16 Şubat 2006 23:00

Don Kişot'un memleketinde...

Tam olarak El İgenioso Hidalgo Don Quijote De La Mancha yada bildiğimiz ismiyle Don Kişot... Rivayet edilir ki bu bitmeyen bir yolculuktur. Bu yolculuk, batı edebiyatında en çok okunan klasiklerden biri olmakla kalmadı, en çok gönderme yapılan roman da oldu. Haksızlıklara, ahlaksızlıklara karşı, zaman zaman temiz idealler için bir sembol olarak hayatı karşılayan Donkişotluk, bu yönüyle Mignel Cervantes'in bıraktığı yerden de öteye bir anlam kazanmıştır. La Manchalı unutulmaz şövalyenin yel değirmenleriyle mücadelesinin 400. yılını doldururken, Özcan Yüksek hazırladığı bir sergiyle bu kavgayı anıyor. Atlas Dergisi'nin kurucularından olan Yüksek, 20 fotoğrafla Donkişot'un serüveninin ortaya koyuyor. Ama sadece İspanya'nın yollarına düşüp hainlere karşı savaşmayı vazife bilen Donkişot'u değil, aynı zaman da İspanya'yı kültürel ve tarihsel olarak bütün hayat olarak göstermeye çalışmış. İlk ismini Hıristiyanlığı yaymak için bu bölgeye gelen Aziz James'ten alan Santiago de Compostela, bunlardan biri. Kente gelenlerin ibadet ettiği küçük şapel, zaman içinde büyük bir katedrale dönüşse de o dönemin dini özelliklerini ortaya koyduğunu Özcan Yüksek'in düştüğü notlarından öğreniyoruz. Elbette Donkişot'un ayak izlerinden kesitlerle... Avrupa'nın en eski eğitim kurumlarından Salamanca Üniversitesi'nin kilisesi örneğin. Yazar Cervantes Salamanca kentinde bir süre yaşamış. Ve Hıristiyanlığa ait imgelerin yoğun olarak kullanıldığı bir dönemin kahramanı olarak Don Kişot'da payına düşeni alıyor. Yine fotoğraflarda, Campo de la Criptana yakınlarındaki on yel değirmeninin üçü, Cervantes'in yaşadığı dönemden kalma ve özgün mekanizmaları hâlâ çalışır durumda olduğunu öğreniyoruz. Tabi ki "Sancho dostum, talih bize dilediğimizden fazla gülümsüyor. Karşıdan bizim gelişimize bakan şu dev alayına bak. Onlarla savaşmak Tanrı yolunda gaza etmektir" diyen Donkişot'un La Mancha bölgesindeki, Consuegra kasabasının tepeliklerindeki yükselen 11 yel değirmenini de... Özcan Yüksek'in sergisi, sadece sosyal belgesel fotoğraflar olmakla kalmıyor. Bundan öte, oluşturduğu kompozisyon, fotoğraflar bugün bir edebiyat figürü olarak "Don Kişot"un ortaya çıktığı dönemi fotoğraflarda usa vuruyor. Kimi fotoğrafların altında Roman'dan kesitler, diğer yandan tanıtıma dönük bilgiler sergiyi bir bütün olarak hayatın ortasına oturtuyor. Denebilir ki; nasıl ki Don Kişot'un yel değirmenleriyle savaşı sadece edebiyat değil, düşünce tarihinin de en çarpıcı kesiti oluyorsa bu sergide de bunu yakalamak için epey bir emek sarf edilmiş. Örneğin şu sahneyi aynı anda görmek keyif verici. Don Kişot El Toboso'da. Sevgilisi Dulcinea'nın önünde diz çökmüş bekliyor. Şunu söylüyor Donkişot: "Günün birinde bir devle karşılaşsam, bir vuruşta yere serer ya da ikiye biçersem, kısacası dev yenilip de ayağımın altına uzanırsa, bu yengiyi armağan edecek birinin olması iyi olmaz mı?" Ama şu bir gerçek ki Dulcinea, şövalye romanlarındaki soylu kadın karakterlerin aksine Kastilya'daki bu küçük köyden. Ama kim engel olabilir ki? O bir dönemi ayakları altında yeniden yaratma kavgası veren bir kahraman! Diyarbakır'da sergiyi gezenler, ne kadar uzak dursalar da muhakkak akıllarının bir köşesinde bu tıkırtıyı duymuşlardır; "Biz Donkişot muyuz?" Sergi, Diyarbakır Sanat Merkezi'nde 8 Mart'a kadar açık.

Evrensel'i Takip Et