29 Mart 2006 22:00

'Yarım kalan işlerimiz var'

Kürt yayın dünyasına pencere açan pek çok yayınevi, dergi kısa süre sonra kapanmakla yüzyüze kaldı. 2000 yılını geride bırakırken yayın dünyasına adım atan Bajar Yayınevi de kısa süre sonra diğer yayınevleriyle aynı kaderi yaşayarak faaliyetlerine ara vermek zorunda kaldı. Verilen uzun aradan sonra Bejar 'yarım kalan işleri' tamamlamak üzere yeniden aktif hale geliyor. Bir süre ara verdiği faaliyetlerine yeniden başlayacak olan Bajar Yayınları'nın sahibi Kawa Nemir, yayınevini, Kürt edebiyatını ve yayın dünyasını değerlendirdi.

Kısa süre sonra yayınlayacağınız kitaplarla faaliyetlerini başlattığınız yayınevinin kapanmasının nedenlerini kısaca anlatabilir misiniz? Kapanmadı, faaliyetlerini durdurduk. Bajar Yayınevi'ni bir proje olarak yıllardır düşündüm. Yayınevini bir değişim dönüşüm zamanı ve insanlar siyasal hayatının dışında başka alternatiflerin olabildiğini düşündüğü 2000'li yıların başında açtık. Dolayısıyla başımızın çok ağrıyacağını biliyorduk, ama böyle başlayıp bir sene sonra durdurmak zorunda olacağımız aklımıza gelmiyordu. Diğer taraftan özel şeyler vardı. Benim yayınevi sahibi ve editörü olarak onu koordine eden insan olarak sağlık sorunlarım başladı. Geçirdiğim ameliyatlar vardı. Artı bir piyasa var, bunun da bir ticari ahlakı falan var. Bu piyasanın matbaa şu bu boyutunda Kürtler var. Kürtlerle kurduğumuz ilişkilerde çok ciddi tahribata uğradık. Özellikle matbaacılıkta, bu işin etiğini yitiren bir sürü insana bilmeden bulaştık. Bajar Yayınevi kaldığı yerden mi devam edecek? Bizim baştan belirlediğimiz yayın politikası. Çeviri ağırlıklı. Ayrıca Türkçe basma projemiz vardı. O devam edecek. Üzerinde çalıştığımız dosyalar var. Büromuz yokken kendi evimizde bu işi sürdürüyorduk. Fiziken kitap dağıtamıyorduk ya da fatura kesemiyorduk, ama proje olarak yapacağımız şeylerde bir değişiklik yok. Kaldığımız yerden devam edeceğiz. Yarım kalan işlerimiz var onları yapacağız. Deyim yerindeyse birkaç çevre ve yerle hesaplarımız var. Halleşeceğiz onlarla, ama medeni bir biçimde halleşeceğiz. Şunu açık ve net olarak söylüyorum. 14 kitap bastık. Bütün bu kitaplar içerisinde sadece bir kitabı bir işadamının desteğiyle bastık ve bu da o arkadaşa borcumuzdur. Mecbur kaldığımız için. Kesinlikle para ile kitap basmadık. Para ile kitap basacaksak ben kendi paramla bir kitap basayım yeter. Bajar'ın faaliyetlerinin durdurulmasında Kürt edebiyat ve yayın dünyasının içerisinde bulunduğu durumun etkisi de var. Şimdi gelişme mi var Kürt edebiyat ve yayın dünyasında da tekrardan yayınevinin faaliyetlerini başlattınız? Edebiyat aleminde, kültür hayatında değişiklikler üç-beş yılda olmuyor. Benim dediğim yeni dönem 2000 yıllarında başladı. Eski anlayışların yavaş yavaş aşılmaya başladığı yıllardır. Bunun tam olarak sonuç vermesi, sivilize olması ve tamamen kültür hayatından fikir çalışmasına dönüşmesi için daha bir on-on beş yıl lazım. Bir-iki yılda çok şey değişmedi. Böyle bir iddia öne süremem. Yalnız değişmedi diye biz yapmasak hiç değişmeyecek. Biz bu işin dinamiğiyiz. Bir kuşak olarak böyle bir rolümüz var. 2020'ye kadar bazı hedeflerimiz var. Bence o zaman ardımıza dönüp baktığımızda patlama gibi göreceğimiz birçok iş çıkacak. Bu anlamda beş yıl, on yıl gibi zamanlar yayıncılık için, kültür hayatı için, bu dilin kendisini kurtarıp gelişmesi, ayağa kalkması için çok uzun süreçler değil. Bize epey bir zaman lazım, ama diyorum ki böyle bir yayıncılık projesi ile bu süreç hızlandırılabilir. Kürt edebiyatında şöyle veya böyle klasik bir dönemden bahsedebiliriz. Artık modernizasyon sürecine girmeye çalışıyor. Bu gidişatı nasıl değerlendiriyorsunuz? Ona bakarsanız dünyada edebiyatın dönemler olarak seyri vardır. Aşağı yukarı bizden daha erken modernizasyon zamanları yaşamış ülkelerde de böyle. Klasik dönemler, Neo-Klasikler, Romantizm, ondan sonra Avangard hareketlerdir, Modern'dir, Post-Modernizm falan filan diye bugüne kadar geliyor. Biz çok geç kaldığımız için, birçok insan sanki bu devirleri sıra sıra yaşayacağız da sonra işte Post-Modernizm'e ulaşacağız diye düşünüyor. Bu doğru değil. Burada Helim Yusif'in çok güzel bir tespiti var. Yusif "Şewitandına qonaxa/Dönemlerin yakılması" diyor. Kişi tabii ki özümseyecek, farklı dillerde şey yapacak ama ille de Romantizm diye bir dönemi yaşamamız şart değil. Bundan dolayı bu noktadan itibaren çok ciddi Avangard, Post-Modern metinleri yazabiliriz. Klasik bir roman yazmak zorunda değiliz. Sırf tarih romanı yazmak zorunda değiliz. Bireyin trajedisini derinden işleyen Dostoyevski'nin Yeraltından Notlar'ı gibi, Joyce'nin Ulysses'i gibi serbest çağrışım, psikolojik metinler yazabiliriz bu dille. Kürt toplumundaki potansiyelden bahsettiniz. Sizce bu potansiyel yeterince edebiyata yansıyor mu? Şu anda özellikle şiirimizin kendi içine kapanma durumu var. Kişi kendi beni ile, ego dediğimiz merkezi ile sürekli cebeleşen bir şiir yazıyor. Bence sabah akşam baştan sona ego ile uğraşan durumu da kişinin toplum içerisinde düştüğü bunalımı buhranı yansıtıyor. Bu anlamda ilginç metinler yavaş yavaş çoğaldı. Kürtler yekpare değil. Kürtlerin farklı sınıfları var, değişen sınıfları var. Düşenler var kalkanlar var. Bütün bunlar yavaş yavaş edebiyata yansıyor. Somut olarak bunun örneklerini öyküde görüyoruz. Özellikle son otuz yıllık yıkım ve yeniden inşa süreci, kişilerde yarattığı tahribat, kişilerden aldıkları ve kişilere verdikleri bunu çok iyi biçimde öyküleyen, Dîlawer Zeraq, Sîdar Jîn, Kovan Baqî, Yakop Tilermenî, İsveç'te yaşayanlar var, Helîm Yûsif, Hesenê Metê gibi birçok isim var. Bunlar direk olarak bu değişimi edebiyata yansıtıyorlar. Yansımaması mümkün değil. Yansımaz dersek abesle iştigal etmiş oluruz. Şiir içine kapanıyor, ama öyküde bir açılım var. Roman da yavaş yavaş da gelişiyor. Benim ümidim bunu plastik sanatlara, resme, güncel sanatlara dönüşmesi.

Yayınevi ile birlikte bir de dergi projesi var… Bizim Bajar diye bir dergi projemiz var. Bir kültür-sanat, edebiyat ve çeviri dergisi olacak. Kitap gibi çıkaracağız. Üç ayda bir çıkaracağız. Beraber yapacağımız üniversiteli arkadaşlarımız var. Böyle bir çalışma maddi ve manevi çalışma ister. Sanırım sonbaharda buna başlayacağız. Sonra iki aylık yapacağız. Bu dergi çok dilli olacak. Batı ve Doğu edebiyatlarında okuyan çok sayıda arkadaşımız var. İngilizce yapacağız. Belki Arapça, Farsça olur. Türkçe ve Kürtçe'nin lehçeleri olacak. Bunu hem yayınevi projesinin daha da gelişmesi için yapacağız. Çeviri anlamında kitaplaştıracağımız çeviriyi ilk önce o dergide yayınlayacağız. Ağır ağır. Mesela tiyatro metinleri çevireceğiz. Belki de yayınlayacağız. İsteyen alsın kullansın. Teorik metinler olacak. Edebiyat tarihi ile ilgili antolojik çalışmalar yapacağız. Bir de Kürtçe eleştiriye ilişkin çalışmalar yapacağız. Biraz böyle az sayıda basacağız. Öyle çok fazla dağıtma derdimiz olmayacak. Amacımız oradan yazar, eleştirmen, çevirmen çıkarmak, çünkü bizimle ilgili, bizi direk ilgilendiren o kadar çok metin var ki farklı dillerde. Bizim için bir araç. Bu araç güçlü bir biçimde insanlara verebilirse ve dergi de bunu iyi ifade edebilirse 2020'ye kadar çok güzel çalışmalar yapacağız.


Kawa Nemir, Kürt yayın ve edebiyat dünyasına yeni yeni girmeye başlayan "Eleştiri", "Editörlük" ve "Çeviri"ye ilişkin de şunları söyledi: Eleştiri: Bugün edebiyatımızın önünü tıkayan engellerden birisi de eleştirinin olmaması. Birçok arkadaşımızla tartışırken 'Koca Türk edebiyatında bile Feti Naci, Mehmet Fuat, Semih Gümüş gibi birkaç isim var. Bizim için erken' diyorlar. Ben buna katılmıyorum. Eleştiri kurumunu kuracak olan bizleriz. Eleştirmen diye ayrı bir insan tipi yok. Her şairimiz, romancımız, öykücümüz kendi metni üzerinde düşünmeli, ayrıca başkalarının metinleri üzerinde söyleyecek sözü olmalı. Bu anlamda her arkadaşımız mesuldür. Editörlük: Bu kavram da bize yenidir. Bu işleri adam akıllı yapan Firat Ceweri vardı Avrupa'da. Burada da Avesta yaptı. Pıtırak gibi yayınevlerimiz çoğaldı. Bunlar internetten ya da disketle gelen bir dosyayı olduğu gibi matbaaya gönderiyorlar. Bu bir faciadır. Bunun yirmi otuz yıl sonra hesabını veremeyiz. Örneğin salt düzelti anlamında bugün Türkiye'de çıkan kitaplarda imla hatası olarak yirmi yanlışa yer vardır. Daha ötesi varsa kitap yeniden basılır. Yapmıyorsan kötü yayıncısındır ve başaramazsın. Çeviri: Yıllardır bunun propagandasını yapar hale geldik. Üzerinde bulunduğumuz platformlarda da birçok insanla bu konuda tartışıyorum. Neden çok çeviri yapmıyoruz diye sormamız gerek. Bugün edebiyatımızın geldiği nokta itibariyle dünya dillerine kazandırmamız gereken metinlerimiz var. Özellikle İngilizce'ye. Türkçe, Farsça Arapça var, ama hâlâ Melayê Cizîrî külliyat olarak basılmamış. Amerikalı dostlarım var, onlar geçen gelmişti, soruyorlar ne zaman yapacaksınız diye. Mem û Zîn yarım yamalak çevrilmiş. Edebiyatımızın önünü açar. Bir de moral değerlerdir. Dünyada bizi neyle tanıyorlar? Hep terörize edildik ya. Biz ne olduğumuzu biliyoruz da kimse bizim ne olduğumuzu bilmiyor. Edebiyatımızla, sanatımızla tanınmalıyız. Bunu sunamıyoruz. Bunu başkaları yapmayacak, biz yapacağız.

Evrensel'i Takip Et