6 Aralık 2005 23:00

Sonat, mehtapla birlikte doğdu

Çok soğuk bir akşamdı. Odasına gitti arkadaşının. Üzgün, dalgın oturuyordu koltuğunda. Dışarı çıkmayı, biraz dolaşmayı önerdi. Kabul etti dostu. Mehtap vardı. Onun ışığı yollarını aydınlatıyordu. "Şu ilerdeki ormana gidelim, buraya yerleştiğimden beri oraya gitmek için bir fırsat bulamadım" dedi arkadaşı. Büyük bir sessizlik vardı. Birden durdu, "Dinle" dedi. "Bak ne çalıyor?" Uzaklardan bir piyano sesi geliyordu. "Bu benim 'Do Minör' senfonimden bir parça. Ne de güzel çalıyor, her kimse." Akordu bozuk bir piyanoydu, ama yine de "Do Minör"ün güçlü notaları ortalığı kaplıyordu. İki arkadaş, neredeyse yıkıldı-yıkılacak o eve doğru gidiyorlardı, sesin geldiği. Kapının önünde durdular. Birden piyano sustu. Genç bir kız, "Friederich bu akşam artık çalamayacağım" dedi. "Niçin kardeşim?" diye sordu, genç bir erkek. "Bilmem, parça o kadar güzel ki... Keşke onu iyi anlayıp, çalabilecek biri olsam... Yaşamım boyunca bir kez bile iyi çalınmış bir eser dinleyemedim" diye yanıtladı kız. Kapıyı çaldılar. Genç adam açtı. Çıplak denecek kadar boş bir odaydı. Kızın da, oğlanın da giysileri eski püsküydü, ama temizdi. Genç erkek şaşkınlıkla bakıyordu. Konuklardan yaşlı olanı, "Affedersiniz" dedi. "Müziği dinledim, dayanamadım. Ben müzik meraklısıyım da... Az önce konuşmalarınızı işittim. İzin verirseniz birkaç parça da ben çalmak istiyorum." "Hay hay. Ama piyanomuz çok eski, üstelik notamız da yok" dedi oğlan. Konuk, "Peki öyleyse, kardeşiniz demin nasıl çalıyordu?" diye sorduğu an, kız ona baktı. Kördü. Konuk kıpkırmızı oldu, utancından. Nasıl böyle ezbere çaldığını öğrenmek istedi. Kız da anlattı. Yıllarca önce Brulhda'da otururken komşuları çalıyormuş, o da gizliden gizliye dinliyormuş onları. "Başka bir yerde hiç müzik dinlediniz mi?" diye sordu konuk. Hayır, sokakta çalınanlardan başka hiçbir yerde dinlememişlerdi. Piyanonun başına oturdu, konuk. Çalmaya başladı. Bir süre sonra odayı aydınlatan mum bitti. Kapkaranlık oldu her yer. Öteki adam, perdeleri açtı. İçeri mehtabın ışığı girdi. İki kardeş, aynı anda sordu: "Siz kimsiniz?" Konuk, "Dinleyin" diyerek Do Minör Senfonisi'nin ilk notalarını çalmaya başladı. İki kardeş sevinçle, "Siz Beethoven'sınız," diye bağırdılar. Gitmek üzere kalktılar. Ama iki kardeşin yalvarmaları üzerine Beethoven yine piyanonun başına oturdu. Ay ışığının aydınlığında aklına gelen notaları piyanonun tuşlarına döküyordu. Sabahın ilk saatlerinde Beethoven ve arkadaşı evlerine döndüler. Ve döner dönmez Beethoven ay ışığının altında çaldıklarını kağıda döktü ve ünlü sonat doğmuş oldu. Sık sık o iki kardeşin evine gitti Beethoven. Kör kıza müzik dersleri verdi.

Eroica ve Dokuzuncu Senfoni "Eroica, Numara 3"ün en iyi senfonisi olduğunu söylemiştir, Beethoven. 1804'te tamamladığı bu yapıtını Napolyon'a ithaf etti. Onun tüm çağların en demokrat lideri olacağına inanıyordu. Ama Napolyon imparatorluğunu ilan edince şöyle demişti: "Napolyon da sıradan bir insanmış. Bundan sonra kendi ihtiraslarına hizmet için insan haklarını çiğneyecek ve diktatör olacaktır." Ve arkasından "Eroica"nın notalarını yere atıp, çiğnemiştir... Beethoven, "Dokuzuncu Senfoni"nin ilk çalınışında artık iyice sağırdı. Eser bittiği zaman, orkestraya bakmaya devam ettiğinden halkın kendisini çılgınca alkışladığını anlamamıştı bile. Bunu fark eden orkestra elemanlarından birisi, kendisini kolundan tutup, halka doğru çevirmiştir... Prusya Karlı 2. F. Wilhelm kendisine bir elmas yüzük armağan etmiştir, bu eser ve sonraki yazışmalar dolayısıyla. O sırada paraya çok gereksinimi olan Beethoven yüzüğü bir kuyumcuya satmak istedi. Ama istediği parayı alamadı, çünkü yüzük sahteydi... Demek o dönemin politikacıları da, kral da, imparator da olsa, tıpkı bugünküler gibi sahtekârmış...

Evrensel'i Takip Et