23 Nisan 2004 22:00

Kulaklarımızın panzehiri

Fuat Saka "Lazutlar" adlı yolculuğuna devam ediyor. Ancak "mısır tanelerinin" bu serüveni Karadeniz'den yol geçse de daha çok Ege'nin iki yakası arası seferde. O nedenle albümün ismi "Lazutlar-Livera" . Isırgan otunun panzehiri olan bir bitki Livera. Hal böyleyken de Saka'nın kendini tanımlamasına birebir araç haline geliyor Livera. Şöyle diyor Saka; "Her şeyin olduğu gibi müziğin de bir şekilde kirletildiği dünyamızda Livera'nın kulaklarımızın panzehiri olmasını umut ediyorum"... Fuat Saka ile son albümü vesilesiyle yurtdışı müzik deneyimleri, ülkeye dönüşte yaşadıklarını konuştuk. Siz yurtdışından geleli kısa bir süre oldu. Müzikal birikim olarak neler getirdiniz beraberinizde? 1980 darbesinden sonra yurtdışına gittim. Yurtdışında yaklaşık 20 yıl kaldım. Orada pek çok grupla çalıştım. Temelini Anadolu'nun melodisine ve ritmine dayandırıp; batının armonik enstrümanlarıyla da bir potada eritmeye çalıştık. Müziğe burada başlamıştım, ancak profesyonelleşmem orada oldu. Daha çok emek vermeye başladık. Sayısız konser yaptık. Yabancı müzisyenlerle çalıştım. Kendi dalları da ayrı olan müzisyenlerdi bunlar. Kimisi cazcıydı, kimisi folklore yoğunlaşmıştı. Bunlarla birbirimize alışverişler gerçekleştirdik. Kendi okulumuzu kurduk diyebiliriz bu arkadaşlarla. Ben onlardan çok şey öğrendim. Bugüne kadarki çalışmalar da bu okulun ürünü. Yine Karadeniz türküleri üzerine mi yoğunlaştınız oralarda? Pek çok bölgenin halk türküleri üzerine çalıştım aslında. Bu çalışmaların içinde mutlaka Karadeniz türküsü de koydum. Tabii belli bir süre sonraki insanlar herhalde 40'lı yaşlarına gelince daha çok kendi doğduğu yörelere meyil ediyor, ben de yoğunlaştım diyebilirm. Sadece bir Karadeniz çalışması yapmak istedim aslında. Trabzon'da eskiden horon tepmek ayıp sayılırdı. Kemençe yadırganırdı. Benim gençlik dönemlerim de şehirde olduğu için çok fazla bize yansıtılmadı. O yüzden bütünüyle hâkim hissetmiyordum kendimi. Hem uzakta olup hem bu bölgenin türküleri üzerine çalışmak zor olmadı mı? Gördüğümüz ilgi üzerine Lazutlar albümünü yurtdışı için yaptık. Yayınladıktan sonra Kalan Müzik bunu yayınlamak istedi. Esas zorluk ondan sonra başladı. Çünkü yeni bir şey katmam lazım, onun için araştırma yapmam lazım ve ben Türkiye'ye gelemiyorum. Benim aklımda gençliğimden, çocukluğumdan kalan ne kadar türkü varsa hepsini taradım. Ondan sonra içlerinden seçtim birkaç tanesini. Bir arkadaşım da bana yardımcı olarak bana 200'ün üstünde kaset getirdi, geleneksel türkü örneklerinden. Onların içinden de pek çok parça çıkardık. Peki, özellikle Karadeniz müziğinde kullanılan aksak ölçülü ritmler yabancı müzisyenler tarafından nasıl karşılandı? Evet, yabancı müzisyenlerinen en çok ilgisini çeken müzikal yapısı bu bölgenin aksak ritmleri üzerine oluyor. Aşağı yukarı hiç kullanmıyor batılı müzisyenler. O nedenle çok enteresan geliyor onlara. Ama birlikte pratik yaparak öğrendiler. Şimdi benimle çalışan müzisyenler artık zorluk çekmiyorlar. İşini melodi kısmı da var elbette. Onların hiç tanımadığı melodilerle gidiyorsun yanlarına. Bu da tabii çok ilgilerini çekiyor. Tüm bu birikimle Karadeniz müziğine neler kattığınızı düşünüyorsunuz? Karadeniz bölgesinin ritmlerini özellikle horon ritmlerini kullanarak kendim bir parça yaptım. Rapatma çıktı böylece. Ençok sevilen de o oldu. Yeni bir söylem olduğu için insanlar ilgi gösterdiler diye düşünüyorum. O sevgi kemençeyi şehirlere taşıdı. Herkes horon oynamaya, kemençe dinlemeye başladı. Köylülük diye ayıp sanılan şeyler yeniden şehirli halka döndü. Şimdi küçük çocuklar horon oynuyorlar, bizim çocukluğumuzda Karadeniz türküleri bile dinletmezlerdi. Bunu becerdik galiba. Toplam olarak Lazutlar ile Karadeniz müziğini şehre taşıdık diyebiliriz. Kuşkusuz daha önce de dinleniyordu ama biraz daha popülerleştirdik diye düşünüyorum. Aracı olduk gayet tabii. Döndükten sonra yaptığınız konserlerle ilgili neler söyleyebilirsiniz? Neler gözlemlediniz? Yurtdışı konserleri ile ne gibi farklılıklar gösteriyordu? Yurdışında yıllarca konserler yaptık. Bu elbette canlı performansımızı geliştirdi. Burası ile karşılaştırma yaparsak ilgi yine büyüktü yurtdışındaki konserlerde ama buradaki kadar heyecan yoğunluğu yoktu. Türkiye'de inanılmaz sevgi gösteriyor insanlar. Hissettiklerini hemen gösterebiliyorlar. Tepkilerini hemen verebiliyorlar. Bu bizim için çok hoş bir durum. İlk geldiğimizde, 1998'de bir turne yaptık. Trabzon'da 5000 nüfuslu Tonya ilçesinde o turnenin ilk konserini yapmıştık. Salon 1500 kişilikti. Öyle bir konserdi ki daha ilk tınıdan son ritme kadar hiç kimse oturmadı. Gözlerimize inanamadık. Benimle çalışan müzisyen arkadaşlar müthiş şaşırdılar. Diğer bütün konserler de o havada geçti. Türkiye'de konser bir müzisyen için çok güzel bir duygu. Ama şöyle bir eleştirim de var. İnsanlar daha çok dinlemekten çok oynamayı dans etmeyi tercih ediyorlar. Bu beni biraz rahatsız etti demek doğru olur. Eğlenmek fikri üzerinden konserlere geliyor insanlar. Geçmişte öyle değildi. En azından ben yurtdışına çıkmadan. İnsanlar konseri konser gibi izlerdi. Şimdi ben konserlerde ağır tempolu bir şarkı çalmaya ürküyorum. Sıkılıyor insanlar. Bu hoş bir şey değil. Tüketmek tabii ki bu. Herkes dans etsin eğlensin elbette, ama popüler müziğin de etkisi de eğlenme kavramını dumura uğratmış. Lazutlar serisini sürdürdünüz. Ancak bu sefer diğerlerinden daha farklı bir formla karşı karşıyayız. Neden bu ismi koruma gereği duydunuz? Lazutlar'ı bir başlık olarak düşündük. Bir kitap serisi gibi, içinde farklı farklı maceralar olur ya o kitapların, bizim Lazutlar dediğimiz de buna yakın bir şey. Bir "marka" denebilir. Devam da ettireceğiz. Albümün öyküsünü anlatırsanız? İki yıl önce Yunanlıların Teodorakis kadar ünlü bestecisi Dionasis Savapulos aradı. Balkan Bisikleti adında bir projeleri olduğunu söyleyerek benim de bu projeye katılmamı istedi. Yunanistan'a gittim. Orada bir ay konserler verdik. Sonra Yunanistan'daki müzikhollerde her gece çalmaya başladık. O proje kapsamında Balkan ülkelerinde gezme fırsatımız oldu. Malzemeyi öyle toparladım ve seçtiğimiz şarkıları bu albüme koyduk. Maria Farantouri ile yaptığınız düetin öyküsü... Yunanistan'da çaldığımız müzikhole bir gece Maria Farantouri de gelmişti. Ben sahneden indikten sonra hoş geldin demeye gittim. O arada bana, "Ben albümüme senin üç tane parçanı aldım. Kayıt yapıyoruz" dedi. O çalışma iki ay önce yayınlandı. Şimdi benden aldığı parça Yunan müzik listelerinde ikinci sırada. "Yıldızlara yolculuk" ve "Omuzdan Kesilmiş Kolumuz Bizim" adlı besteleri kendi albümüme de aldım. Bu şekilde dostuluğa dair hoş bir yolculuk oldu diye düşünüyorum.

Evrensel'i Takip Et