28 Temmuz 2010 00:00
İstanbul alarm veriyor!
GÜNÜN YAZILARI
Tarihi ve kültürel değerleriyle dünyanın sayılı kentleri arasında yer alan İstanbul UNESCOnun Dünya Mirası Listesinden çıkarılma durumu ile karşı karşıya...
Tarihi yarımada da uygulanan kentsel dönüşüm ve yenileme projeleri 8 milyon insanın evsiz kalmasına sebep oldu. Tüm bunlar yaşanırken Haliçe yapılması planlanan Boynuzlu Köprü projesi ise UNESCOnun Ağustos ayında yapılacak görüşmelerle İstanbulu dünya mirası listesinden çıkarıp tehlikede olan dünya mirası listesine eklemeyi planlamaları yapmayı düşünmesine neden oldu. Konuyla ilgili olarak İstanbul S.O.S oluşumu içinde bulunan Yrd. Doç. Çiğdem Şahin ile görüştük. İstanbul kent hareketleri içinde yer alan Şahin, kurucu üyesi olduğu Fener Balat Ayvansaray Derneğiin (FEBAYDER) genel sekreteri ve basın sözcüsü. Şahin, kentsel dönüşümle ilgili sorularımızı yanıtladı.
Öncelikle İstanbulda neler oluyor?İstanbul alarm mı veriyor?
Gerçekten İstanbul alarm veriyor. İstanbulu yok oluşa sürükleyen ve tarihi ve kültürel mirasları tehdit altında bırakan uygulamalardan tutun, kentsel dönüşüm ya da yenileme projeleri ile devlet gücünü kullanıp insanların evlerini kamulaştırma tehdidiyle gasp eden; mahalleleri ortadan kaldıran; insanları yıllarca edindikleri komşuluk ilişkileri ve bağlarından, iş yerlerinden ve geçim kaynaklarından kopararak kentin çeperlerinde kötü koşullarda yaşamaya iten; 3. köprüyle orman arazileri ve yeşil alanların, özelleştirilerek hastane ve okul arsalarının ele geçirilip imara açıldığı; Haliç Metro köprüsü ile İstanbulu İstanbul yapan Süleymaniye siluetinin gölgeleneceği boynuzlu bir köprünün yapıldığı; Osmanlı mimarisinin nadide eserleri ahşap evlerin yok edildiği, tarihi adaya her gün 75 bin kişinin geçişini sağlayacak ve trafiği azaltmak amaçlanırken izdiham yaratacak İstanbul Boğazı Karayolu Tüp Geçiş Projesini hayata geçirildiği bu süreçte İstanbulun alarm vermediğini kim söyleyebilir ki!
25 Temmuzda Brezilyada toplanacak olan UNESCO Dünya Miras Komitesi, İstanbulu Dünya Kültür Mirası Listesinden Tehlikede Olan Kültür Mirasları Listesine almayı düşünüyor ve bunun gerekçelerinden biri olarak da Haliç Metro Köprüsünün İstanbul Siluetine vereceği zararı öne sürüyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Haliç Metro Köprüsünün yapımına 1998 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından başlanmıştır. Uzunluğu 936 metre olan bu köprü Taksim-Yenikapı Metro hattında Haliç geçişi olarak projelendirilmiştir. Taksim-Şişhane-Unkapanı-Şehzadebaşı-Yenikapı istasyonlarından oluşan bu hatta metro, Şişhane eteklerinde; Azapkapıda yeryüzüne çıkmakta daha sonra bu köprü üzerinden Haliçi geçtikten sonra Süleymaniye eteklerinde tekrar yer altına girmektedir. Bu köprü ile ilgili en çok tartışılan konu köprüdeki taşıyıcı kulenin 82 metre olmasıdır. Koruma Kurulunun bu teklifi kabul etmemesi üzerine kule yükseklikleri önce 65 metreye sonra 55 metreye kadar düşürülmüş ve uygulama bu şekilde başlatılmıştır. Bu konu ayrıca UNESCO Dünya Miras Komitesinin de gündemine gelmiş, Komitenin 2006da Litvanya Vilniusdaki 30.toplantısı sonunda çıkan kararda; Avan projesi 2005de onaylanan Haliç metro köprüsü 65 metre yüksekliğindeki ayaklarıyla Süleymaniye Camiinin manzarasını olumsuz biçimde etkileyecektir şeklinde net bir ifade kullanılmıştır. Dünya Miras Komitesinin 25 Temmuz-3 Ağustos 2010da Brezilyada gerçekleştirilecek olan 34. Toplantısının taslak metninde de Haliç üzerindeki metro köprüsünün, DMK Uygulama Rehberinin 179-b maddesi kapsamında Üstün Evrensel Değere ve Varlığının bütünlüğüne geri döndürülemez zararlar vereceği görüşü bildirilmiştir. Brezilya toplantısında sunulacak ve oylanacak olan taslak metinde Şu andaki köprü projesi inşa edildiği takdirde İstanbulun 2011 yılında Dünya Miras Listesinden tamamıyla silinmesini değerlendirmek üzere bu yıl Tehlike Altındaki Dünya Miras Listesine yazmaya karar verir denilmektedir.
5366 ÖRTÜLÜ BİR İMAR YASASIDIR
UNESCO Dünya Miras Komitesinin 2010da Brezilyada gerçekleşecek olan 34. Toplantısının taslak metninde ve 5366 sayılı Yasa kapsamında getirilen uygulamalarında Tarihi Yarımadanın Üstün Evrensel Değerine zarar vereceği ileri sürümektedir. Sizce 5366 Nolu yasanın İstanbulun Tarihi Yarımadası ve diğer Kültürel ve Tarihi Miras Alanları için anlamı nedir?
Bence 5366 örtülü bir imar yasasıdır. Daha önce kanunlarla ve Anıtlar Kurulu tarafından korunan ve imara açık olmayan tarihi sit alanları bu yasa ile imara ve inşaata açılmaktadır; yani 5366 tarihi alanları ve özellikle İstanbulun tarihi yarımadasını tamamen müteahhitlerin arsız iştahına teslim etmiştir. Çünkü bu yasa ülkede daha önce kabul edilen imar ve iskan yasalarının hepsinin üstünde ve onlardan muaf kabul edilerek özel bir hukuk alanı yaratmıştır. Daha önce kamusal alan olarak korundukları için buralara giremeyen ranttan gözü dönmüş, genellikle iktidar yanlısı özellikle de Çalık Holding gibi Başbakana veya iktidara yakın firmalar 5366nın sağladığı bu özel hukuk zırhı içinde kolayca bu bölgelere girmeye ve bu nadide yerleri kaba müteahhit yaklaşımları ile adeta talan etmeye başlamışlardır.
İSTANBUL DİLE GELSEYDİ İMDAT DİYE BAĞIRIRDI!
Bu tespitleri neye dayanarak yapıyorsunuz?
Tespitlerimin çok keskin olduğunun farkındayım, ama bunlar gerçek ne yazık ki İstanbulun dili olsaydı inanın İmdat, beni kurtarın diye bağırırdı Bunu niçin söylüyorum, bugün İstanbulda yüze yakın belki de daha fazla kentsel dönüşüm ve yenileme projesi var; bu projelerle İstanbul adeta yeniden inşa ediliyor; rant uğruna sapasağlam binalar, tarihi yapılar, mahalleler yerle bir ediliyor, orman arazileri, arkeolojik rezerv alanları talan ediliyor, İstanbulda milyonlarca insan evlerinden, yaşam alanlarından koparılıp sürgün ediliyor; böyle bir İstanbulun isyan etmediğini, S.O.S vermediğini söyleyebilir misiniz? Habitat raporlarına göre son yıllarda milyonlarca insan kentsel dönüşüm projeleri ile ya yerinden edilip evsiz bırakılıyor ya da İstanbulun çeperlerinde daha kötü yerlerde yaşamaya mecbur bırakılıyor; işyerleri, geçim kaynakları, hayatla bağları alt üst edilerek, yok edilerek gerçekleşiyor bu süreç... Bu tabloda nasıl bir İstanbul görüyorsunuz? Hem tarihine, kültürüne, tarihi binalarına, sokaklarına, müdahale edilerek yapısı tamamen bozulan hem de insanlarının evlerinin, mahallelerinin kamulaştırma tehdidiyle ellerinden alındığı, yok edildiği, hayatlarına birden bire giren tepeden inme projeler yüzünden psikolojilerinin bozulduğu ve yılgınlıkla yaşam alanlarını terk etmeye zorlandığı bir İstanbul
AİHME DE BAŞVURDUM
Ben şahsen AHİMe de baş vurdum. İç hukuk tüketilmeden başvuru yapılamıyor ama bizim davamız eğer AHİM davayı kabul ederse iç hukuk tüketildi gerekçesiyle değil, artık Türkiyede hukukun işlemediği iddiası ile görülecek Bakın burada bizim en temel insan hakkımız, barınma hakkımız ve mülkiyet hakkımız çiğneniyor. 5366 sayılı yasa ihale kanunları ile ilgili bütün ulusal yasaların üstünde ve muaftır ama uluslararası anlaşmalarla koruma altına alınmış en temel insan hakları olan barınma hakkı, mülkiyet hakkı gibi haklar söz konusuysa o da uluslararası yasalara tabidir. Bu en temel insan hakları Türkiyenin de taraf olduğu Uluslararası anlaşmalarla güvencesi altında alınmıştır Bu konuda ülkemizden AHİMe giden yüzlerce dava vardır Üstelik bu davalar çoğalarak artmaktadır. Çünkü bunlar dur durak bilmiyorlar, Türkiyenin her yerini inşaat sahasına çevirdiler; yandaş müteahhitlerini zengin etmek için bütün Türkiyeyi karış karış, sit alanı, orman arazisi, tarihi alan, arkeolojik alan demeden ihaleye açtılar; dokunulmamış, ele geçirilmemiş toprak parçası bırakmadılar.Yeni geçen kent yasası ile artık yetkilerini daha da genişlettiler, şimdi insanların evlerine daha kolay el koyabilecek daha kolay kamulaştırma yapabilecekler. Çok insafsızlar ve çok ah alıyorlar Yüz binlerce insanın eviyle, ekmeğiyle, hayatıyla oynuyorlar
EVLERİMİZ KAT KARŞILIĞI ÇALIK HOLDİNGE İHALE EDİLDİ
Kendi yaşam alanınız da kentsel dönüşüm projeleri kapsamında yenileme alanı ilan edilmiş durumda? Fener-Balat-Ayvansarada önümüzdeki süreçte neler olacak?
Fener-Balat-Ayvansaray Fatih Belediyesi tarafından 2007 yılında yenileme alanı ilan edilerek Çalık Holdinge bağlı GAP inşaat şirketine kat karşılığı ihale edildi. Bakın bu aşamada biz kendi tapulu evlerinde oturan mahalle sakinlerinin hiçbir şeyden haberi yok. Fatih Belediyesi kendi malıymış gibi bizim evlerimiz üzerinde tasarruf hakkı kullanıyor ve haberimiz olmadan evlerimizi Çalık Holdinge kat karşılığı veriyor. Fatih Belediyesinden sözleşmenin bir örneğini istedik, vermediler. CHP İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızda Meclise bir soru önergesi vererek ihale sözleşmesini istedi. Ona da vereceklerini sanmıyorum. Bunlar akıl almaz şeyler; hem mülkiyet ve barınma hakkımız çiğneniyor hem de 5366 sayılı yasaya aykırı davranılarak uzlaşmadan, rıza almadan, hatta haberimiz olmadan adımıza evlerimiz için, yaşam alanımız için pazarlık yapılıyor ve anlaşmaya varılıyor. 280 bin metrekarelik Fener-Balat-Ayvansaray yenileme alanının yüzde 58i daha anlaşmayı imzaladığı andan itibaren Çalık Holdinge geçmiş oluyor. Çalık Holding burada tek bir toprak parçasına bile sahip değilken bir anda Fatih Belediyesinin tepsiyle sunmuş olduğu fırsatla yenileme alanı içinde kalan 280 bin metrekarelik bölgenin yüzde 58ine sahip oluyor. Biz mülk ve bina sahipleri de durup dururken hissemizin yüzde 58 üzerindeki tasarruf hakkımızı kaybediyoruz ve bir anda evlerimizin sadece yüzde 42sine sahip olduğumuzu öğreniyoruz; bunu da Fatih Belediyesinin Çalık Holdinge bağlı GAP inşaatla yaptığı sözleşmeden 2 yıl sonra (onlar sözleşmeyi 2007de imzalamıştı) biz 2009 Temmuz ayında belediyeden gelen tebligatlardan öğreniyoruz... O tarihten itibaren mahallemizde garip bir yıldırma politikası ve psikolojik baskı uygulamaktadır.
EVLERİMİZDEN VAZ GEÇMEYECEĞİZ
Peki ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Öncelikle tabii ki yaşam alanımızdan, evlerimizden vazgeçmeyi düşünmüyoruz; Bunun için ne gerekiyorsa yapacağız. Derneğimiz FEBAYDERi bu amaçla kurduk. Halkı bu konuda uyarmak ve bunun bir soylulaştırma ve rant projesi olduğunu anlatmak için halk toplantıları yaptık. Bu konuda deneyimi olan platformlardan, Mimarlar Odası gibi meslek odalarından ve derneklerden temsilciler çağırarak gerçekleri halkımıza anlatmalarını sağladık. Herkes artık her şeyi biliyor; Fatih Belediyesi ve Çalık Holdingin gerçek niyeti sayemizde iyice deşifre oldu; bölge halkı artık belediyenin sözlerini ciddiye almıyor
Deşifre ettik derken, bunu biraz açabilir miyiz? Fatih Belediyesi size yanıltıcı bilgi veriyordu da siz gerçekleri deşifre mi ettiniz?
Evet söylediğim bu Avan Projemizi bin bir zorlukla alana kadar evlerimize ne olacağını, nerde ne yapılacağını bilmiyorduk. Her gideni benzer sözlerle oyalamaya çalışıyorlardı; Amaç gerçeği anlayana kadar bizleri oyalayıp zaman kazanmaktı. Bu yüzden her gidene evlerine dokunmayacaklarını, binalarının yerinde durduğunu, kimseyi mahalleden göndermek gibi bir niyetleri olmadığını söylüyorlardı. Belediyeye gidip projede evinin durumunu görmek isteyenlere de sadece ön cephe çizimlerini göstererek bak binanız yerinde duruyor, size dokunulmuyor diye insanların gözlerinin içine baka baka yalan söylüyorlardı
TARİHİ TESCİLLİ BİNALAR BİLE YIKILIYOR!
Peki evlerinize ne olacak?
Onların gösterdiği planlarda evlerimizin dış cepheleri korunuyor gibi görünse de, iç planlar tamamen boş bırakılmıştı ve bütün binalar yan parseldeki binalarla binleştirilmişti. Yani üç dört tane bina yıkılarak tek bir büyük blok bina yapılıyor ve onun önüne de tarihi ev görüntüsü vermek için cumba giydiriliyordu. Ön cephedeki cumbalar yeni yapılan binalara aynen orijinal cephe görüntüsü verilerek giydirildiği için, siz iç planlara bakmadan evinizin yıkıldığını anlayamıyordunuz. Biz bunu gerek web sitemiz gerek ilgili yayın organlarında iyice deşifre ettiğimiz için bu sefer Fatih Belediyesi ağız değiştirerek yıkımları kabul etti ve binaları birleştirme yoluyla yenilediğini kamuoyu önünde açıklamaya başladı. Bunun üzerine biz de kendilerine bu binaların tarihi tescilli binalar olduğunu, bu projeleri burada uygulamak için kamusal yarar olarak gösterdikleri tarihi koruma ve yaşatma amaçlarına sadık kalmak zorunda olduklarını, bunu yapmazlarsa bu projelerde olmazsa olmaz koşul olan kamusal faydanın sağlanmayacağını, aksine tarihi binalar yıkılarak ve bölgenin kültürel ve mimari yapısı tamamen değiştirilerek tarihin yok edileceğini, bunun yanı sıra insanların yerinden edilmesi ve evlerini kaybetmesi nedeniyle de kamusal fayda bir yana aksine kamusal zarar oluşacağını yine kendi web sitemiz anlatmaya başladık. Bu arada hukuki yollara da baş vurarak proje iptal davası açtık.
TÜP GEÇİT TARİHİ YARIMADANIN YAPISINI BOZACAK
UNESCOnun altını çizdiği konulardan biri de İstanbul Boğazı Karayolu Tüp Geçiş Projesi, bu konuda neler söylemek istersiniz?
Bu proje gerçekleşirse, yetkililerin kendi ağızlarıyla da belirttikleri gibi günde 75 bin araç tarihi yarımadaya geçiş yapabilecektir. Oysa ki doğru olan tarihi yarımadadaki trafik yoğunluğunu arttırmak değil azaltmaktır. İstanbul Boğazı Karayolu Tüp Geçiş Projesinde şimdiye kadarki süreç genelde kamuoyunun bilgisi dışında gerçekleşmiştir. Edinilen sınırlı bilgiler ışığında bile tüp geçişin Tarihi Yarımada için tehlike oluşturduğu açıktır. İstanbulun çok kültürlü yapısının birinci derece temsil alanı olan Tarihi Yarımada İstanbul Boğazı Karayolu Tüp Geçiş Projesinin yarattığı izdihamla gelecekte müthiş bir dönüşüm baskısı altında olacaktır. Projede Anadolu Yakasında Haydarpaşadan denizin altına giriş yapan karayolu tüp geçişi Tarihi Yarımadanın en kıymetli noktasında; Sarayburnunda deniz üstüne çıkmaya başlayarak Kumkapıda Sirkeci-Florya sahil yoluna ulaşmaktadır. Sekiz şeritli ve erişme kontrollü bir yol olarak tasarlanan bu ulaşım hattında günde 75 bin aracın Anadolu yakası ile Avrupa yakası arasında hareket etmesi düşünülmektedir. Bu projeyle Tarihi Yarımadanın tüm kültür değerleri, fonksiyonel yapısı, arsa fiyatları ve yoğunluk dengelerinin tamamen değişeceği kesindir.
Evrensel'i Takip Et