16 Aralık 2005 23:00

Perişani köylüsü perişan oldu

Diyarbakır'ın Bismil ilçesi'nde topraksız köylülerin sorunları bitmek bilmiyor. Perişanî (Güngeçti) köyünde 4 köylü yaklaşık 500 dönüm hazine arazisini sürdükleri gerekçesiyle Bismil'in tanınmış toprak sahiplerinden Mehmet Üstün tarafından savcılığa ve kaymakamlığa şikayet edildi. Şikayet üzerine bir keşif ekibi oluşturan Bismil Kaymakamlığı her iki tarafın ve avukatlarının hazır bulunduğu bir keşif gerçekleştirdi. Tevfik Subaşı, Ali Subaşı, Hüseyin Parlar ve Yusuf Yemez adlı köylüler ile toprak sahibi Mehmet Üstün arasındaki arazi davası 54 yıl öncesine dayanıyor. Perişanî köylülerinden İsmet Subaşı 54 yıldır mahkemelerde topraklarını almak için mücadele ettiklerini belirterek "Dedelerimizin döneminden beri ağalarla mahkemelik durumdayız. Aramızda anlaşmazlığa yol açan arazi 1638 dönüm. Yıllar süren davanın ardından 2002 yılında mahkeme bu arazinin 375 dönümünü ağaya verdi. 1263 dönümünü ise hazine arazisi olarak kamulaştırdı" dedi. Toprak sahibi Mehmet Üstün ile aralarındaki anlaşmazlığın hazine arazisi olarak tespit edilen toprakların bir kısmını kullanma talebiyle kaymakamlığa başvurmaları üzerine başladığını ifade eden Şubaşı şunları söyledi: "Bu bildirimden sonra kardeşlerim ve diğer köylüler yaklaşık 500 dönüm kadar bir araziyi ektiler. Bunun üzerine Mehmet Üstün savcılığa suç duyurusunda bulunarak dava açılmasını istedi." Topraksız köylü Hüseyin Parlar da 3-4 yıldır boş olan hazine arazilerini ilk kez ektikleri için haklarında dava açılmasının kendisini şaşırttığını söyledi. Parlar, "Devlete bildiriyoruz ekeceğimizi. Ağa şikayette bulununca mı dava açıyorlar" diye tepki gösterdi. Perişanî köylülerinin avukatı Namık Tanrıkulu ise bir an önce karar vermesini istedikleri mahkemenin önceliği az topraklı köylülere vermesi gerektiğini söyledi.

src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


AKP gölgesinde kongre -1-
   Sümer'den Aktuğ'a yakın tarih HAZIRLAYANLAR: Barış Avşar - Bülent Falakaoğlu - Uğraş Vatandaş

SUNU Trabzonspor bugün seçimli mali genel kurula gidiyor. İki gün sürecek kongrede üç aday başkanlık için yarışacak. Bugüne kadar 1. Lig takımlarının kongrelerinde büyük holdinglerin, mafyanın müdahaleleri gündeme gelmişti. Ama ilk defa Trabzonspor'un son kongresinde siyasetin açıktan müdahalesi tartışılıyor. Tartışmalar, 28 Mart seçimlerinde AKP'nin Trabzon'da yenilgiye uğramasının ardından başlayarak bugüne kadar geldi. Tartışmalara göre AKP'nin yenilgisinin sebebi Trabzonspor'du. Gerçekten bir kulüp kentin siyasal yaşamını bu kadar dolaysız etkileyebilir miydi? Bu soruya "evet" demek, kentin adı Trabzon olunca hiç de aykırı durmuyor. Çünkü Trabzon'da iki şey çok önemlidir; biri cami diğeri futbol. Hatta "Trabzon'da her evde bir hoca, bir de futbolcu mutlaka bulunur" sözünün gerçeklik payı yüksektir. Bu gerçeklikten hareketle, AKP'nin de Trabzonspor'u ele geçirmeye çalıştığı yorumları yapılıyor. Başkan adaylarından ikisi AKP'ye yakın isimler. İddiaları Trabzonspor'un son üç sezondur yaşadıkları üzerinden değerlendirdik. Bakalım bundan sonraki süreç ne gösterecek?..


Son olaylardan sonra insanlar, "Trabzonspor'a yönetici olayım mı, olmayayım mı" diye düşünüyor, teredddüte düşüyor. Trabzonspor dergisinin Aralık 2003'te yayınlanan 6'ıncı sayısında o zamanki Genel Koordinatör Servet Özkara böyle diyordu. Peki ama niye oluşuyordu bu tereddüt? 15 Ağustos 2003'te, Süper Lig'in ikinci haftasında, Trabzon Avni Aker Stadı önemli bir maça ev sahipliği yapıyordu: Trabzonspor-Fenerbahçe. Bu ikilinin oynadığı her maçta olduğu gibi yine ortam biraz gergindi. Hem skor hem de tribünlerin durumu açısından... Üstelik futbol dünyalarını, Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş taraftarlarına olabildiğince çok gazete satarak, böylece reklam paylarını da artırarak daha çok para kazanmaya çalışan spor basınının büyük bölümü aynı noktayı kaşıyıp duruyordu: Mehmet Ali Yılmaz'ı devirerek başkanlık koltuğuna oturan Özkan Sümer, yeni sezon öncesinde stattaki tel örgüleri kaldırtmıştı. Tel örgüsüz statta oynanacak ilk maç da, Fenerbahçe maçıydı. Acaba 'kavgacı' Trabzon taraftarı olay çıkarır mıydı?

'Olay' çıktı da... Spor kalemşörlerinin çoğu bu soruyu sorup yanıtı da hemen veriyordu: Çok tehlikeli! Evet, doğru bildiler, maçta 'olay' çıktı! Üstelik Büşra adındaki küçük bir kız çocuğunun atılan maddeler yüzünden alnı yarıldı. Büşra'nın babasının kucağında acı içinde trübünlerden çıkarılışı günlerce televizyonlarda, gazetelerde yayınlandı. Futbol vicdanımız çok örselenmişti! Ve hayır, bilemediler! Çünkü olayları çıkaran ve Büşra gibi Trabzonspor tribünlerine gelmiş insanların yaralanmasına neden olanlar stada alınan birkaç yüz Fenerbahçe taraftarıydı. Trabzonspor taraftarı ise takımları daha 12. dakikada Pier van Hooijdonk'un serbest vuruştan attığı golle 1-0 geriye düşmesine rağmen 'kavga çıkarmadan' oturuyordu! İkinci yarının başında Fenerbahçe tribünlerinden bu saldırı geldiğinde bile sağduyulu davrandı.

Başbakan'ın bir isteği var! Trabzonspor'un 1-0'lık skorla yenik kapattığı maçtan sonra skordan çok Büşra'nın görüntüleriyle anıldı maç. Normal olarak da Futbol Federasyonu Disiplin Kurulu'dan, Fenerbahçe'ye saha kapatma cezası geldi. Ve işte tam o sırada devreye taze Başbakan Tayyip Erdoğan girdi! Normalde her siyasetçiyle yapılan sohbet ve röportajların ardından gündeme gelen 'futbolla ilgili sorular' kısmında Fenerbahçeli olduğu zaten bilinen Erdoğan, Fenerbahçe'nin Trabzonspor'u yenmesinden 'her Fenerbahçeli gibi' memnun olduğunu, ayrıca Fenerbahçe'ye çıkan olaylar nedeniyle verilen saha kapatma cezasını 'fazla' bulduğunu söylüyordu! Ceza konusunda son kararı verecek olan Tahkim Kurulu'nun kararı, "Başbakan'a selam" gibiydi, ceza kaldırıldı!

Her isteğin bir bedeli var! Mehmet Ali Yılmaz'ın, başarısız olduğu apaçık ortaya çıkan 'tek adam' modelinin ardından bir ekip çalışması ile işe soyunan ve başkanlık koltuğuna oturan Özkan Sümer'in kafası o zaman attı: İstifayı bastı! Sümer'in gerekçesi, "Başkan olarak Trabzonspor'un çıkarlarını koruyamadım" olmuştu. Bu istifa, politikacıların sempati toplamak için giriştiği futbol muhabbetini açıkça ve başbakan olarak değil 'taraftar olarak' değerlendiren Tayyip Erdoğan'a da, aldığı kararla onun bu tutumuna uyan Tahkim Kurulu'na da yöneltilen eleştirilerin doruk noktasıydı... Özkan Sümer'in görevi bırakmasının ardından yoluna bir süre devam eden yönetim kurulu, sonuçta kongre kararı aldı. İşte girişte alıntıladığımız Servet Özkara'nın sözleri bu geçiş döneminde söylenmişti. Trabzonspor gibi başarıya aç, olanakları sınırlı ve önemli iç sorunları bulunan bir kulüpte yönetici olmak zaten zordu. Buna bir de, "ülkenin başbakanını karşısına almış kulüp" unvanının eklendiğini düşünürseniz, tam bir ateşten gömlek çıkıyordu ortaya! Zira Erdoğan'a bütün Trabzon'da büyük bir tepki vardı ve yapılan yerel seçimlerde belediyeyi CHP'nin almasına ilişkin siyasi değerlendirmelerde bu olayın etkisi vurgulanıyordu. Futbol ve siyaset arasındaki 'görünmez' ilişkileri bu şekilde rahatça açık ederseniz, yanıtı da alıyordunuz! İşte böyle bir ortamda Trabzon'un Erdal İnönü'lü SHP'nin belediye başkanı olarak hatırladığı Atay Aktuğ ateşten gömleği giydi. Özkara'nın haklı olarak işaret etmeye çalıştığı, "Herkesin bir de kendi işi gücü var" noktasına takılacak biri değildi. Zaten hem bir zamanlar futbol oynadığı Trabzonspor'a, hem de politika yaptığı Trabzon'a artık bir 'gönüllü' olarak hizmet etmeye karar vermiş ve emekliliği yaşamaya hazırlanıyordu. Yani öyle zarar görecek ihaleleri, iş bağlantıları falan yoktu. Başkanlığa ikna oldu ve seçimi kazandı. Aslında 21 Aralık 2003'te yapılan kongre, 26 Ekim 2003'te yapılacaktı. Ancak başkan adaylarından Ahmet Ağaoğlu'nun, "Trabzon'dan kaçması" ile sonuçlanan bir dizi olay o gün kongreye izin vermemiş ve zaten fokur fokur kaynayan kazan iyice ısınmıştı.

Aktuğ'un tarzI Bütün bu olayların ardından başkanlık koltuğuna oturan Atay Aktuğ'un ilk dönemi tam bir 'tedavi' süreci olarak geçti. Kulübün borçları hızla kapatılırken, gerek mali kaynakların artırılması, gerekse profesyonel futbol takımını özerk bir yapı içinde yönetme yolunda olumlu adımlar atıldı. Aktuğ şahıs olarak, kavgacılıktan uzak, sakin ve yapıcı kişiliğiyle de Trabzonspor'a karşı yeniden oluşmaya başlayan sempatinin önemli bir unsuru haline geldi. Başkanlıktaki ilk döneminde gerek sahada alınan başarılı sonuçlar, gerekse 100 bin üye kampanyası gibi taraftara yönelik özel faaliyetlerle uzun bir aradan sonra rahat günler yaşadı Trabzonspor. Başbakan'la yakın zamanda yaşanan gerginliği ise unutmadı ancak hatırlatmadı da. Üstelik başarılı başkanlığına karşın, geçen kongrede merkezini AKP çevrelerinin oluşturduğu bir 'muhalefet' listesi yaratılmasına kadar varan sürekli bir 'yoklama' durumununa rağmen. Ancak özellikle Fenerbahçe maçları söz konusu olduğunda, hele hele bu maçlarda Trabzonspor aleyhine verilen 'tartışmalı' hakem kararları gündeme geldikçe, bir olay Trabzonsporluların hafızalarda hep tazelendi: Televizyona çıkıp, Fenerbahçe'nin Trabzonspor'u yenmesine sevindiğini açıkça söyleyen ve Büşra'nın yüzünü kan içinde bırakanlar yüzünden Fenerbahçe'ye verilen cezayı 'çok bulan' Başbakan'la var olan gerilim!




Yozlaşmayla mücadele ettim Özkan Sümer (Başkan adayı): Siz aslında seçim kaybetmeden, istifa ederek kulübün başından ayrılmıştınız. Verdiğiniz demeçlerde istifanızı 'dış etkenlerle' gerekçelendirip, bugünkü adaylığınızı 'iç etkenlerle' açıkladınız. Peki 'dış etkenler'de değişiklikler oldu mu? Başkan olursanız bu iki faktör nasıl bir durumda olacak? Şu an dış etkenlerde bir değişiklik olmadı hatta daha da ciddi boyutta yozlaşma olduğunu düşünüyorum. Bu yozlaşmayla mücadele etmenin stratejik kararlara bağlı olduğunu belirtmek istedim istifamla. Bu nedenle istifa ettim. Tepkim haksızlığa, yalnışlığa ve çirkin ittifaklara başkaldırıydı. İstifa ettikten sonra bu hadiseyi güçlendirebileceğim fikrine kapıldım. Dikkatleri belli yanlışlıklara ve aksaklıklara yöneltmeye çalıştım. Ama sonunda yaşadığım olaylar gösteriyor ki hiçbir şeyi düzeltemediğim gibi Trabzonspor'a ve kendime büyük ölçüde zarar vermiş oldum.

Dış etkenlerden kastettikleriniz hangi kişi ya da kurumlar? Kast ettiğiniz güçlerin siyasi bir yönü var mı? Dış etkenlerden kastettiğim kişiler ve yanı sıra kurumlar. Bugünkü siyasi koşullarda hepsini belirtmek için genel bir ifade olarak kullandım dış etkenler kelimesini.

Ani bir kongre kararı çıktı. Adayların bu kadar süre içerisinde bir projeyle ortaya çıkabilmeleri mümkün mü? Acil kongre kararının çıkması kulüp açısından bir kayıp mıdır? Bana göre projeler iki şekilde hazırlanır. Birinci proje, delegeleri etkileyip seçimi kazanmak için yanıltıcı ve gerçekleşmesi mümkün olmayan vaatleri ve iddiaları içerir. İkincisi ise gerçek anlamda kulübün ihtiyaçlarına dönük bir kısım işlerin yer aldığı projelerdir. Bence projeleri iyi ayırt etmek lazım.




AKP'nin ele geçirme çabası Metin Tükenmez (Spor Yazarı):

Sizce adaylar ve projeleri, kulübü geldiği noktadan ilerilere taşıyacak durumda mı? Kongrede, siyasi seçimlerde olduğu gibi kulüp yönetimine talip olanların benzer söylemleri oluyor. Bu söylemler abartılıdır. Tamamen popüler bir zeminde transfere ilişkin kulüp bütçelerinin çok uzağında olan söylemler gündeme gelir. Bugünkü adayların Özkan Sümer'in dışında kalanların söylemleri buna benzerdir. Abartılı paralarla büyük yıldız alacaklarını söylüyorlar. Olsa olsa bir tane yıldız alınır 20-30 milyon dolara. İskender Önal ve Nuri Albayrak'ın söylemlerini abartılı buluyorum. Sümer'den bu tür bir söylem görmedim. Türkiye'deki kulüp yapısını bilen bir kişi olarak daha ayakları yere basan demeçler veriyor. Kulübün 70 milyon dolar olan borçlarını temizlemiş ve yeni yönetime parayla devretti. Transfer politikaları daha tutarlı.

Trabzonspor'u kongreye götüren sürece ilişkin olarak medyada çıkan, 'iktidar partisinin operasyon'u değerlendirmeleri için ne düşünüyorsunuz? Medya belki de ilk defa çok tutarlı davrandı. AKP futbola, kulüplere ve fedarasyona yakın duruyor. Ülke yönetimiyle birlikte ülke yönetimine gidecek yolda araç olarak kullanıyor. Cumhuriyet tarihinde politikanın futbolla bu kadar iç içe olduğuna tanık oldum. Kenan Evren, Ankaragücü'nü emirle bir üst lige çıkartmıştı, ama Evren siyasi bir çıkar için kullanmamıştır. Burada geleceğe ilişkin net politik tavırlar söz konusu. Trabzonspor ise tavırlara karşı direnme gösteren bir kulüp. AKP'nin kayıpları olduğunu biliyoruz. Trabzon siyasete bulaşmadan belediye seçimlerinde ders vermiştir. Kongre AKP'nin ele geçirme çabasıdır. Sümer aday olmayacaktı. Ancak bu siyasi hareket karşısında yeni baştan aday olurum dedi. Aday oluyorsa ciddi şekilde siyasallaştırmak ve yönetime hamle yaptığı ortada.

Yeni yönetim başarı için kısa ve uzun vadede neler yapmalı? Trabzonspor'un kısa vadede toparlanması için yapılması gereken bütünlük sağlamak ve lige motive etmek. Ekonomik sorunların çözülmesi ve önceki yönetimin aktardığı sözleri yerine getirmek. Futbolcularımız hepsi duygusal ve heyecanlıdır. Sözlerin ve vaatlerin yerine getirilmesi ve motive etmek. Ocak transferinde takviyelerle güçlü olan kadroyu ayağa kaldırmanın yolları aranmalı. İyi oyuncular var, çeşitli sakatlıklar var, cezalar var. Yeni baştan futbolcular toparlanmalı, transfer tekliflerini çözmeli. Çözüm için ya bazı futbolcularla devam ederek ya da dışarıdaki başka kulüplere vererek gelir elde edebilir. Yeni transferler yapılabilir. Uzun vadede ise düşüncem mutlaka özüne dönmesi. Bir zamanlar çok önemli başarılar elde eden Trabzonspor, bunu hep kendi öz kaynaklarıyla elde etmiş. Böyle bilinen bir yolu yeniden denemeli ve futbolun kurtuluş yolu olduğunu göstermeli. Trabzonspor'un öncü olabileceğini düşünüyorum. Kendi insanına yatırım yaparak uzun vadede bunun meyvelerini toplamalıdır.