5 Şubat 2005 23:00
'Bir şeylerin değişeceğine inanmazdık'
Sanayileşmenin yeni yeni yaşandığı Urfa'da, son yıllarda işçilerin sendikalaşma mücadelesi dikkat çekiyor. Bu işyerlerinin başında da GATESK Tekstil Fabrikası geliyor.
Türk-İş'e bağlı TEKSİF sendikasına üye olarak örgütlenme haklarını kullanan GATESK işçileri, bir süre sonra patronun köylü kurnazlığı ile karşılaştı. Fabrikayı kapatan patron, başka bir isimle işlerine devam etti. İşçilerden de yeni işyerinde çalışmaları için GATESK'teki bütün haklarından vazgeçmesini istedi.
İşçilerin haklarını savunması gereken sendika da, "Herkes hata yapar, hepimizi Allah yaratmış, hatasız kul olmaz" diyerek işçileri yanlız bıraktı. Ancak kapı önüne konulan işçiler pes etmedi. Küçük bir grup dışında patronun teklifini kabul etmeyen 180'nin üzerinde işçi, haklarını almak için mahkemeye başvurdu. Her geçen gün mahkemeye başvuranların sayısı artarken, ev toplantıları düzenleyen işçiler birliklerini bozmadılar.
4 aydır işsiz olan işçilerle yaklaşık bir yıldır süren sendikalaşma çalışmaları ve bunun kendilerinde yarattığı değişim üzerine konuştuk. Onlar artık bir deneyim sahibiler ve tecrübeleri var. Nerede nasıl tutum alacaklarını, kimin dost kimin düşman olduğu bilinciyle tutum alıyorlar...
Soyadı Zengin kendisi fakir Serdar Zengin 27 yaşında. İşten atılmalarının kendilerini maddi ve manevi olarak zor durumda bıraktığını anlatıyor; "Annem hasta, çocuklar sürekli hastalanıyor. Ama sigortamız yok. İşten atıldık kış gününde." 12 günü eksik olduğu için işsizlik maaşından faydalanamayan Zengin'in çalıştığı halde bir aylık sigortası da ödenmemiş. Başından beri mücadelenin ön saflarında yer alan Zengin bizi biraz geriye götürürek nasıl örgütlendiklerini anlatıyor; "Komite kurmuştuk. Tüm işçilerin sorunları, taleplerini bu komite tartışarak belirliyordu. Semt toplantıları yaptık. Demokratik kitle örgütlerinden destek istedik." Ancak asıl örgütlenme ve mücadelenin fabrika kapatılıp kendilerinin işten atılmasıyla başladığını ifade eden Zengin, "Bu dönem ne belediye başkanı ne de valinin bir desteğini görmedik. Partilerden EMEP ve DEHAP'ın desteğini gördük. Ama EMEP'in bizim için yeri farklı. Başından beri yanımızda. Sonuna kadar da yanımızda olduğunu biliyoruz" diye devam etti.
'İşçi eşi olmak zor' 8 aylık doğduğu için kızları Emine Berfin kolunu kullanamıyor ve yürümekte zorluk çekiyor. Sigortası işten çıkarıldıktan sonra kesilen GATEKS işçisi Emin Tören, kızını özel rehabilitasyon merkezine gönderemiyor. Tören, yaklaşık üç yıl GATEKS'de çalışmış. O diğerlerine göre biraz daha şanslı çünkü ayda 158 milyon lira işsizlik sigortası alıyor. Emin Tören'in eşi Arzu Tören, bir memur çocuğu. Sorunlarını birlikte aşmaya çalışıyorlar. Sözü Arzu Tören'e bırakıyoruz; "Memur çocuğuydum. Her ay düzenli maaş alınırdı. Ama işçi eşi olmak farklı. Her an işten atılma her an kapı önüne konulması söz konusu. Yani her zaman mücadele etmek gerkiyor..." Ebru Atmaca, henüz 20 yaşında. Çalışma yaşamına ilk olarak GATESK'te başlamış. İşçi olmak, çalışmak Ebru'nun kendisine güvenini artırmış; "Arkadaşlarımızla rahatlıkla görüşüyoruz. İsteğimiz yerlere gidebiliyoruz."
İşçilerin 'ablası' Dudu Atmaca ise işçilerin 'ablası'. Yaşının büyük olmasından değil, daha deneyimli olmasından kaynaklanıyor bu isimlendirme. GATEKS'teki 3 buçuk yılını dolduran Dudu Atmaca, çalıştığı dönemlerde anlamış Güneydoğulu kızların yaşamında bir şeylerin değişebileceğini. Ekonomik özgürlüğün bir kadın için önemini anlatmadan geçemiyor. Aynı ortamda çalıştığı arkadaşlarıyla kaynaşmış, dostluklar geliştirmişler. Oysa şimdiye kadar akrabaları dışında kimseyle kolay kolay arkadaşlık kuramıyorlardı. Bu olanakları da yoktu. Tanımadıkları bilmedikleri mahallelerden ailelerden arkadaşları var şimdi hepsinin. Ancak bu görüşmeler işyerleri kapatıldıktan sonra durmuş. Çünkü ailelerden 'vize' almak olanaksızlaşmış. Urfa'nın Kısas beldesinde oturan Dudu Atmaca; "Şimdi geçerli bir neden olmadıkça dışarı çıkamıyorum. En küçük ihtiyacım için para istemek zor geliyor. En kısa zamanda işime geri dönmek istiyorum" diyor. Üç yıl önce işe başlayan Serap Doğan, yanlış gördüğü her şeye müdahale edince fabrika yöneticilerinin dikkatlerini üzerine çekmiş; "Yarım saatlik dinlenme aralarmız 15 dakikaydı. Bazen de hiç verilmiyordu. İşimizin en iyisini yapardık en kötüsü derlerdi. Kendilerinden kaynaklanan hataları bize yüklerlerdi. Zamanla hiç ara vermemeye başladık. Bazen makine başında yemek yerdik. Gece vardiyasındayken hiç kimseye izin vermezlerdi. Temizlik diye bir şey yoktu. Giyinme odamızda fareler cirit atardı. Klimalar vardı ancak çalıştırmazlardı. Yazın sıcaktan yanar kışın soğuktan donardık. Aslında hakkımız olanı istedik. Ama ona bile tahammülleri yoktu..."
Soyadı Zengin kendisi fakir Serdar Zengin 27 yaşında. İşten atılmalarının kendilerini maddi ve manevi olarak zor durumda bıraktığını anlatıyor; "Annem hasta, çocuklar sürekli hastalanıyor. Ama sigortamız yok. İşten atıldık kış gününde." 12 günü eksik olduğu için işsizlik maaşından faydalanamayan Zengin'in çalıştığı halde bir aylık sigortası da ödenmemiş. Başından beri mücadelenin ön saflarında yer alan Zengin bizi biraz geriye götürürek nasıl örgütlendiklerini anlatıyor; "Komite kurmuştuk. Tüm işçilerin sorunları, taleplerini bu komite tartışarak belirliyordu. Semt toplantıları yaptık. Demokratik kitle örgütlerinden destek istedik." Ancak asıl örgütlenme ve mücadelenin fabrika kapatılıp kendilerinin işten atılmasıyla başladığını ifade eden Zengin, "Bu dönem ne belediye başkanı ne de valinin bir desteğini görmedik. Partilerden EMEP ve DEHAP'ın desteğini gördük. Ama EMEP'in bizim için yeri farklı. Başından beri yanımızda. Sonuna kadar da yanımızda olduğunu biliyoruz" diye devam etti.
'İşçi eşi olmak zor' 8 aylık doğduğu için kızları Emine Berfin kolunu kullanamıyor ve yürümekte zorluk çekiyor. Sigortası işten çıkarıldıktan sonra kesilen GATEKS işçisi Emin Tören, kızını özel rehabilitasyon merkezine gönderemiyor. Tören, yaklaşık üç yıl GATEKS'de çalışmış. O diğerlerine göre biraz daha şanslı çünkü ayda 158 milyon lira işsizlik sigortası alıyor. Emin Tören'in eşi Arzu Tören, bir memur çocuğu. Sorunlarını birlikte aşmaya çalışıyorlar. Sözü Arzu Tören'e bırakıyoruz; "Memur çocuğuydum. Her ay düzenli maaş alınırdı. Ama işçi eşi olmak farklı. Her an işten atılma her an kapı önüne konulması söz konusu. Yani her zaman mücadele etmek gerkiyor..." Ebru Atmaca, henüz 20 yaşında. Çalışma yaşamına ilk olarak GATESK'te başlamış. İşçi olmak, çalışmak Ebru'nun kendisine güvenini artırmış; "Arkadaşlarımızla rahatlıkla görüşüyoruz. İsteğimiz yerlere gidebiliyoruz."
İşçilerin 'ablası' Dudu Atmaca ise işçilerin 'ablası'. Yaşının büyük olmasından değil, daha deneyimli olmasından kaynaklanıyor bu isimlendirme. GATEKS'teki 3 buçuk yılını dolduran Dudu Atmaca, çalıştığı dönemlerde anlamış Güneydoğulu kızların yaşamında bir şeylerin değişebileceğini. Ekonomik özgürlüğün bir kadın için önemini anlatmadan geçemiyor. Aynı ortamda çalıştığı arkadaşlarıyla kaynaşmış, dostluklar geliştirmişler. Oysa şimdiye kadar akrabaları dışında kimseyle kolay kolay arkadaşlık kuramıyorlardı. Bu olanakları da yoktu. Tanımadıkları bilmedikleri mahallelerden ailelerden arkadaşları var şimdi hepsinin. Ancak bu görüşmeler işyerleri kapatıldıktan sonra durmuş. Çünkü ailelerden 'vize' almak olanaksızlaşmış. Urfa'nın Kısas beldesinde oturan Dudu Atmaca; "Şimdi geçerli bir neden olmadıkça dışarı çıkamıyorum. En küçük ihtiyacım için para istemek zor geliyor. En kısa zamanda işime geri dönmek istiyorum" diyor. Üç yıl önce işe başlayan Serap Doğan, yanlış gördüğü her şeye müdahale edince fabrika yöneticilerinin dikkatlerini üzerine çekmiş; "Yarım saatlik dinlenme aralarmız 15 dakikaydı. Bazen de hiç verilmiyordu. İşimizin en iyisini yapardık en kötüsü derlerdi. Kendilerinden kaynaklanan hataları bize yüklerlerdi. Zamanla hiç ara vermemeye başladık. Bazen makine başında yemek yerdik. Gece vardiyasındayken hiç kimseye izin vermezlerdi. Temizlik diye bir şey yoktu. Giyinme odamızda fareler cirit atardı. Klimalar vardı ancak çalıştırmazlardı. Yazın sıcaktan yanar kışın soğuktan donardık. Aslında hakkımız olanı istedik. Ama ona bile tahammülleri yoktu..."
Evrensel'i Takip Et