22 Aralık 2010 00:00

GERÇEK


Tes-İş Sendikası, Türk-İş’in en büyük sendikalarından birisi. Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, Tes-İş’in de Genel Başkanı. Ama aynı zamanda hükümet bir çırpıda enerji dağıtım hatlarını özelleştirirken, hiç ses çıkarmadan bu özelleştirmeye onay veren sendika da Tes-İş!
İşte bu sendikanın 9. Olağan Genel Kurulu geçtiğimiz hafta sonunda yapıldı. Genel kurula hem Cumhurbaşkanı Gül, hem de Enerji Bakanı Yıldız katıldı.
Cumhurbaşkanı ve Enerji Bakanı, öyle, hani “İşçileri bir dinleyelim. Bakalım memnunlar mı devri iktidarımızdan?” diye de katılmamışlardı. Sadece konuşmadılar da, kalkıp işçilere “Yeni görevler” verdiler, işçileri “Tembellikle” suçlamaya varacak biçimde eletirdiler de. Hele Enerji Bakanı, işçileri sanki Orta Çağ’da, kölelerine üstten bağırıp çağıran bir derebeyi edasıyla eleştirdi.
Günde 8 saat çalışan işçilerin verimli olarak 8 saatin yarısından daha az çalıştıklarını iddia eden Yıldız, “Yaptığımız araştırmaya göre 8 saat içerisinde 2 saat 35 dakika çalışıldığını tespit ettik. Oysa yeri gelecek 16, 18 saat çalışacağız. Son 8 yılda verimlilikte artış oldu, daha da olacak” dedi. Özelleştirilen elektrik dağıtım şirketlerinde işçi çıkarmalar olabildiğini belirten Yıldız, işten atmaları da verimsizliğe” bağladı!
Cumhurbaşkanı Gül de, bir yanda enerji işçilerini, “Siz elektriğimizi suyumuzu getirensiniz” diye över görünürken, öte yandan da, halkın karşı çıktığı “Nükleer santraller ve HES’lere en büyük katkıyı enerji işçilerinden beklediğini” söyledi. Herhalde katkı; İkizdere’nin, Loç Vadisi’nin, Erzin’in, Munzur’un, ... köylülerinin, santral istemeyen üreticilerin karşısına işçilerin çıkması; santralleri engelleyen, topraklarını, hava ve sularının temiz kalmasını isteyen köylülerin karşısına işçilerin çıkmasıdır!
Cumhurbaşkanı ve Enerji Bakanı bir işçi sendikasının genel kurulunda, sanki baraj müteahhitlerinin kongresindeymiş gibi; Cumhurbaşkanı, işçilerden köylülerin karşısına çıkma gibi “Pis bir görev” beklediği açıklanıyor. Enerji Bakanı ise daha da ileri gidip, işçilere; “Siz tembelsiniz, aldığınız parayı hak etmiyorsunuz; onun için dağıtım merkezlerini devrettiğimiz özel sektör sizi işten atıyor. Biz sizi çalıştıracağız: gerekirse 14,18 saat çalışacaksınız!” diye atıp tutuyor. Ama Cumhurbaşkanı ve Enerji Bakanına, ne delege işçilerden bir protesto geliyor ne de Tes-İş’li sendikacılar kalkıp; “Evet, cumhurbaşkanı olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz ama ne işçilerimizi köylülerin karşısına çıkmaya teşvik edebilirsiniz ne de işçilere ‘Tembeller’ diyebilir, onları, ‘gerekirse 14,18 çalışacaksınız’ diye ezemezsiniz!” diyememiştir, dememiştir!
Bir yanda bakıldığında Tes-İş işçilerinin sendikasının en yüksek organı olan genel kurulları, devletin en üst yetkilileri tarafından “Basılmış” (gibi), işçiye hakaret edilmiş, ağızlarına gelen söylenmiştir. Ama Tes-İş’ten, işçilerden oy alıp sendikanın merkez delegesi olan zevat ve işçilerin ödediği aidatlardan akıl almaz maaşlar alan sendikacılar, bu maaşların hatırına olsa bile işçinin sendikasını ve işçileri savunan bir tavır sergileyememişlerdir.
Peki, bir bakan, bu tutumu sergileyemeyen sendikacıların kürsüden; “Biz torba yasaya konan işçi aleyhindeki maddelere karşıyız. İşsizlik sigortasının yağmalanmasından hoşnut değiliz. Eğer ‘Torba yasa’ yeniden gündeme gelirse mitingse miting, protestoysa protesto, ne gerekirse yaparız!”(Kumlu kongrede bu minvalde konuşmuş) demesini ciddiyle alıp hükümete; “Arkadaşlar işçiler ve sendikacılar çok ciddi tepkili, bu yasayı gözden geçirelim” der mi?
Siz bakan olsanız, böyle bir kongre izledikten sonra, gidip hükümete, aman işçiler taleplerinde ısrarlı der misiniz?
Sorunun yanıtını size bırakıyoruz!
İ. Sabri Durmaz

Evrensel'i Takip Et