23 Aralık 2005 23:00

Herkes eşit olsun!

Bölge illerinden büyük göç alan Gaziantep'te, Kürtler en çok Vatan Mahallesi'nde yaşıyor. Urfa, Siirt ve Van'lılar yoğunlukta. Aceleyle, hazırlıksız geldikleri her hallerinden belli. Biriketler üst üste konulmuş, bir iki kat çıkılmış… Kimi yarım kalmış, kimi tamamlanmakta olan evlerin ne sıvası vurulabilmiş ne de boyası... Sokaklar ise, yaşları üç ile on arasında değişen çocuklarla dolu. Belediye otobüslerinin uğramadığı, çöp bidonlarının olmadığı kocaman mahallede sadece küçük bir park var. Sanki çocuklara da Kürt olmanın faturası kesiliyor. Daha düne kadar yok sayılan Kürtler için bugünlerde "alt kimlik mi?", "üst kimlik mi?" tartışmaları yürütülüyor. Vatan Mahallesi'nde görüşlerine başvurduğumuz Kürtlerin yanıtları ortak; "Ne alt, ne de üstüz. Bu ülkenin vatandaşıyız, asli unsurlarıyız. Ama eşit haklara sahip olarak yaşamak istiyoruz."

'Burada yaşıyorum vergi veriyorum' Yusuf Aydın, Vanlı. Kendilerine karşı Türk milliyetçisi bir yaklaşımın olduğunu ve bunun doğru olmadığını anlatan Aydın, "Türkiye sınırları içerisinde yaşayanlara, Türk değil, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı denilmeli. Benim anadilim Kürtçe, ben Kürdüm. Bunu kimse inkar edemez. Ama aynı zamanda TC vatandaşıyım. Burada yaşıyorum, vergi veriyorum" diyor. Aydın, sadece "Kürtsün" demekle de sorunun çözülmeyeceğine dikkat çekiyor. Geçmişle yüzleşilmesi gerektiğini ifade eden Yusuf Aydın, şöyle devam ediyor; "Başbakan Diyarbakır'da söz verdi, ama lafta kaldı. Şemdinli herkesin gözü önünde. Ama Kürt milletvekilleri dahi olayın üstüne gidemedi. Bölgede açlık ve yoksulluk hat safhada. Teşvikler yatırımlar bölgeye kaydırılmalı."

'Kendimizi ifade edebilmeliyiz' "Ben Kürdüm, üst kimlik alt kimlik olmaz, bu ayrımcılıktır" diyen Ömer Yıldız da, Kürtlerin kendilerini ifade etmelerine izin verilmesi gerektiğini vurguladı. Müslüm Keser, kimliğine "Kürt" yazılmasını istiyor. "Çünkü ben Kürdüm" diyen Keser, çocuğuna "Mizgin" ismini veremediğini ve kimliğe "Müjgan" olarak yazdıklarını anlatıyor. Keser, "Demokrasi, insan hakları ve Kürtlerin talepleri konusunda adım atılmalı. Bizim kendimizi ifade edebilmemizin kanalları açılmalı, baskılar kalkmalı" diye konuştu. Alt kimlik, üst kimlik tartışmasının kendilerini, ikinci sınıf vatandaş yerine koyduğunu belirten Necmettin Doğan, "Kürdüm, TC vatandaşıyım. Eğer alt kimlik olmak iyi bir şey ise onlar olsunlar. Sorun demokratik yollarla çözülmeli bütün halklar eşit olmalı. Okullarda Kürtçe de eğitim dili olmalı" dedi.

'Kürtçe eğitim istiyoruz' Mehmet Tuncer ise herkesin eşit olmasından yana olduklarını söyledi. Ama eşit olduklarını düşünmediklerini ifade eden Tuncer, "Eşit olmak için bizim de dilimiz eğitim dili olmalı, yayın hakkı tanınmalı, faili meçhul cinayetler olmamalı. İkinci sınıf vatandaş olarak görülmemeliyiz" diye konuştu.


EVDE 'ZİLAN' DİYORUZ KİMLİKTE 'ZEYNEP' YAZILI Mahmut Şimşek, "Bu devletin asli unsurları ve kurucularıyız, onun için alt kimliği kabul etmiyoruz, nasıl Türk'ün anayasal hakları varsa benimkiler de tanınmalı" dedi. Nasıl ki İngilizce eğitim varsa, Kürtçe eğitimin olmasından da yana olduklarını dile getiren Şimşek, "Ben kızımın ismini Zilan koymak istedim izin vermediler. Evde Zilan diyoruz kimlikte Zeynep yazıyor. Sadece kimlikle sorun çözülmez. Barış için siyasi genel af olmalı, faili meçhul cinayetler aydınlatılmalı, barış süreci için adım atılmalı" diye konuştu. Hükümetin sorunu ABD ile çözmeye çalıştığını ancak bunun yanlış olduğunu anlatan Mahmut Şimşek, "Kendi aramızda sorunu çözmeliyiz çünkü biz yüzyıllardır beraber yaşıyoruz" dedi.


KÜRT TİYATROSU,'ALT KİMLİK'
    TİYATROSU MUDUR?
   Tiyatro evrensel bir kimliktir

Kemal Orgun* Kürt Tiyatrosu, "alt kimlik" tiyatrosu mudur? Bu soruyu, iki önemli noktada ele alarak irdelemek, kanımca daha bilimsel ve estetik bir sonuca götürecektir bizi. Bu noktalardan biri, "alt kimlik" kavramına nasıl baktığımız veya nasıl anlamak istediğimizdir; bir diğeri ise, evrensel bir kimliğe sahip olan tiyatro sanatını, siyasi bir kavram tartışması olan "alt kimlik veya üst kimlik" tartışmaları içinde irdelemek, soruya doğru cevap olma açısından yeterli olacak mı, sorusudur. Bütün kimlikler, en üst kimlik olan "insanlık kimliği" çatısı altında yaşamaktadır. İnsanlık kimliği ise, bütün farklı toplumların (milliyetlerin, ülkülerin, ulusların...) farklı renklerinin toplamından oluşmaktadır. Yani bir renk bahçesidir üst kimlik ve her halkın kendisine ait renklerinden oluşmaktadır. Böyle bakmak ve böyle anlamak istediğimiz zaman, "üst kimlik" kavramı herhangi bir halkın veya zümrenin üstünlüğünün ifadesi değil, farklı dil ve kültürlerin bir arada yaşayarak oluşturdukları ortak toplumsal gövdenin bir ifadesidir. Ve bu gövde, her halkın toplumsal "gestus"larını kendisinde taşır. Dolayısıyla "üst kimlik" her farklı kimliğin içinde yer aldığı, rengini yansıttığı, farklı "gestus"lardan oluşan ortak bir yaşama biçimidir. "Üst kimlik" kavramını ortak bir çatı olarak ele aldığımız zaman, "alt kimlik" kavramını ise, bu toplumsal çatıyı ayakta tutan temel taşlar olarak ele almış oluruz. Kendi içinde özgür ve bağımsız bir dizilişin ifadesi, birlik içinde ise ortak yükselişin ifadesidir. Birinci önemli noktamız olan, kavramın kedisine nasıl baktığımız veya nasıl algılamak istediğimizi bu şekilde açıklarken; diğer önemli noktamız olan tiyatro sanatının evrensel boyutunu da hesaba katarak, sorumuzu daha etraflıca irdelememiz, yolumuza ışık tutacaktır. Her halkın tiyatrosu, her ne kadar içinde doğduğu toplumun özelliklerini, yaşama biçimini, üretim ilişkilerini, bireysel ve toplumsal gestuslarını bağrında taşımış olsa da, aynı zamanda estetiksel bir evren dilidir. Bir halkın içinde doğar, bir başka halkla buluşur. İçinde doğduğu toplumun bütün renklerinin aynası olur, bu renkleri kendisinde yansıtarak başka toplumların da görmesini sağlar. Bu gerçeklik, tiyatronun aynı zamanda hem içinde doğduğu toplumun dili; hem de doğduğu toplumun, içinde yer aldığı evrenin dili olma özelliğini ortaya koyar. Bu özelliğinden dolayı, toplumlar üstü evrensel bir kimliktir tiyatro sanatı. Bu diyalektik örgü, her halkın tiyatrosu için geçerli olduğu gibi, Kürt halkının tiyatrosu için de geçerlidir. Bu diyalektik örgü öyle sağlam bir gövdedir ki, tiyatro sanatının kendisini sürekli yenilenmesini sağlayarak, onu ölümsüz kılar. Tiyatro, ölümsüzlüğünü aynı zamanda sınırsızlığından almaktadır. Evrendeki her şey, tiyatro sanatının konusudur. Öznesi olan sanatçı, ihtiyaç duyduğu her konuyu işler. Yapıtını oluşturmak için konu seçerken, hiçbir sınır tanımaz. Ölçüsü, toplumun ne alt sınıfının, ne de üst sınıfının beğeni ölçüsü ve değer yargıları değildir. O doğru bulduğunu yazar, resmeder, söyler ve doğru bulduğunu oynar. Sanat ve toplum arasındaki bağı güçlü kılan da, her ikisi arasında varolan bu uzlaşmaz çelişkiler bütünü ve birbirileriyle sürekli çatışıyor olmalarıdır. Bu çatışma en çok da tiyatro sanatı ve toplum ilişkisinde kendini dışa vurmaktadır. Bu dışa vurum kimi zaman grotesk, kimi zaman da ekspresyonist bir du-alî-st olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu düalist tavır hem sahneyi, hem de salonu sürekli bilemektedir. Omuz omuza veren seyirciler ile fikir ve duygu birliği içinde olan oyuncular arsındaki bu kıyasıya çatışma, tiyatronun ne kadar çok insan, insanın ne kadar çok tiyatro olduğunu naif bir tutumla açıklıyor bize. Tiyatro sanatının kendine has bu evrensel özelliğinden de yola çıkarak, sorumuza dair şunu söyleyebiliriz. İster Kürt tiyatrosu olsun, isterse Türk tiyatrosu, ne "alt kimliğin" ne de "üst kimliğin" tiyatrosudur. Çünkü alt kimliğin de, üst kimliğin de sınırları vardır. Oysa, sanatta sınır yoktur. Yerel ve ulusal olandan yola çıkarak, evrensel olana ulaşan tiyatro sanatı, toplum, doğa ve evrenle kurduğumuz bütün estetiksel ilişkilerin ölçüsüdür. Ne başka bir sınır kabul eder, ne de başka bir ölçü...

(*)Tiyatro yazarı ve yönetmeni YARIN: Vedat Yıldırım (Kardeş Türküler)- Kürt müziği 'alt kültür' müziği midir?

Evrensel'i Takip Et