24 Mayıs 2010 00:00

BAŞYAZI

Kılıçdaroğlu’nun, CHP’nin 33. kurultayında yapacağı konuşma büyük bir merakla bekleniyordu.

Paylaş

Kılıçdaroğlu’nun, CHP’nin 33. kurultayında yapacağı konuşma büyük bir merakla bekleniyordu. Çünkü önceden, “değişim kurultayı” olarak ilan edilen kurultayda, “değişimin doğrultusunun” da bu konuşmada çizileceği belirtiliyordu.
Ne var ki Kılıçdaroğlu bu konuşmasında; Kürt sorunu, laisizm sorunu, “demokratik bir Anayasa talebi, Ergenekon davası ve özgürlükler sorunu” gibi, Türkiye’nin en önemli ve herkesin tavır almasının zorunlu olduğu başlıca sorunlar konusunda Baykal çizgisini eleştirmediği gibi, ondan daha geri bir çizgiye çekileceğinin işaretlerini de verdi. Daha da ilginci, sanki Türkiye’nin böyle sorunları yokmuş, varsa bile öteki sözünü ettiği konulara göre çok önemsizmiş gibi davrandı.
Konuşmanın bütünü açısından bakıldığında, Kılıçdaroğlu asıl olarak ekonomik sorun üstünde durdu ve bu konuda hükümetin icraatını eleştirdi denebilirse de, gerçekte onu bile yapmadı. Tersine; Kemal Derviş-IMF programını devralıp radikal biçimde sürdüren AKP’nin ekonomi politikasına değil, bu uygulamanın rüşvet, yolsuzluk, işsizlik gibi göze batan kimi sonuçlarına tepki göstermekle yetindi.
Oysa politikayla uzaktan ilgilenenler bile bilir ki; bugün Türkiye’de bir siyasi partinin ülke gerçekleri üstünden politika yapmasının ve demokrat olmasının koşulu;
1-) Kürt sorununun demokratik çözümü için Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkını tanımak, pratikte Kürtlerin sorunun çözümünde muhatap alınması, anadilde eğitim hakkı, genel ve ayrımsız bir af gibi konularda olumlu bir noktada bulunmak,
2-) Laisizmin ayakları üstüne dikilmesi doğrultusunda adım atmak; bu amaçla ortaöğretimde devletin din alanından tümüyle çekilmesi, bütün din ve inançlar karşısında aynı uzaklıkta durması, pratikte din derslerinin kaldırılması ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kapatılması, imam hatiplerin kapatılması gibi konularda açık bir tutum almak,
3-) Ergenekoncuların avukatlığından soyunmak; bu davayı, AKP’nin kendi statükosunu kurmasının dayanağı olmaktan çıkaran bir tutumla kontrgerillanın açığa çıkarılması, faili meçhullerin ve kayıpların faillerinin bulunup cezalandırılması yolunun açılması için ciddi bir biçimde müdahale etmek,
4-) Demokratik bir anayasa talibine sahip çıkmanın yanı sıra Terörle Mücadele Yasası’nın kaldırılması, Seçim ve Siyasi Partiler Yasası’nın demokratik bir muhtevaya kazandırılması (Kılıçdaroğlu bu konuda sadece yüzde 10 barajını düşüreceklerinden söz etti), basın özgürlüğü ve öteki özgürlükleri sınırlayan yasaların iptali, emekçilerin örgütlenmesinin önündeki engellerin kaldırılması gibi konularda açık bir tutum almasıdır.
Ancak Kılıçdaroğlu, merakla beklenen konuşmasında bu konulara hiç değinmedi.
Ve herhalde Kılıçdaroğlu ve ekibi, mızrağın ucunun; “AKP’nin ‘yumuşak karnı’, yolsuzluk, yoksulluk, işsizlik gibi ekonomik açmazlarıdır” tespiti yapıp, buradan saldırırsa AKP’nin alt edileceğine karar vermiş.
Tabii dış politika, iç politika, demokratikleşme ve tüm diğer önemli siyasi konularda CHP’nin eski tutumunu savunduğu anlaşılmaktadır. Başka bir söyleyişle; Kılıçdaroğlu ve onun “değişim rüzgarı yemiş CHP”si, aslında siyaset alanını AKP’nin inisiyatifine terk eden sıradan bir popülist parti mevzisine çekilmektedir.
Ama şu da bir gerçek ki; böyle Kürt sorunu, laisizm, demokratik anayasa, özgürlükler gibi sorunlarda AKP’yi sıkıştırmayan; onun ikiyüzlülüğünü, lafta demokrat görünmesini boşa çıkaracak hamleler yapamayan CHP’nin sözünü ettiği yoksulluk ve yolsuzluklarla ilgili de ciddi bir ağırlığının olması beklenemez.
Sadece ağırlık sorunu da değil, bütün bu acil demokratik sorunları “değişimin” bir parçası göremeyen anlayışla, emekçilerin ezilmişliği, işsizlik yoksulluk üstüne yanık konuşmalar yapmak, sıradan bir popülizmi aşamaz. Hele bu iddialar, mevcut ekonomik politikalara yönelik ciddi bir eleştiriyle birleşmezse, neoliberalizme ve piyasacılığa karşı, açık halktan yana bir ekonomik programla birleşmedikçe (Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında AKP’nin izlediği ekonomik politikanın esasına bir itiraz yok), eleştiriler sadece bir “kahve politikasına”, halkı oyalamanın bir aletine dönüşür.
Eğer “değişim”, önceki gün Kılıçdaroğlu’nun sunduğu çerçeveyse; Kılıçdaroğlu ekibine, illa bir “değişimin ekibi” denecekse, “ileriye doğru bir değişimin ekibi” denemez.
İHSAN ÇARALAN
ÖNCEKİ HABER

Birlikte mücadeleden başka yol yok

SONRAKİ HABER

Halkevleri 21. kongresini gerçekleştirdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...