11 Kasım 2010 00:00

GÖZLEM


Son yıllarda sendikaların durumu ile ilgili en yoğun tartışma hangi konuda yapılıyor diye bir soru sorsak, mevcut sendikaların pratikleriyle emekçilerin talepleri ve beklentilerine yeterince yanıt vermediği, dolayısıyla sendikaların temsil ettiği ya da temsil etmesi gerektiği kesimlerin örgütü olmaktan hızla uzaklaştığı yönündeki tartışmalar karşımıza çıkar.
Sendikaların mevcut yapısı, temsil ettikleri işçi ve emekçileri ortak talepler etrafında birleştirme ve örgütlü bir güç olarak patronların karşısına dikeme görevini yerine getirmemesi noktasında ciddi zayıflıklar taşıyor. Emekçilerin birleşme ve mücadele örgütü olan sendikaların, en temel işlevi olan emekçileri ortak hedefler doğrultusunda birleştirme görevini yerine getirmedikleri sürece bu tür zayıflıklar daha da derinleşiyor. Böylece işçiler bir taraftan kendi öz örgütlerine ve sendikal mücadeleye hızla yabancılaşırken, diğer taraftan sendikaların üyelerinin bile güvenmediği örgütler haline gelmesi kaçınılmaz oluyor.
İşçi sınıfının sermayenin saldırılarını durdurabilmesi, haklarını koruyabilmesi için her şeyden çok kendi içinde mücadele birliğini sağlamaya ve geliştirmeye ihtiyacı olduğu hep söylenir. Ancak sınıfın her bir üyesinin, taleplerinin gerçekleşmesi ve mücadelesinin başarısı için bireysel kurtuluş arayışlarının yerine örgütlü sınıf dayanışmasını geçirmedikçe, tek tek kendi kurtuluşlarını tüm toplumun kurtuluşuyla mümkün olduğunu kavrayamadıkça atılacak adımların nafile olacağını da akıldan çıkarmamak gerek.
Mücadele ve eylem birliğinin dayanması gereken zemin, emekçilerin emek-sermaye çatışmasını ilk kez ve somut olarak hissettikleri işyerleridir. Dolayısıyla emekçilerin ve onların sendikalarının birlik sorununu aşma noktasında atması gereken ilk adımların işyerlerinden başlayarak atılması ilk ve öncelikli koşuldur.
Gücünü ve etkisini işyerlerinden alan sendikal birlik ya da platformlar, sendikal mücadeleye sendikal bürokrasinin değil, işçi sınıfının kendi öz gücü ile yön verebildiği yapılar haline gelebilir. Bu nedenle işyerlerine dayanan, gücünü buralardan alarak yerellerde kurulan ya da kurulacak sendikal birliklerin, aşağıdan yukarıya tabandan gelişecek canlı ve dinamik bir sendikal yenilenmeyi hedefledikleri sürece başarılı olmaları mümkündür.
Bugüne kadar yaşanan deneyimlerden yola çıkarak baktığımızda, tabanı ve tabanın taleplerini esas alarak sendikaları yenilemek ve gerçek birer sınıf örgütü haline getirmeyi hedeflemek gerekir. Tabanın söz ve inisiyatif sahibi olduğu bir sendikal örgütlenme ve mücadele tarzı benimsendiği ölçüde sendikal bürokrasinin mücadele üzerindeki uğursuz rolü ve etkisini kırmak mümkün olacaktır. Bunun için sendikaların işyeri örgütlenmelerini güçlendirmesi, işyeri temsilcilerinin, her düzeyde görev alacak yöneticilerin belirlenmesi ve seçiminde sendikal bürokrasinin değil, sorunların esas muhatabı olan tabanın söz sahibi olduğu mekanizmaların kurulması atılması gereken ilk adım olmalıdır.
İşyerlerinin beklentilerini yansıtan ve sendikaları yeniden işçi sınıfının birleşme ve mücadele merkezleri haline getirecek bir yapı haline getirmek önemlidir. Fakat bütün bunların sınıf mücadelesinin bütünlüğü içinde sadece bir alt başlık olduğu gerçeği unutulmamalıdır. Bu tespit, emek hareketinin bütün sorunlarına sadece sendikal hareketin yenilenmesinden hareketle çözüm bulunamayacağı, ama bunun genel çözüme önemli bir katkı sunacağı gerçeğini değiştirmiyor.
Sendikal harekete ve sendikaların sınıf mücadelesinin ihtiyaçları doğrultusunda nasıl yenilenmesi gerektiğine ilişkin eleştiri ve öneriler, işçi sınıfının siyasal-ideolojik mücadelesiyle kurulan ilişkileri güçlendirmesinin yanı sıra, aynı zamanda siyasal-ideolojik düzeydeki çözümlemelerden beslenen bir yol izlemelidir. Sendikal alandaki birlik sorunu ve benzer pek çok sorun, konunun bütünlüğü içinde değerlendirilip doğru ele alındığında, çözüm hiç de zor değildir.
ERKAN AYDOĞANOĞLU

Evrensel'i Takip Et