31 Ekim 2010 00:00

Artık sağlık ocakları yok


Aile Hekimliği uygulaması İstanbul’da 1 Kasım günü itibaren uygulanmaya başlıyor. Doktorlar, alt zemini oluşturulmadan başlayacak olan uygulama ile 17 milyonluk bir şehir olan İstanbul’da kaos ortamı oluşacağı uyarısı yapıyor.
Özellikle sağlığa erişimin birinci basamağı olan sağlık ocaklarının kapatılmasıyla kadın ve çocukların sağlığa erişimde birçok problemle karşı karşıya kalacağına dikkat çekiliyor. Kadınların her an ulaşabileceği sağlık birimlerin olan sağlık ocaklarının ortadan kalkmasıyla birlikte, bir çok sorunda beraberinde gelecek. Aile doktorluğunun, sağlık hizmetlerinin genel olarak özelleştirilmesi ve piyasalaştırılması programının birinci basamağı olduğu eleştirisini yapan TTB Merkez Yöneticisi Dr. Hüseyin Demirdizen, “Özellikle kadınlar, sağlığa erişimde çok sorun yaşayacak. Erken ölümler kapıda” dedi.
“Dolayısıyla aile doktorluğu birinci basamak sağlık hizmetleri bir kamu sağlık hizmeti olmaktansa kamu kurumlarında hekim ve diğer sağlık personeliyle sunulan çok yönlü bir hizmet olmaktan çıkarılıyor” diyen Demirdizen, bu uygulamayla sağlık hizmetinin sınırlı bir hizmete dönüştürüldüğünü kaydetti.
KADIN, ÇOCUK VE YAŞLILAR MAĞDUR OLACAK
Sağlık hizmetinin bu uygulamayla kapsam olarak da küçüldüğünü belirten Demirdizen, “Sağlık ocaklarında biliyorsunuz ebelerimiz hemşirelerimiz sadece sağlık ocağına gelen hastalarımıza hizmet vermiyorlardır. Özellikle hamilelerimizi, bebeklerimizi, yaşlılarımızı evlerinde ziyaret ederek onların sorunlarının, sağlık durumlarının izlenmesini sağlıyorlar. Ve sağlık sorunu olanları da kendileri gelmiyor olsa bile sağlık ocağına davet etmeleri gerekiyor.
Sağlık ocakları kapatılarak buraların muayenehanelere dönüştürülmesiyle birlikte bundan sonra özellikle hamilelikleri sırasınca karşılaşacakları sorunların yanı sıra bebeklerin izlenmesi, hamilenin izlenmesi, evdeki yaşlı ve sağlık ocağına gelemeyecek durumdaki hastalarımızın izlenmesi yine sağlık ocağının önemli işlevlerinden biri olan insanlarımızın yaşadıkları mahallelerin çalıştıkları işyerlerinin sağlık koşullarının değerlendirilmesi gibi hizmetlerden yoksun olacaklar” dedi.
AİLE HEKİMLİĞİ ERKEN ÖLÜMLERİ ARTIRACAK
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) ile ücretsiz olan sağlık ocağı hizmetlerinin, prim ve katılım paylarını veremeyen yurttaşların ulaşamayacağı bir hale getirileceğine dikkat çeken Demirdizen, yoksulların, sağlık hizmetlerine ulaşmakta sıkıntı yaşayan kadınların ve sosyal güvenceye sahip olamayanların Aile Hekimliği’nde sınırlı verilen hizmetlere ulaşamayacağını hatırlattı.
Demirdizen, “Bu aslında sağlık alanında, sosyal alanda var olan eşitsizliği kadınlar, yoksullar, çocuklar ve engelliler aleyhine derinleştirecek olan bir durumdur. O nedenle aslında insanlarımıza sağlık hizmeti götürmek yerine parasını, primi ödeyebilenlerin katılım paylarını verebilenlerin yararlandığı satın alabildiği hizmet kurumları getiriyor. Ve bu tabi seçeneği olmayan yoksul yurttaşlar açısından parasını vesairesini ödeyerek gidemeyecek olan geniş yurttaşlar açısından sağlık hizmetlerinin tedavi bölümünden de yararlanamama anlamına geliyor” diye ifade etti.
Demirdizen, bu uygulamanın yürürlüğe girmesiyle toplumda sağlık sorunlarının artacağına dikkat çekerek, vatandaşların daha çok hastalanmasına, sakat kalmasına ve erken ölümlerin yaşanmasına katkı sunacağı uyarısında bulundu. (İstanbul/DİHA)

2 yıl sonra işçilere dava
Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde işçi ölümlerine dikkat çekmek için 2 yıl önce yapılan “Yaşam hakkı grevine” katıldıkları için haklarına 3 yıla kadar hapis istemiyle dava açılan 75 işçinin yargılanması 1 Kasım’da başlıyor. Limter-İş Genel Başkanı Kamber Saygılı, insan vicdanı ve onurunun yargılanacağı davaya katılım çağrısı yaparak, “Göğsünü gere gere yaşam hakkı grevimizin yargılanamayacağını haykıracağız. Patron-yargı-hükümet ittifakına karşı emeği, onuru ve yaşamı savunmak için 1 Kasım’da Tuzla Adliyesinde olacağız” dedi. Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde 27-28 Şubat 2008 tarihinde yapılan “Yaşam hakkı grevine” katıldıkları için haklarında 3 yıl hapis istemiyle dava açılan 75 işçinin yargılanmasına 1 Kasım Pazartesi günü Tuzla Asliye Ceza Mahkemesi’nde başlanacak. Davaya katılım çağrısı yapan Limter-İş Genel Başkanı Kamber Saygılı, 27 Şubat 2008’de greve giden işçilere polisin müdahale ettiğini ve bu saldırıya ilişkin emniyet görevlileri hakkında “görevi kötüye kullanmak”tan Tuzla Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunduklarını hatırlattı. Ancak birkaç çevik kuvvet polisi hakkında başlatılan soruşturmanın takipsizlikle sonuçlandığını belirten Saygılı, “Yani bizim yapmış olduğumuz şikâyet yaklaşık 9 ay sonra sonuçlanırken, hakkımızda açılan soruşturmanın ucu ise 28 ay açık tutuluyor. Son aylarda tersanelerde ve madenlerde iş kazalarının büyük artış göstermesi, dolayısıyla davanın bu tarihe gelmesi tesadüf olmasa gerek” dedi.
Tersanelerde 142. işçinin ‘‘iş cinayetine’’ kurban gittiğini kaydeden Saygılı, “Bu zamana kadar 142 arkadaşımızın iş cinayetine kurban gitmesi karşısında patronlar hakkında kılını dahi kıpırdatmayan, hatta tavırsız kalarak adeta onları cesaretlendiren Tuzla savcıları, ‘artık ölmek istemiyoruz’ talebiyle greve katılan ve polis şiddetine maruz kalan 75 işçi arkadaşımız hakkında 3 yıl hapis istemiyle dava açabiliyor.
75 işçi ve sendikacı hakkında açılan dava ile “adalet mülkün temelidir” bakış açısının bir kez daha gösterildiğini ifade eden Saygılı, davayı aynı zamanda, “Tersanelerden kot taşlamaya, inşaattan, madenlere, sağlıktan, eğitime iş cinayetlerine, taşeronlaşmaya, esnek çalışmaya, 4-c, 4-b’ye karşı mücadele edenlere açılmış bir dava” olarak değerlendirdi.
İşçiler aleyhine açılan dava 1 Kasım’da saat 09.30’da Tuzla Adliyesi’nde başlayacak.
(İSTANBUL)
Pınar Ural

Evrensel'i Takip Et