3 Kasım 2010 00:00
BAŞYAZI
GÜNÜN YAZILARI
Önceki gün Abdullah Öcalanı ziyaret eden Aysel Tuğluk, İmralıda Öcalanla devlet arasındaki görüşmelerin bir müzakereye dönüşerek sürdüğünü açıkladı.
Tuğlukun açıklaması, sabah saatlerinde Kandilden yapılan Eylemsizliğin 2011 genel seçimi sonrasına kadar süreceği açıklamasıyla birleşerek; Türkiye kamuoyunda son derece olumlu karşılandı.
Tuğluk açıklaması sırasında Öcalanın, AKP, CHP, MHP gibi partilerin süreci provoke edebilecekleri konusunda uyarı yaptığını da söyledi.
Elbette ilk bakışta burada bir çelişkinin olduğu söylenebilir.
Öyle ya; hadi MHP, CHP muhalefet partileridir, görüşmeleri provoke ederek hükümeti zor durumda bırakarak kamuoyunda puan toplamak isteyebilirler. Ama hükümet partisi olan AKPnin süreci provoke etmesi ihtimali ne oluyor?
Tuğlukun açıklamasının merkezi olan; görüşmelerin müzakereye dönüştüğünü, sürecin çok olumlu ilerlediği biçimindeki açıklamasına, Öcalanın hükümet partisinin girişimleriyle süreci provoke edebileceğine dikkat çekmesini eklemesi konunun üstünde durmayı gerektirmektedir.
Olup bitene yakından bakınca; Öcalanın yaptığı uyarının bazı somut olgulardan kalktığı anlaşılıyor.
Şöyle ki; uzunca bir zamandan beri AKP ve hükümetinin, olayların yatışmasından, cenazelerin gelmemesi ve barış isteğinin her çevreden yükselmesinden rahatsızlık duyduğunu gösteren tepkileri gözlenmektedir. Öyle ki; PKKnin ateşkesi uzatmasından bile AKP önde gelenleri pek de hoşnut olmadıklarını yansıtan ifadeler kullanmaktadırlar. Bunun da ötesinde AKP; mesaj verme babından bile Kürt tarafını muhatap almaktan özenle kaçınmaktadır. Son zamanlarda bu tutum, seçilmiş Kürt temsilcilerinin (belediye başkanı, milletvekili, il genel meclisi üyesi, ) terör baskısıyla seçildikleri iddiasını her vesileyle öne sürerek, Kürt seçilmişlerin meşruiyetini şaibeli hale getirmeye çalışmaktadırlar. Bunun için de AKP önde gelenleri; BDP ve belediye başkanları üstünden uzanan barış elini sıkmamak için bin dereden su getirmektedirler.
AKP Hükümeti, uzunca bir zamandan beri; artık Kürt sorununun çözümü dendiğinde; Kürtlerin direnen kesimlerini tasfiye etmeyi anladığını her yerde söylüyor. Bunun içidir ki; operasyonlar, diplomasi, iç politika argümanları da dâhil her olanağı bu amacına hizmet ettirmek için kullanıyor. Ama bu politika sadece AKPnin politikası değil. Bu politika aynı zamanda nüans farkları olsa da; CHPnin MHPnin Genelkurmayın, MİTin Emniyet güçlerinin de politikası; kısaca devlet politikası!
İmralıdaki görüşmeleri de, devlet tarafının bu amaçlarına varmak için yaptıklarından şüphe edilemez.
Ancak AKPnin bu devlet politikasının etrafında birleşmiş olan güçlerden bir noktada ayrılmaktadır ki; o da AKPnin bu sürecin ilerleyen safhalarında Kürt yığınlarını, hem bölgede hem de Türkiyenin diğer illerde, AKPnin yedeğine almak istemesidir. Bunun için de kedisine bu alanda alternatif gördüğü BDP ve öteki Kürt siyasi odaklarının Kürtler içindeki etkisini yok etmek istiyor. Bu yüzden de; genel olarak PKK ve onunla paralel hareket ettiğini düşündüğü öteki güçlerin genel bir tasfiyesini amaçlayan devlet politikası, AKP için sıcak, hatta seçime kadar sonuç alınması gereken bir Kürt halkını yedekleme faaliyetidir. Bu da süreci tehlikeli hale getirmektedir. Hele AKPnin bölge örgütlenmesini, milletvekillerinin yeniden seçilip seçilmeme endişeleri, tarikatların ve Kürt burjuva kesimlerin istekleri göz önüne alındığında seçime kadar geçecek süre bile AKPnin kendi amaçlarına varmak için girişeceği müdahaleleri son derece önemli hale getirebilecektir. Bu da AKPyi hükümet partisi olmasına karşın onu süreci provoke edebilecek bir güce bir tehdide dönüştürmektedir.
Elbette önümüzdeki dönem, hem Kürt sorununun çözümü hem Türkiyenin demokratikleşmesi bakımından son derece önemli bir dönemdir.
İHSAN ÇARALAN
Evrensel'i Takip Et