07 Şubat 2005 22:00

Kürtleri nasıl bir dönem bekliyor? -2-

"Türkiye Kürtleri sorunlarının çözümünü; halen demokratik ve hukuk ilişkileri içinde, hepsinden önemlisi Türkiye'nin bütünlüklü yapısı içinde aramaktadırlar..."

Paylaş


SUNU Mesut Barzani ve Celal Talabani'nin, Irak'taki seçimlerden önce ve sonra "bağımsız bir Kürt devleti" istediklerine yönelik yaptıkları açıklamalar, Kerkük'ün Kürt bölgesine bağlanması gibi gelişmeler karşısından Türkiye'nin "kırmızı çizgileri" yeniden hatırlatması, gözleri yeniden Kürtlere ve 'bölge'ye çevirdi. Bölgedeki gelişmeleri, aşağıdaki sorular çerçevesinde sorunun Kürt taraflarıyla tartıştık.
  • Güneydeki Kürtleri nasıl bir gelecek bekliyor?
  • Güneyde bağımsız bir Kürt devletine yönelik açıklamalar, Kuzey Kürtlerini nasıl etkiler?

  • Türkiye'nin Kürt politikasında bir değişiklik olur mu?




    Muammer Değer Güneydeki Kürtleri nasıl bir geleceğin beklediği sorusuna kısa bir yakın tarih bilgisiyle cevap aramanın doğru olacağını düşünüyorum. Çok değil, daha 15 yıl kadar önce yaşananlara dair hafızamızın bugünleri doğru değerlendirmemizde belirleyici bilgileri taşıdığını unutmayalım. 1988-91 yılları arası adı bizzat Saddam tarafından Kuran'da ihanetçilerin ağır cezalandırılmasına izin veren Enfal Suresine gönderme yapılarak Enfal diye isimlendirilen operasyonlar, Enfal 1-2-3-4 gerçekleştirilmiştir. Enfal 1-2-3-4 operasyonları tam bir katliama ve jenoside dönüşmüştür. Kimyasal silahların kullanıldığı Halepçe katliamı da bu operasyonların mantığının bir parçasıydı. Uluslararası Ortadoğu İzleme Örgütlerinin 1991 yılı sonrası Kuzey Irak'taki devlet ve ordu karargâhlarında ele geçen onbinlerce evrakın incelenmesi sonucu ortaya koyduğu rakam Enfalleri anlamamız açısından gerçekten korkunçtu. Evet tam 182 bin Kürt (Çoğu yetişkin ve çocukluk çağındaki erkek olmak üzere) katledilerek Irak çöllerine gömülmüştür. (Bu raporlar Türkçe'ye de çevrilip yayınlanmıştır.) Bu rakamlar Irak'a yapılan müdahalede ve Filistin-İsrail sorununda en başından bugüne kadar hayatını kaybedenlerin sayısının yaklaşık üç katı kadardır. Bugün, şu ya da bu şekildeki bir nedenden dolayı Saddam rejiminin devrilmesi sonucunda Irak Kürtlerinin bu kadar acıklı tarihlerinden sonra insanlığın evrensel değerleri olan insan hakları ve seçimler gibi demokratik uygulamalarla tanışmaları onlar için elbetteki bir kazanımdır. Hele kendi coğrafyalarındaki Asuri, Türkmen, Ermeni gibi halklarla tarihin en kanlı diktatörlerinden birine karşı kader birliği içinde yaşamış olmaları, onların elde ettikleri bu yeni değerlerin kendileri ve dostları için ne anlama geldiğini suları bulandırmadan bizler de anlamalıyız. Geçmişte böylesi ağır katliamları yaşamış olan Irak Kürtleri için oluşturamadığımız kaygıları, onların kendi kaderlerini tayin edebilme fırsatını yakaladığı bu dönemde ne adına duyacağız? Yapılan geçici seçimler ve yapılacak yeni anayasa, Irak halklarının bugüne kadar yakaladığı en ilerici düzeydir. Bizlere düşen bu düzeyin demokrasi ve anayasal hukuk çerçevesinde gelişmesini temenni etmek olacaktır. Kürtler Ortadoğu'da yaşayan 40 milyonluk bir halktır. Bunların içinde 20 milyon kadar Kürt Türkiye'de yaşamaktadır. Türkiye Kürtleri birçok özellikleri bakımından diğer ülkelerdeki Kürtlerden farklılıklar gösterirler. Her şeyden önce ağırlıkla belli bir coğrafyalarına rağmen milyonlarcası da bütün Türkiye sathında yerleşik olarak yaşamaktadırlar. Batı modernizmine entegre olma eğilimindeki Türkiye'de batılı kültür, yaşam ve normlardan etkilenmişlerdir. Günümüzde siyasal var oluşlarını; inkâr, baskı ve asimilasyona karşı demokratik taleplerinin karşılanması ve sosyal, ekonomik kazanımları sağlayacak olan bütünlükçü bir siyasal argümanla sınırlamışlardır. Buna da inanmaktadırlar. Sosyal konumları itibariyle Türkiye emek cephesinin en önemli bileşenleridirler. Dolayısıyla Türkiye'de emek ve demokrasi cephesinin siyasal duruşlarında, onun içinde yer almışlardır. Bu genel hatlarla Kuzey Irak'ta federal ya da bağımsız bir Kürt devleti açıklamaları (zaten fiili olarak var olan) şüphesiz Türkiye Kürtlerini etkileyecektir. Ama bunu, sürecini ve nasıl olacağını belirleyecek olan esas unsur yine Türkiye'nin kendi bileşenleri olacaktır. Toplum ve devletin kendisi olacaktır. Yani Kuzey Irak üzerinden yapılacak olan aşırı sağ, milliyetçi, dar siyasetler karşıtlığında bir Kürt milliyetçiliğini de provoke edebilecektir. Türkiye'de son dönemde oluşan ulusal milliyetçi akımlar ve söylemler maalesef Türkiye'de emek cephesi bileşenlerinin bazılarında tutulmaya başlamıştır. Üçüncü dalga böylesi bir milliyetçiliğin tehlikesine karşı Türkiye halkları birlikte bir tavır geliştirmelidirler. Yine ayrıca Kongra-Gel'in bizzat kendisinin talep ettiği genel aflı çözüm yerine militarist çözümleri ve arayışları dayatan politikaların toplumdaki etkisi giderilmeli ve bu anlayışların aşılması gerekmektedir. Hükümetin Kürt sorununun çözümünü erteleyici yaklaşımı önümüzdeki günleri bulandırmakta ve yeni sıkıntılı günlerin çağrıcısı olmaktadır. Bunlar acil olan, üstünde durulması gereken ortak konularımızdır. Bütün bunlara rağmen, Türkiye Kürtleri sorunlarının çözümünü; halen demokratik ve hukuk ilişkileri içinde, hepsinden önemlisi Türkiye'nin bütünlüklü yapısı içinde aramaktadırlar. Bu Türkiye'nin şansıdır. Türkiye bunu iyi ve doğru değerlendirmelidir. Irak halklarının seçime ilgisi bazılarınca istenilenin aksine çok yüksek olmuştur. Kürt ve Şii bölgelerinde yüzde 90'larla, ortalama yüzde 70 civarında gerçekleşmiştir. Bu çok önemlidir. Bu durum, bölgedeki bütün ülkelerin Irak'ın geleceğiyle ilgili politikalarını yeniden gözden geçireceği anlamına gelmektedir. Irak halkları kendi kaderlerine dair belirleyici rolü oynayacaktır. Bu onların hakkıdır. Iraklı Kürtlerin cephesinden de federal bir Irak'ın tesis edilmesinin önemi ısrarla vurgulanmaktadır. Bu durumda Türkiye, Irak ve bileşenleriyle ilgili mevcut bir sürü kaygılardan oluşan politikasını yani geleneksel devlet siyasetini ve onun "kırmızı çizgiler"inde direnmek yerine her türlü tarihsel kompleksini aşacak, yeni sürece adapte olacak politikalar üretmelidir. Türkiye, bir taraftan Irak'ın demokratik yapılanmasında üstüne düşeni yaparken, diğer taraftan Türkiye'deki Kürt vatandaşlarıyla arasındaki sorunların çözümü için diyalogların önünü açmalıdır. Türkiye'nin izleyeceği doğru siyaset bu olmalıdır.

    Dr.-DEHAP MYK Üyesi YARIN
    Ender İmrek: Kürtlerin kendi kaderlerini belirleme hakkı vardır


    src=/resim/b1.gif width=5>
    Başa dön


    Genel Sağlık Sigortası (GSS) Sistemi -1-
    Herkesten sigorta priminin toplanması hedefleniyorYAZAN: Dr. Celal EMİROĞLU Tüm nüfusun sağlık hizmetinden yararlanması ve sosyal güvenlik kapsamına alınması; sosyal güvenlik sistemlerinin belirli bir standart ve yeterlilikle tek merkezden idare edilmesi, yıllardır arzulanan ve söylemlere yansıyan görüşler olarak gündeme getirildi. Bu doğru görüşlerden hareketle, AKP Hükümeti, Sağlıkta Dönüşüm Projesi (SDP) çerçevesinde, "Genel Sağlık Sigortası (GSS) ve sosyal güvenlik sisteminin tek çatı altında toplanması" hedeflerine yönelik yoğun bir faaliyet içerisine girdi. Doğru tespitleri kullanan hükümet, bugün farklı bir noktada yol alıyor. Yeni yasa tasarısının amacı; Tüm nüfusu kapsayan GSS'yi kurmak, kişilerin sağlık riskleri ve sağlık harcamalarını güvence altına almak, sağlık yardımları için; yararlanma şartlarını ve finansman ve karşılama yöntemlerini belirlemek, GSS'nin işleyişi ile ilgili usul ve esasları düzeltmek olarak ifade ediliyor. GSS'den "yararlanacak" kişiler; bugünkü Emekli Sandığı, SSK ve Bağ-Kur Yasası kapsamındaki sigortalılar ile isteğe bağlı sigortalılar, prim ödeme gücü olmayanlar, kendi adına prim ödeyenler, işsizlik ödeneğinden yararlananlar ve sigortalıların bakmakla yükümlü olduğu kişiler olacak. GSS sistemi içeriğinde en çok tartışılan iki ana başlık; finansmanın nereden-nasıl sağlanacağı ve hizmet sunumu için eldeki kaynağın kullanımında kimlerin nasıl rol oynayacağıdır. "Sosyal güvenlik" kavramını "sosyal koruma" haline dönüştürmeyi dahi tartışan AKP Hükümeti'nin, "sosyal güvenlik sisteminin bütçe üzerindeki yükü azaltılacak" ve "GSS, sağlık sistemine sürekli ve belirsiz bir kaynak aktarımı gereğini ortadan kaldıracak" gibi söylemleri, son 20 yılın hükümetlerinin de hayali olup; sosyal güvenliği hak olarak düşünmeyen ve sağlıksızlığı ise kişinin sorunu olarak algılayan politikaların da özünü yansıtıyor. Bütçeden kaynak aktarımı olmadan sürdürülebilir sağlık finansman modelinin oluşturulabilmesi için, herkesten sağlık sigorta priminin (ek vergilerin) toplanması hedefleniyor. Devleti devreden çıkarmayı kurgulayan yeni sigorta sisteminde; 'piyasa', para bulabildiği ölçüde, "işlerin iyi gitmesini" (belki de hasta sayısının artmasını) isteyecek. 'Hizmetin' (sistemin) sürekliliği, mali kaynağın sürekliliğinin sağlandığı koşullarda, yani paranın bireyden sisteme aktarıldığı ölçüde sağlanacak; tıkandığı noktada ise, birey (hasta) elini cebine atarak ek ödemelerle sistemi canlandıracak, sistemin içi boşaldığında, İtalya, Portekiz, İspanya, Yunanistan gibi Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, tekrar kamusal (vergiye dayalı) sistemlere dönme eğilimi gelişecek. GSS SİSTEMİ'NİN GEREKÇESİ NE KADAR GERÇEKÇİ? lMevcut sosyal güvenlik kurumlarının; prime esas kazancın düşük gösterilmesi, prim tahsilat oranı düşüklüğü, af ile ödeme kolaylığı nedeniyle prim ödememe eğilimi, gecikme cezalarına uygulanan aflar vb. gibi finansmanla ilgili sorunları nedeniyle, "sosyal güvenlik kurumlarının giderek artan açıkları". lKayıt dışı istihdam. lGSS "Reformu" ile ileri sürülen; "bütün vatandaşlarımıza, eşit koşullarda, hak ettikleri kapsam ve kalitede sosyal koruma sağlama olanağı yaratılacaktır" öngörüsü (!). lErken emeklilik ve uzayan ortalama ömür: "65 yaş ve üstü nüfusun toplam nüfus içindeki payının artması sonucu sosyal güvenlik giderlerinin artması" tespiti. Çalışabilir nüfusun artışına paralel olarak istihdam artışının da gerekli olduğunu belirten Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB); emekli/aktif sigortalı oranının giderek artışına dikkat çekiyor. Ancak aşağıda verdiği tablodaki örneklerle gerçekleri de sergiliyor. Fransa'nın 140 yıl önce elde ettiği yaşam düzeyinin 7 yıl sonra Türkiye'de de gerçekleşeceğini öngören hükümet, "doğmamış çocuğa don biçiyor". Türkiye'nin onlarca yıllık kayıplarını önlemek yerine, ileriye yönelik yansıtımlarla, daha gelişmiş sosyal güvenlik sistemleri ile yarışacağını iddia ediyor.




    TEMEL TEMİNAT PAKETİ (TTP): GSS'NİN EN ÖNEMLİ AYAKLARINDAN BİRİSİ "TTP" deyimi son yasa taslağından çıkartılmış. TTP yerine, "sağlık yardımlarının cins ve miktarı, kullanım süreleri kurumca belirlenir ve tebliğle duyurulur" cümlesinin kullanılması ve yetki içeriğinin yönetmeliklerle belirleneceğinin yazılması, TTP içeriğinin, yasa sonrası yönetmeliklerle aynı veya başka bir başlık altında karşımıza çıkacağının göstergesidir. Sağlık sigortası kapsamında 90 gün prim ödeyenler ve geçmişe ait prim borcu olmayanlar, verilen hizmetten yararlanma hakkına sahip olacak; ve GSS tarafından karşılanacak standart tanı ve tedavi ölçütlerinin sınırları, TTP veya benzeri bir düzenleme ile belirlenecek. GSS kapsamındaki kısa vadeli sigorta kolları: Hastalık yardımları (kurumca belirlenen), iş kazası ve meslek hastalıkları, analık (gebelik ve doğum) ve kişisel koruyucu sağlık hizmetleri. Gelişmeler çerçevesinde yeniden belirlenerek "Paket" ile verilecek hizmetler:
  • Birinci, ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetlerinde sevk yönetmeliğine uyulması koşulu ile tanı ve tedavi hizmeti.
  • İlaç, iyileştirme araçları, ortez ve protez (estetik amaçlılar hariç).
  • Diş hastalıkları tedavisi, diş dolgusu ve protezi.
  • Yol parası, refakatçi ücreti ve zaruri giderler.
  • Kurumca uygun görülen temel ve koruyucu sağlık hizmeti: Aşı, serum, kontraseptif malzeme vs.
  • Geçici işgöremezlik giderleri sadece aktif ve bağlılar için geçerli.
  • Yurtdışı tedavi giderleri kapsam dışı olacak. Son yasa taslağı; yardımcı üreme teknikleri, kaplıca tedavileri ve alternatif tıp uygulamaları giderlerinin ödenmeyeceğini belirtiyor. Sağlıkta Dönüşüm Projesi; TTP'yi "GSS'nin en önemli ayaklarından biri" olarak kabul ediyor. TTP; "sunulacak sağlık hizmet ve yardımlarının esnek ve değişken bir kavram olduğu" ve "başlangıçta, paketin ana başlıklarının belirlenmesinin temel yaklaşım olması gerektiği" öngörüsünden hareketle; sonrasında, kurum eliyle; "değişen teknoloji, ortaya çıkan ihtiyaçlar ve ekonomik dengeler göz önünde bulundurularak, sürekli güncelleştirilen dinamik bir yapıda sürdürülerek" yeniden belirlenecek sağlık hizmetlerinin bütünü olarak kabul ediliyor. Örneğin; Almanya'da, yapılan düzenlemelerle başlangıçta sigorta kapsamında olan diş ve göz tedavisi ile iyileştirme araç ve gereçleri için artık ek para ödemek gerekiyor; yıllık gelir üzerinden ödenecek prim artarken, muayene ve tedavi giderleri üzerinden de daha fazla katkı payı ödeme zorunluluğu getirildi. Bulgaristan'da; sağlık sigortası primi olarak sigortalının ödediği pay artarken, işverenin ödediği pay oransal olarak sürekli azalıyor. Ağız-diş sağlığı teminat paketinden çıkartıldı. Gerek uluslararası deneyimler, gerekse ayrılan kaynaklar dikkate alındığında, Türkiye'de hazırlanacak TTP'nin içeriği tahmin edilebilir. "Finansal açıdan uygulamaları tehlikeye sokacak istisnai başlıklar ve hizmetler paket içinde öncelikle yer almamalıdır" ifadesinde, paket içeriğini anlamamız için yeterince mesaj veriliyor. Bu mesajın gereği; tedavi masrafları yüksek olan kronik ve ölümcül hastalıkların paket dışında bırakılması ve ek prim alınmasıdır. Ödenen primler, sadece TTP kapsamında sınırlı (asgari) hizmeti öngörüyor. GSS Sistemi kurulduğunda, düşük ücretlerle çalışanların, "Paket" dışında kalan bir hastalığa yakalanması durumunda tedavi şansı yoktur. Yarın: Primler, katılım payları, Tamamlayıcı Sağlık Sigortası ve 'hekim seçme' aldatmacası

  • ÖNCEKİ HABER

    İHDK defalarca kurşunlandı

    SONRAKİ HABER

    DTH İzmir toplantılarını yaptı

    Sefer Selvi Karikatürleri
    Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
    Evrensel Ege Sayfaları
    EVRENSEL EGE

    Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...