bu duruma sinirlenen Dede adamı kapı dışarı etmiş! Sünni vatandaş dışarı çıkarken kapıda bekleyen arkadaşını uyarmayı da ihmal etmemiş:
-Aman dikkat et kardeşim! Bunlar 2 kişiyi öldürmüşler suçu bize yıkmaya çalışıyorlar sakın ola ki kabul etme!
Asıl olan zaten Hasan ile Hüseyin’i kimin öldürdüğünü bilmekte. Tıpkı Deniz Gezmişleri kimin astığını bilmek gibi. Meseleye sınıfsal değil de dar çerçeveden bakılırsa daha çok Kemal’ler tartışılır! Bırakın iktidara gelmeyi partinin başına bile geçmeden bir insanın mezhebi ve dili tartışılıyorsa bu ülkede Rizeli bürokrata da hak vermek gerekir! Sonuçta o da Karadenizli! Daha Ermeni’si var, Çerkez’i var, Gürcü’sü var…
Veli Bayrak

Evrensel'i Takip Et