12 Mart 2006 23:00
Gazi katliamının hesabı verilsin
Gazi katliamının 11. yılında bir araya gelen binlerce kişi, katledilenlerin hesabının verilmesini istedi.
Gazi katliamının yıldönümünde İstanbul'da gün boyu anma etkinlikleri ve yürüyüşler düzenlendi. İlk olarak sabahın erken saatlerinde Alibeyköy Cem Evi'nde toplanan yaklaşık 100 kişi, Gazi'de yaşamını yitirenlerin mezarlarını ziyaret etti. Cem Evi'nden Alibeyköy Mezarlığı'na gelen grup mezarlıkta anma düzenlerken, Fevzi Tunç'un annesi Hayriye Tunç, oğlunun mezarına sarılarak ağıtlar yaktı. Anmanın ardından grup Gazi Mahallesi'ne geçerek burada düzenlenen anmaya katıldı.
Gazi Mahallesi'nde düzenlenen anmaya 6 bini aşkın kişi katılırken DTP, EMEP, ESP, DHP, PARTİZAN, SDP, SODAP, EHP, TKP, ÖDP, Pir Sultan Abdal Derneği, Temel Haklar ve Özgürlükler Derneği de pankartlarıyla kortejde yer aldı.
"Adalet istiyoruz" Gazi Mahallesi'nde düzenlenen eylem eski karakol durağının önünde başladı. Binlerce insan sabah saatlerinden itibaren eski karakol önünde toplanmaya başlarken burada şehit aileleri adına yapılan basın açıklamasında, "Adaletten başka hiçbir şey Gazi'den yükselen hesap sorma sloganlarını dindiremez. Başka hiçbir şey soğutamaz yüreğimizi. 11 yıldır bunun için katillerin yakasını bırakmadık mahkeme salonlarında. Bunun için 11 yıldır her yıl dönümünde Gazi'den adalet isteyen sesimizi yükselttik, yine yükseltiyoruz. Bu kavga adaletin yerini bulacağı bir düzene ulaşılıncaya kadar sürecek. O güne kadar da 1995 yılının 12 Mart'ında Gazi'de yaşananları unutturmayacağız. Kontrgerilla katliamının üstünün örtülmesine izin vermeyeceğiz" denildi. Basın açıklamasının ardından Gazi Cem Evi'ne doğru yürüyüşe geçen binlerce kişi, "Anaların öfkesi katilleri boğacak", "Gazi şehitleri ölümsüzdür", "Gazi'nin katili Susurluk devleti", "Halkız haklıyız kazanacağız", "Gazi halkı burada katiller nerede", "Bedel ödedik bedel ödeteceğiz" şeklinde sloganlar attı. Gazi Cem Evi'nde verilen yemeğin ardından kalabalık Gazi Mezarlığı'na doğru yürüyüşe geçti. Kalabalığın ön kısmı Gazi mezarlığına vardığında kilometrelerce uzanan kortejin sonu hâlâ eski karakol mevkiindeydi. Gazi mezarlığında yapılan basın açıklamasını, olaylarda yaşamını yitiren Zeynep Poyraz'ın babası Cemal Poyraz okudu. Poyraz; "Çocuklarımızın cansız bedenleri tekmelenerek çöp bidonlarına atıldı. Zamanın Başbakanı Çiller, katilleri kahraman ilan etti. Devlet tarafından desteklenen katiller cezalandırılsaydı Şemdinli olayları yaşanmayacaktı" diye konuşurken, Ümraniye'de yaşamını yitirenler için 15 Mart'ta yapılacak anmaya çağrı yaptı. Mezarlıktaki anmanın ardından Grup Yorum bir dinleti verdi. Yapılan anma etkinliğinin ardından kalabalık Gazi Cem Evi'ne kadar sloganlar eşliğinde yürüyerek eyleme son verdi.
Provokasyon çabası Binlerce kişinin katıldığı yürüyüş boyunca provokasyon yaratılmak istendi. Zaman zaman uzaktan silah sesleri duyulurken bazı kişiler kurt işareti yaparak kitleyi tahrik etmeye çalıştı. Bu kişiler görevlilerce kitleden uzaklaştırılırken, kitlenin içerisine gösterici gibi giren 2 sivil polis de kortej sorumlularınca dışarıya çıkartıldı. Yürüyüş sırasında katliamda ilk taranan kahvehane önüne çiçekler bırakılırken, karakol önüne ve mezarlık çevresine binlerce polis yığınak yaptı.
Katliam her yerde lanetlendi Gazi katliamı 11. yıldönümünde Ankara, Adana, Diyarbakır ve Tunceli'de yapılan eylemlerle lanetlendi. Ankara'da Pir Sultan Abdal Kültür Derneği'nin (PSAKD) çağrısıyla bir araya gelen parti ve örgüt temsilcileri, katliamı lanetleyerek sorumluların yargılanmasını istediler. Yüksel Caddesi'nde düzenlenen eylemde konuşan PSAKD Başkanı Kazım Genç, 12 Mart'ın derin devlet ve çeteleşmenin de meşrulaştırıldığı bir gün olduğuna dikkat çekerek, "Bugün, 1 Mayıs 1977 katliamının, Maraş, Malatya, Çorum ve Sivas katliamlarının, cezaevleri katliamlarının devamı olan, aynı amaç doğrultusunda, aynı güçlerce yaratılan İstanbul-Gazi ve Ümraniye katliamlarının yıldönümüdür" dedi. Genç, 12 Mart'ın devlet-mafya-siyaset üçgeninde Susurluk'ta ortaya çıkan ve Şemdinli'de davam ettiği görülen çeteleşmenin ülkede hayata geçirdiği senoryalardan biri olduğunu kaydederek, katliam güçlerinin korunması amacıyla da Gazi davasının Trabzon'a taşındığını hatırlattı. AİHM'e açılan davanın da mağdurlar lehine sonuçlandığının altını çizen Genç, "Tüm demokrasi güçleri, yeni katliamlar yaşamamak ve katliamlara karşı bir güç oluşturmak için, katliamlara karşı seslerini yükseltmek ve karşı duruş sergilemek durumundadır" diye konuştu. Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Kültür Vakfı da yazılı açıklama yaparak emperyalistlerin Türkiye'de oynadıkları oyunların derinleşmesine örnek teşkil eden Gazi katliamının unutulmadığını ifade etti.
'Kontrgerilla dağıtılsın' Adana'da sendikalar, siyasi partiler ve kitle örgütleri İHD önünde düzenledikleri eylemle katliamı protesto ettiler. "Şemdinli halkı yalnız değildir", "Gazi'yi unutmadık" sloganları atan grup adına konuşma yapan İHD GYK üyesi Ethem Açıkalın, "Gazi ve Ümraniye katliamları planlı, programlı ve toplumu birbirine düşürmek için gerçekleştirilmiştir" dedi. Gazi katliamının sorumlularının ellerini kollarını sallayarak gezdiklerini belirten Açıkalın "Gazi katliamı sorumlularının yargılanması ve cezalandırılması gerekirken olayın mağdurları yargılandı ve cezalandırıldı" diye konuştu. Gazi katliamı sorumlularını yargılamayan sistemin, Şemdinli'de halk tarafından suçüstü yakalanan astsubayları sahiplendiğine dikkat çeken Açıkalın, katliamların arkasındaki gerçek güçlerin açığa çıkarılarak dağıtılmasını istedi.
Diyarbakır'da protesto Pirsultan Abdal Derneği Diyarbakır Şubesi üyeleri, Gazi ve Ümraniye Katliamı'nın 11. yıldönümü nedeniyle Sanat Sokağı'nda bir araya geldi. "Sivas'tan Gazi'ye Gazi'den Şemdinli'ye unutmadık unutturmayacağız" yazılı pankart açan grup, katliamın sorumlularının cezalandırılmasını istedi. Pir Sultan Abdal Derneği Diyarbakır Şube Başkanı Cafer Koluman, Gazi ve Ümraniye katliamlarının planlı ve programlı gerçekleştiğini belirterek, "Derin devlet ve Susurluk'ta ortaya çıkan ve halen Şemdinli'de çetelerin yaptığı, halka yönelik kanlı bir katliamdır. Katliamların perde arkasının aydınlatılması ve faillerinin cezalandırılması yönünde devletin ve siyasi iktidarın tarafsız bir yaklaşımı olmamış, katliamın üstü kapatılarak, elde olan tetikçilerin aklanması ve kurtarılması sağlanmıştır" diye konuştu. Açıklamanın ardından grup Sanat Sokağı'ndan dernek binasına kadar pankart eşliğinde yürüdü.
'Katliamcılar aramızda' Tunceli Yeraltı Çarşısı üstünde dün öğle saatlerinde bir araya gelen ESP, HÖC, DHP ve KKM üyeleri katliamı kınadılar. "Katiller halka hesap verecek", "Gazi şehitleri ölümsüzdür" sloganları atan grup adına basın açıklamasını okuyan Ali İhsan Çıplak, Gazi olayları sırasında hayatını kaybeden 24 insanın, zulme ve sömürüye karşı oldukları için öldürüldüklerini belirterek, katliamların son bulmadığını, kontrgerilla rejiminin "iyi çocuklarının" adalet taleplerine katliamlarla cevap verdiğini söyledi. Gazi katliamı, Şemdinli gibi olaylarda yer alan kişilerin hâlâ cezalandırılmadığına dikkat çeken Çıplak, "halk inkarı ve katliamları boşa çıkardı" dedi.
src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Kürtler dışarıda bırakıldı Şahin Bayar Helsinki Yurttaşlar Derneği ve Empati Grubu'nun birlikte düzenlediği "Türkiye'nin Kürt Meselesi" konulu konferans, geçtiğimiz hafta sonu Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampusü'nde yapıldı. Yoğun "güvenlik" önlemleri altında gerçekleştirilen konferansta, Kürt sorunu çeşitli yönleriyle masaya yatırıldı. Ancak Kürt siyasetinin temsilcisi DTP'nin davet edilmemesi ve sorunun diğer muhatabı olarak hükümet cephesinden hiç kimsenin bulunmaması, bu konferansta da Kürtlerin yine bir tartışma "nesnesi" olmaktan öteye gidememesine neden oldu. "Şiddeti reddeden, demokratik ve gönüllü birliğin yolunu açabilecek yeni yaklaşımlara ihtiyaç duyulduğunu" söyleyen Konferans Düzenleme Kurulu'ndan Ümit Fırat, sorunun asıl muhatabı konumundaki DTP'yi "şiddet yanlısı" görmüş olacak ki, konferansa davet etme gereği duymamıştı. Nezaketen konuşmacı olarak konferansa çağrılan DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk ise "eski milletvekili" sıfatıyla söz aldı. Muhatapların konferansa çağrılmaması, salonda kendisini hissettirirken, Hikmet Fidan cinayetinin ardından 'Kürt aydınları'nı "PKK'ya karşı cesur olmaya" çağıran Hasan Cemal gibi isimlerin baştan sona kadar konferansı izlemeleri dikkat çekti.
Neden Kürdistan kurulmadı? İki gün süren konferansın ilk günü, "Kürt Meselesinin Evrimi ve Tarihi Arka Plan" başlıklı oturumla başladı. Prof. Dr. Mete Tunçay'ın yönettiği oturumda konuşan İsmail Beşikçi, "Nasıl bir çözüm?" sorusundan önce, "sorunun temel niteliği nedir, sorun hangi tarihsel bir dönemde ortaya çıkmıştır?" sorularına yanıt aranması gerektiğini ifade etti. Kürt sorununun 1920'lerde ortaya çıkan bir sorun olduğunu anlatan Beşikçi, 1920-21 yıllarında Arapça ve Kürtçe konuşulan yerlerde Irak ve Suriye gibi manda devletlerinin kurulduğunu hatırlattı. "1919'dan itibaren bağımsız Kürdistan kurma mücadelesine rağmen, Kürtlerin Kürdistan'ı kurması neden engellenmiştir. Benim kanıma göre temel sorun budur" diyen Beşikçi, İngiltere'nin ilgili bakanlıklarında yapılan toplantıda Kürtlerin defterinin dürülmesi kararının alındığını kaydetti. Beşikçi, Kürtlerin adlarıyla silinmek istendiğini belirterek, "Kürtler çıbanbaşı olarak görülmüştür" diye konuştu. Sertaç Bucak ise, Atatürk ve İsmet İnönü'den alıntılar yaparak başladığı konuşmasında silahlı mücadelenin bittiğini kaydetti. Öcalan'a atıfta bulunarak, "Demokratik Cumhuriyet", "Kültürel hakların tanınması" gibi istemleri savunmak için silahlı mücadelenin gerekçe olamayacağını dile getiren Bucak, sözlerini şöyle sürdürdü; "PKK derhal silah bırakmalıdır. Eski yol arkadaşlarına karşı tahammül göstermelidir. Şiddetten vazgeçmelidir."
Ermeni kırımı Kürt sorununun tarihsel arka planı tartışılırken, söz dönüp dolaşıp Kürtlerin Ermeni kırımına katılıp katılmadıklarına geldi. Yeni Şafak gazetesi yazarı Ali Bayramoğlu'nın "Ermeniler coğrafi olarak Kürtlerin coğrafi alanı içine girmiştir. Türkler ve Kürtler ittifak mı yaptı?" sorusuna yanıt veren İsmail Beşikçi, "Ermenilerin köylerden sürülmesine Kürtler yoğun bir şekilde katıldı. Ama burada asıl sorumlu İttihat ve Terakidir. Musa Anter cinayetinde de tetikçiler Kürtler. Bu devletin bir politikasıdır" dedi.
'PKK nereye silah bıraksın?' Sözlerine devam eden Ahmet Türk, şiddet yöntemlerini hiçbir zaman desteklemediklerini belirterek "Ancak PKK silah bırakırsa kime bırakacak. Ortadoğu'da yeni bir sistem kuruluyor. Herkes bu sistemden pay almaya çalışıyor. Bu dönemde birçok kesim hatta devlet PKK'nin silah bırakmamasını istiyor" dedi. SHP eski Milletvekili Ercan Karakaş ise 1985 yılından itibaren Kürt meselesinin önemli bir sorun haline geldiğini, bu sorunu çözmeden ülkede demokrasiden bahsetmenin mümkün olmadığını söyledi. Yoğun süren tartışmaların ardından Kürt sorununu SHP'nin programına koyduklarını anlatan Karakaş, koalisyon ortağı olmalarına karşın adım atamadıklarını ifade etti. SHP'nin çabalarıyla Demirel'in Kürt realitesini tanıdığını söylediğini dile getiren Karakaş, bu dönemden sonra bölgede şiddetin arttğını söyledi. Karakaş, "Çözüm önerileri unutuldu. Maalesef başarılı olamadık. Benim ve diğer bakan arkadaşlarımın istifası bu yüzdendir" dedi.
'Silahı tutan silahı nereye bırakacağını bilir' "Milliyetçilik" konulu oturumda ise Bilgi Üniversitesi'den Murat Belge ve Ferhat Kentel, Galatasaray Üniversitesi'den Ahmet İnsel, Gazi Üniversitesi'den Mümtaz'er Türköne ve Ankara Üniversitesi'den Yüksek Lisans öğrencisi Servet Gün söz aldı. Kemalizmin milliyetçilik anlayışını dönemin devlet adamlarından Mahmut Esat Bozkurt'a dayanarak anlatan Servet Gün, "Resmi ideoloji insan bilincini köleleştiriyor" dedi. Ahmet İnsel ise milliyetçilik konusunda Türk ve Kürt demokratlara önemli görevler düştüğünü belirterek, sözü Ahmet Türk'ün, "PKK silah bırakırsa nereye bırakacak" ifadesine getirdi. İnsel, "Silahları nereye bırakacakları sözü sadece retoriktir. Silahı tutan nereye bırakacağını bilir" diye konuştu. Kürt demokratların "PKK'nın demokratik çözüm içinde yerinin olmadığını" ilan etmesini isteyen İnsel, "Türkler ve Kürtler Batman ve Van'da terörü lanetleyen bir gösteri yapmalıydı" önerisinde bulundu. Mümtaz'er Türköne de Ankara, Diyarbakır ve İstanbul olmak üzere üç milliyetçilik türü olduğunu söyledi. Ankara milliyetçiliğinin Diyarbakır milliyetçiliği yarattığını anlatan Türköne, İstanbul'un ise birleştirici olduğunu kaydetti.
BAYDEMİR: SİLAHSIZLANMA ŞART Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, yapılan konferansı olumlu bulduğunu söyledi. Baydemir, "Diyalog dışında bir arayışımızın olmadığını düşünüyorum. Bu tür tartışma ortamları giderek sürdürülebilir bir diyaloğa, yurttaşlarımız arasında kırılan güven duygusunun yeniden inşasına, bir empatinin kurulmasına katkı sağlamasını diliyorum" dedi. Kürt sorununun hemen yarın çözülebilecek bir sorun olmadığını söyleyen Baydemir, bir araya gelindiği zaman çözüm için daha hızlı ilerleyebilineceğini kaydetti. Kürt sorununun çözümü için silahsızlanmanın şart olduğunu ifade eden Baydemir, "Bir kere silahı hem güvenlik perspektifi açısından, hem de hak ve özgürlüğü elde etme açısından dışlamamız gerekiyor. Silahsızlanmanın, eylemsizliğin, askeri operasyonsuzluğun sosyal koşulunu, hukuksal koşulunu nasıl oluşturabiliriz? Bunları tartışmamız lazım. Silahları susturmayı başarabilirsek, insanların kimliği ne olursa olsun ölümlerine bir dur diyebilirsek bu sorunu çok daha kolay demokratik kurallar içerisinde çözebiliriz" diye konuştu.
IRAK DENEYİMİ VE BÖLGESEL ETKİLERİ "Irak Deneyimi ve Bölgesel Etkileri" başlıklı oturumda Ali Fuat Bucak (Hukukçu), Ferda Cemiloğlu (İş kadını), Haşim Haşimi (eski milletvekili), Namık Durukan (gazeteci) ve Hasan Yıldız (siyasetçi) katıldı. Erbil'e ticaret yapan Ferda Cemiloğlu, Kürdistan Federe Bölgesi'ne makarnasından çimentosuna kadar bütün malzemelerin Türkiye'den gittiğini belirterek, önyargıların kırılması gerektiğini ifade etti. Ali Fuat Bucak, "Türkiye'nin siyaseti değişir mi?" sorusunu "kısa zamanda sanmıyorum" diye yanıtlarken, en kritik noktaya da Haşim Haşimi dikkat çekti: "Devletler kendi Kürtlerine gerekli hakları tanımış olsaydı. Bugün bu sorunu konuşmazdık."
KAPLAN: SORUNUN TARAFLARI YOK Hasip Kaplan (DTP Eşbaşkan Yardımcısı): Bence çözüme katkı sunacak kesimlerin olması gerekiyordu. Onların olmadığını görüyorum. Emekli generaller, emekli emniyet müdürleri olmalıydı. Şiddeti savunan da olmalıydı, savunmayan da olmalıydı. Cesurca tartışmalıydı. Baktığımız zaman konuşanların konuşmaları çok dağınık. Örneğin kadın derneği başkanı ile yüzde 6 oy aldğı iddia edilen bir DTP'nin genel başkanını aynı tartışma içine koymak sonuç alıcı olmuyor. Niye hükümetten parlamenterleden diğer partilerden insanlar yok. Yani bu sorunu üç sivil toplum örgütü 5 aydın 4 entellektüel üç tane de siyasetci mi çözecek. Devasa bir sorunun sorumlu tarafları yok.
SEMBOLİK ANLAM DAHA ÖNEMLİ Mesut Yeğen (ODTÜ Öğretim Üyesi): Bu kadar geniş katılımlı meselenin bütün boyutlarını tüketme iddiasında bir konferans düzenleniyor, bu önemli. Yalnız ben konferansın içeriğinden ziyade biçimini önemsemek gerekiyor. Toplantının sembolik anlamı daha önemli. İçeriği çok güçlü görünmeyebilir ama toplam etkisi daha kritik. Türkiye'nin etkin bir üniversitesinde akademisyenlerin siyaset bilimcilerin sivil toplum örgütlerinden insanların bir araya gelmesi, konuşması önemli. Ama sonuçlar nasıl değerlendirilecek, nasıl yorumlanacak o kritik. Ama DTP'siz bir çözüm aramak çocukçadır.
ATILMIŞ ARTI BİR ADIMDIR Ferhat Kentel (Bilgi Üniversitesi): Kürt sorunundaki ayrıntılara inmek, çözmek bakımından çok iyi fayda sağlıyor. Eksiklik vardır ama hiçbir şeyi topyekün yapamazsınız. Artıları yavaş yavaş ortaya çıkararak bu yönde atılmış bir adımdır. Bu konferansta tüketemeyeceğimiz kadar yoğunluk var. Türkiye'deki hakim Kürt, Türk şu, bu ikiye ayrılmış şeylerin ikili kutuplaşmış söylemlerin dışına çıkmak açısından derinlik ordadır. Bunların hepsinin birden söylenmesi önemlidir.
'İDEAL GERİ DÖNÜŞ NASIL SAĞLANIR?' "Göçler, Psikolojik ve Sosyal Sonuçları" konulu oturum, belki de konferansın en önemli bölümüydü. Johns Hopkins Üniversitesi'nden Bilgin Ayata, Sabancı Üniversitesi'den Ayşe Betül Çelik, Psikolog Zübeyit Gün, Sosyolog Engin Sustam ve Avukat Rojbin Tugan'ın konuşmacı olarak katıldığı konferansta, Kürt sorunundan kaynaklı göç ve sonuçları ayrıntılı bir şekilde masaya yatırıldı. Bilgin Ayata, zorunlu göçün devlet tarafından "zorunlu görmezden gelme" tutumuyla karşılandığını belirterek, bundan dolayı bir Avrupa sorunu haline geldiğini söyledi. Kürtlerin ekonomik ve sosyal olarak Türkiye'nin en altlarında yer aldığını ifade eden Ayata, bunun zorunlu göçten kaynakladığını vurguladı. Ayşe Betül Çelik ise, "İdeal geri dönüş nasıl sağlanır?" sorusuna yanıt aradı. Çelik, yapılması gerekenleri şöyle sıraladı; Toplumsal mutabakat
Yeniden yapılandırma
Rehabilitasyon
Öncelikli şartın silahların susturulması olduğunu ifade eden Çelik, çıkarılan tazminat yasasının "zorunlu ve samimi olmayan bir adım" olarak algılandığına dikkat çekti.
Zübeyit Gün de "Zorunlu Kürt Göçü" denilmesi gerektiğine inandığını ifade etti. Göçün travmatik bir olay olduğunu belirten Gün, "17 Ağustos depreminde yaşanan travma 25 yıla yayılmış halidir. Doğal afet kapsamında ele alınmalıdır" dedi.
"Adalet istiyoruz" Gazi Mahallesi'nde düzenlenen eylem eski karakol durağının önünde başladı. Binlerce insan sabah saatlerinden itibaren eski karakol önünde toplanmaya başlarken burada şehit aileleri adına yapılan basın açıklamasında, "Adaletten başka hiçbir şey Gazi'den yükselen hesap sorma sloganlarını dindiremez. Başka hiçbir şey soğutamaz yüreğimizi. 11 yıldır bunun için katillerin yakasını bırakmadık mahkeme salonlarında. Bunun için 11 yıldır her yıl dönümünde Gazi'den adalet isteyen sesimizi yükselttik, yine yükseltiyoruz. Bu kavga adaletin yerini bulacağı bir düzene ulaşılıncaya kadar sürecek. O güne kadar da 1995 yılının 12 Mart'ında Gazi'de yaşananları unutturmayacağız. Kontrgerilla katliamının üstünün örtülmesine izin vermeyeceğiz" denildi. Basın açıklamasının ardından Gazi Cem Evi'ne doğru yürüyüşe geçen binlerce kişi, "Anaların öfkesi katilleri boğacak", "Gazi şehitleri ölümsüzdür", "Gazi'nin katili Susurluk devleti", "Halkız haklıyız kazanacağız", "Gazi halkı burada katiller nerede", "Bedel ödedik bedel ödeteceğiz" şeklinde sloganlar attı. Gazi Cem Evi'nde verilen yemeğin ardından kalabalık Gazi Mezarlığı'na doğru yürüyüşe geçti. Kalabalığın ön kısmı Gazi mezarlığına vardığında kilometrelerce uzanan kortejin sonu hâlâ eski karakol mevkiindeydi. Gazi mezarlığında yapılan basın açıklamasını, olaylarda yaşamını yitiren Zeynep Poyraz'ın babası Cemal Poyraz okudu. Poyraz; "Çocuklarımızın cansız bedenleri tekmelenerek çöp bidonlarına atıldı. Zamanın Başbakanı Çiller, katilleri kahraman ilan etti. Devlet tarafından desteklenen katiller cezalandırılsaydı Şemdinli olayları yaşanmayacaktı" diye konuşurken, Ümraniye'de yaşamını yitirenler için 15 Mart'ta yapılacak anmaya çağrı yaptı. Mezarlıktaki anmanın ardından Grup Yorum bir dinleti verdi. Yapılan anma etkinliğinin ardından kalabalık Gazi Cem Evi'ne kadar sloganlar eşliğinde yürüyerek eyleme son verdi.
Provokasyon çabası Binlerce kişinin katıldığı yürüyüş boyunca provokasyon yaratılmak istendi. Zaman zaman uzaktan silah sesleri duyulurken bazı kişiler kurt işareti yaparak kitleyi tahrik etmeye çalıştı. Bu kişiler görevlilerce kitleden uzaklaştırılırken, kitlenin içerisine gösterici gibi giren 2 sivil polis de kortej sorumlularınca dışarıya çıkartıldı. Yürüyüş sırasında katliamda ilk taranan kahvehane önüne çiçekler bırakılırken, karakol önüne ve mezarlık çevresine binlerce polis yığınak yaptı.
Katliam her yerde lanetlendi Gazi katliamı 11. yıldönümünde Ankara, Adana, Diyarbakır ve Tunceli'de yapılan eylemlerle lanetlendi. Ankara'da Pir Sultan Abdal Kültür Derneği'nin (PSAKD) çağrısıyla bir araya gelen parti ve örgüt temsilcileri, katliamı lanetleyerek sorumluların yargılanmasını istediler. Yüksel Caddesi'nde düzenlenen eylemde konuşan PSAKD Başkanı Kazım Genç, 12 Mart'ın derin devlet ve çeteleşmenin de meşrulaştırıldığı bir gün olduğuna dikkat çekerek, "Bugün, 1 Mayıs 1977 katliamının, Maraş, Malatya, Çorum ve Sivas katliamlarının, cezaevleri katliamlarının devamı olan, aynı amaç doğrultusunda, aynı güçlerce yaratılan İstanbul-Gazi ve Ümraniye katliamlarının yıldönümüdür" dedi. Genç, 12 Mart'ın devlet-mafya-siyaset üçgeninde Susurluk'ta ortaya çıkan ve Şemdinli'de davam ettiği görülen çeteleşmenin ülkede hayata geçirdiği senoryalardan biri olduğunu kaydederek, katliam güçlerinin korunması amacıyla da Gazi davasının Trabzon'a taşındığını hatırlattı. AİHM'e açılan davanın da mağdurlar lehine sonuçlandığının altını çizen Genç, "Tüm demokrasi güçleri, yeni katliamlar yaşamamak ve katliamlara karşı bir güç oluşturmak için, katliamlara karşı seslerini yükseltmek ve karşı duruş sergilemek durumundadır" diye konuştu. Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Kültür Vakfı da yazılı açıklama yaparak emperyalistlerin Türkiye'de oynadıkları oyunların derinleşmesine örnek teşkil eden Gazi katliamının unutulmadığını ifade etti.
'Kontrgerilla dağıtılsın' Adana'da sendikalar, siyasi partiler ve kitle örgütleri İHD önünde düzenledikleri eylemle katliamı protesto ettiler. "Şemdinli halkı yalnız değildir", "Gazi'yi unutmadık" sloganları atan grup adına konuşma yapan İHD GYK üyesi Ethem Açıkalın, "Gazi ve Ümraniye katliamları planlı, programlı ve toplumu birbirine düşürmek için gerçekleştirilmiştir" dedi. Gazi katliamının sorumlularının ellerini kollarını sallayarak gezdiklerini belirten Açıkalın "Gazi katliamı sorumlularının yargılanması ve cezalandırılması gerekirken olayın mağdurları yargılandı ve cezalandırıldı" diye konuştu. Gazi katliamı sorumlularını yargılamayan sistemin, Şemdinli'de halk tarafından suçüstü yakalanan astsubayları sahiplendiğine dikkat çeken Açıkalın, katliamların arkasındaki gerçek güçlerin açığa çıkarılarak dağıtılmasını istedi.
Diyarbakır'da protesto Pirsultan Abdal Derneği Diyarbakır Şubesi üyeleri, Gazi ve Ümraniye Katliamı'nın 11. yıldönümü nedeniyle Sanat Sokağı'nda bir araya geldi. "Sivas'tan Gazi'ye Gazi'den Şemdinli'ye unutmadık unutturmayacağız" yazılı pankart açan grup, katliamın sorumlularının cezalandırılmasını istedi. Pir Sultan Abdal Derneği Diyarbakır Şube Başkanı Cafer Koluman, Gazi ve Ümraniye katliamlarının planlı ve programlı gerçekleştiğini belirterek, "Derin devlet ve Susurluk'ta ortaya çıkan ve halen Şemdinli'de çetelerin yaptığı, halka yönelik kanlı bir katliamdır. Katliamların perde arkasının aydınlatılması ve faillerinin cezalandırılması yönünde devletin ve siyasi iktidarın tarafsız bir yaklaşımı olmamış, katliamın üstü kapatılarak, elde olan tetikçilerin aklanması ve kurtarılması sağlanmıştır" diye konuştu. Açıklamanın ardından grup Sanat Sokağı'ndan dernek binasına kadar pankart eşliğinde yürüdü.
'Katliamcılar aramızda' Tunceli Yeraltı Çarşısı üstünde dün öğle saatlerinde bir araya gelen ESP, HÖC, DHP ve KKM üyeleri katliamı kınadılar. "Katiller halka hesap verecek", "Gazi şehitleri ölümsüzdür" sloganları atan grup adına basın açıklamasını okuyan Ali İhsan Çıplak, Gazi olayları sırasında hayatını kaybeden 24 insanın, zulme ve sömürüye karşı oldukları için öldürüldüklerini belirterek, katliamların son bulmadığını, kontrgerilla rejiminin "iyi çocuklarının" adalet taleplerine katliamlarla cevap verdiğini söyledi. Gazi katliamı, Şemdinli gibi olaylarda yer alan kişilerin hâlâ cezalandırılmadığına dikkat çeken Çıplak, "halk inkarı ve katliamları boşa çıkardı" dedi.
src=/resim/b1.gif width=5>



Kürtler dışarıda bırakıldı Şahin Bayar Helsinki Yurttaşlar Derneği ve Empati Grubu'nun birlikte düzenlediği "Türkiye'nin Kürt Meselesi" konulu konferans, geçtiğimiz hafta sonu Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampusü'nde yapıldı. Yoğun "güvenlik" önlemleri altında gerçekleştirilen konferansta, Kürt sorunu çeşitli yönleriyle masaya yatırıldı. Ancak Kürt siyasetinin temsilcisi DTP'nin davet edilmemesi ve sorunun diğer muhatabı olarak hükümet cephesinden hiç kimsenin bulunmaması, bu konferansta da Kürtlerin yine bir tartışma "nesnesi" olmaktan öteye gidememesine neden oldu. "Şiddeti reddeden, demokratik ve gönüllü birliğin yolunu açabilecek yeni yaklaşımlara ihtiyaç duyulduğunu" söyleyen Konferans Düzenleme Kurulu'ndan Ümit Fırat, sorunun asıl muhatabı konumundaki DTP'yi "şiddet yanlısı" görmüş olacak ki, konferansa davet etme gereği duymamıştı. Nezaketen konuşmacı olarak konferansa çağrılan DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk ise "eski milletvekili" sıfatıyla söz aldı. Muhatapların konferansa çağrılmaması, salonda kendisini hissettirirken, Hikmet Fidan cinayetinin ardından 'Kürt aydınları'nı "PKK'ya karşı cesur olmaya" çağıran Hasan Cemal gibi isimlerin baştan sona kadar konferansı izlemeleri dikkat çekti.
Neden Kürdistan kurulmadı? İki gün süren konferansın ilk günü, "Kürt Meselesinin Evrimi ve Tarihi Arka Plan" başlıklı oturumla başladı. Prof. Dr. Mete Tunçay'ın yönettiği oturumda konuşan İsmail Beşikçi, "Nasıl bir çözüm?" sorusundan önce, "sorunun temel niteliği nedir, sorun hangi tarihsel bir dönemde ortaya çıkmıştır?" sorularına yanıt aranması gerektiğini ifade etti. Kürt sorununun 1920'lerde ortaya çıkan bir sorun olduğunu anlatan Beşikçi, 1920-21 yıllarında Arapça ve Kürtçe konuşulan yerlerde Irak ve Suriye gibi manda devletlerinin kurulduğunu hatırlattı. "1919'dan itibaren bağımsız Kürdistan kurma mücadelesine rağmen, Kürtlerin Kürdistan'ı kurması neden engellenmiştir. Benim kanıma göre temel sorun budur" diyen Beşikçi, İngiltere'nin ilgili bakanlıklarında yapılan toplantıda Kürtlerin defterinin dürülmesi kararının alındığını kaydetti. Beşikçi, Kürtlerin adlarıyla silinmek istendiğini belirterek, "Kürtler çıbanbaşı olarak görülmüştür" diye konuştu. Sertaç Bucak ise, Atatürk ve İsmet İnönü'den alıntılar yaparak başladığı konuşmasında silahlı mücadelenin bittiğini kaydetti. Öcalan'a atıfta bulunarak, "Demokratik Cumhuriyet", "Kültürel hakların tanınması" gibi istemleri savunmak için silahlı mücadelenin gerekçe olamayacağını dile getiren Bucak, sözlerini şöyle sürdürdü; "PKK derhal silah bırakmalıdır. Eski yol arkadaşlarına karşı tahammül göstermelidir. Şiddetten vazgeçmelidir."
Ermeni kırımı Kürt sorununun tarihsel arka planı tartışılırken, söz dönüp dolaşıp Kürtlerin Ermeni kırımına katılıp katılmadıklarına geldi. Yeni Şafak gazetesi yazarı Ali Bayramoğlu'nın "Ermeniler coğrafi olarak Kürtlerin coğrafi alanı içine girmiştir. Türkler ve Kürtler ittifak mı yaptı?" sorusuna yanıt veren İsmail Beşikçi, "Ermenilerin köylerden sürülmesine Kürtler yoğun bir şekilde katıldı. Ama burada asıl sorumlu İttihat ve Terakidir. Musa Anter cinayetinde de tetikçiler Kürtler. Bu devletin bir politikasıdır" dedi.
'PKK nereye silah bıraksın?' Sözlerine devam eden Ahmet Türk, şiddet yöntemlerini hiçbir zaman desteklemediklerini belirterek "Ancak PKK silah bırakırsa kime bırakacak. Ortadoğu'da yeni bir sistem kuruluyor. Herkes bu sistemden pay almaya çalışıyor. Bu dönemde birçok kesim hatta devlet PKK'nin silah bırakmamasını istiyor" dedi. SHP eski Milletvekili Ercan Karakaş ise 1985 yılından itibaren Kürt meselesinin önemli bir sorun haline geldiğini, bu sorunu çözmeden ülkede demokrasiden bahsetmenin mümkün olmadığını söyledi. Yoğun süren tartışmaların ardından Kürt sorununu SHP'nin programına koyduklarını anlatan Karakaş, koalisyon ortağı olmalarına karşın adım atamadıklarını ifade etti. SHP'nin çabalarıyla Demirel'in Kürt realitesini tanıdığını söylediğini dile getiren Karakaş, bu dönemden sonra bölgede şiddetin arttğını söyledi. Karakaş, "Çözüm önerileri unutuldu. Maalesef başarılı olamadık. Benim ve diğer bakan arkadaşlarımın istifası bu yüzdendir" dedi.
'Silahı tutan silahı nereye bırakacağını bilir' "Milliyetçilik" konulu oturumda ise Bilgi Üniversitesi'den Murat Belge ve Ferhat Kentel, Galatasaray Üniversitesi'den Ahmet İnsel, Gazi Üniversitesi'den Mümtaz'er Türköne ve Ankara Üniversitesi'den Yüksek Lisans öğrencisi Servet Gün söz aldı. Kemalizmin milliyetçilik anlayışını dönemin devlet adamlarından Mahmut Esat Bozkurt'a dayanarak anlatan Servet Gün, "Resmi ideoloji insan bilincini köleleştiriyor" dedi. Ahmet İnsel ise milliyetçilik konusunda Türk ve Kürt demokratlara önemli görevler düştüğünü belirterek, sözü Ahmet Türk'ün, "PKK silah bırakırsa nereye bırakacak" ifadesine getirdi. İnsel, "Silahları nereye bırakacakları sözü sadece retoriktir. Silahı tutan nereye bırakacağını bilir" diye konuştu. Kürt demokratların "PKK'nın demokratik çözüm içinde yerinin olmadığını" ilan etmesini isteyen İnsel, "Türkler ve Kürtler Batman ve Van'da terörü lanetleyen bir gösteri yapmalıydı" önerisinde bulundu. Mümtaz'er Türköne de Ankara, Diyarbakır ve İstanbul olmak üzere üç milliyetçilik türü olduğunu söyledi. Ankara milliyetçiliğinin Diyarbakır milliyetçiliği yarattığını anlatan Türköne, İstanbul'un ise birleştirici olduğunu kaydetti.
BAYDEMİR: SİLAHSIZLANMA ŞART Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, yapılan konferansı olumlu bulduğunu söyledi. Baydemir, "Diyalog dışında bir arayışımızın olmadığını düşünüyorum. Bu tür tartışma ortamları giderek sürdürülebilir bir diyaloğa, yurttaşlarımız arasında kırılan güven duygusunun yeniden inşasına, bir empatinin kurulmasına katkı sağlamasını diliyorum" dedi. Kürt sorununun hemen yarın çözülebilecek bir sorun olmadığını söyleyen Baydemir, bir araya gelindiği zaman çözüm için daha hızlı ilerleyebilineceğini kaydetti. Kürt sorununun çözümü için silahsızlanmanın şart olduğunu ifade eden Baydemir, "Bir kere silahı hem güvenlik perspektifi açısından, hem de hak ve özgürlüğü elde etme açısından dışlamamız gerekiyor. Silahsızlanmanın, eylemsizliğin, askeri operasyonsuzluğun sosyal koşulunu, hukuksal koşulunu nasıl oluşturabiliriz? Bunları tartışmamız lazım. Silahları susturmayı başarabilirsek, insanların kimliği ne olursa olsun ölümlerine bir dur diyebilirsek bu sorunu çok daha kolay demokratik kurallar içerisinde çözebiliriz" diye konuştu.
IRAK DENEYİMİ VE BÖLGESEL ETKİLERİ "Irak Deneyimi ve Bölgesel Etkileri" başlıklı oturumda Ali Fuat Bucak (Hukukçu), Ferda Cemiloğlu (İş kadını), Haşim Haşimi (eski milletvekili), Namık Durukan (gazeteci) ve Hasan Yıldız (siyasetçi) katıldı. Erbil'e ticaret yapan Ferda Cemiloğlu, Kürdistan Federe Bölgesi'ne makarnasından çimentosuna kadar bütün malzemelerin Türkiye'den gittiğini belirterek, önyargıların kırılması gerektiğini ifade etti. Ali Fuat Bucak, "Türkiye'nin siyaseti değişir mi?" sorusunu "kısa zamanda sanmıyorum" diye yanıtlarken, en kritik noktaya da Haşim Haşimi dikkat çekti: "Devletler kendi Kürtlerine gerekli hakları tanımış olsaydı. Bugün bu sorunu konuşmazdık."
KAPLAN: SORUNUN TARAFLARI YOK Hasip Kaplan (DTP Eşbaşkan Yardımcısı): Bence çözüme katkı sunacak kesimlerin olması gerekiyordu. Onların olmadığını görüyorum. Emekli generaller, emekli emniyet müdürleri olmalıydı. Şiddeti savunan da olmalıydı, savunmayan da olmalıydı. Cesurca tartışmalıydı. Baktığımız zaman konuşanların konuşmaları çok dağınık. Örneğin kadın derneği başkanı ile yüzde 6 oy aldğı iddia edilen bir DTP'nin genel başkanını aynı tartışma içine koymak sonuç alıcı olmuyor. Niye hükümetten parlamenterleden diğer partilerden insanlar yok. Yani bu sorunu üç sivil toplum örgütü 5 aydın 4 entellektüel üç tane de siyasetci mi çözecek. Devasa bir sorunun sorumlu tarafları yok.
SEMBOLİK ANLAM DAHA ÖNEMLİ Mesut Yeğen (ODTÜ Öğretim Üyesi): Bu kadar geniş katılımlı meselenin bütün boyutlarını tüketme iddiasında bir konferans düzenleniyor, bu önemli. Yalnız ben konferansın içeriğinden ziyade biçimini önemsemek gerekiyor. Toplantının sembolik anlamı daha önemli. İçeriği çok güçlü görünmeyebilir ama toplam etkisi daha kritik. Türkiye'nin etkin bir üniversitesinde akademisyenlerin siyaset bilimcilerin sivil toplum örgütlerinden insanların bir araya gelmesi, konuşması önemli. Ama sonuçlar nasıl değerlendirilecek, nasıl yorumlanacak o kritik. Ama DTP'siz bir çözüm aramak çocukçadır.
ATILMIŞ ARTI BİR ADIMDIR Ferhat Kentel (Bilgi Üniversitesi): Kürt sorunundaki ayrıntılara inmek, çözmek bakımından çok iyi fayda sağlıyor. Eksiklik vardır ama hiçbir şeyi topyekün yapamazsınız. Artıları yavaş yavaş ortaya çıkararak bu yönde atılmış bir adımdır. Bu konferansta tüketemeyeceğimiz kadar yoğunluk var. Türkiye'deki hakim Kürt, Türk şu, bu ikiye ayrılmış şeylerin ikili kutuplaşmış söylemlerin dışına çıkmak açısından derinlik ordadır. Bunların hepsinin birden söylenmesi önemlidir.
'İDEAL GERİ DÖNÜŞ NASIL SAĞLANIR?' "Göçler, Psikolojik ve Sosyal Sonuçları" konulu oturum, belki de konferansın en önemli bölümüydü. Johns Hopkins Üniversitesi'nden Bilgin Ayata, Sabancı Üniversitesi'den Ayşe Betül Çelik, Psikolog Zübeyit Gün, Sosyolog Engin Sustam ve Avukat Rojbin Tugan'ın konuşmacı olarak katıldığı konferansta, Kürt sorunundan kaynaklı göç ve sonuçları ayrıntılı bir şekilde masaya yatırıldı. Bilgin Ayata, zorunlu göçün devlet tarafından "zorunlu görmezden gelme" tutumuyla karşılandığını belirterek, bundan dolayı bir Avrupa sorunu haline geldiğini söyledi. Kürtlerin ekonomik ve sosyal olarak Türkiye'nin en altlarında yer aldığını ifade eden Ayata, bunun zorunlu göçten kaynakladığını vurguladı. Ayşe Betül Çelik ise, "İdeal geri dönüş nasıl sağlanır?" sorusuna yanıt aradı. Çelik, yapılması gerekenleri şöyle sıraladı;
Evrensel'i Takip Et