22 Nisan 2004 22:00
GÜNÜN YAZILARI
Bugün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı. Başta Ankara olmak üzere Türkiye'nin bütün illerinde bu kapsamda pek çok etkinlik ve tören düzenlenecek. Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık koltukları çocuklara devredilecek, Meclis'e çocuk milletvekilleri oturtulacak. Çocukların gelecek olduğundan dem vurulacak. Oysa Türkiye'de en fazla sömürülen ve hak ihlaline maruz kalan kesimi çocuklar oluşturuyor ve devletin bundaki payı hiç de azımsanacak düzeyde değil.
1- Küçük parmaklar kalem tutmuyor Hükümet 'eflasyon düştü ekonomi iyiye gidiyor' diyedursun işsizliğin ve yoksulluğun her geçen gün arttığı Türkiye'de insanlar karınlarını doyurabilmek için çocuklarını okuldan alıp işe yerleştiriyorlar. Tıpkı Sarışın ailesinde olduğu gibi. Önce Özlem Sarışın okullan alındı sonra Özkan Sarışın. Sarışın ailesinin en küçük ferdi olan ve 2.5 yaşındaki Arzu'nun okula gönderilip gönderilmeyeceği ise bilinmiyor. Sinop'tan İstanbul'a gelen Sarışın ailesi, Kağıthane ilçesine bağlı Sanayi Mahallesi'nde oturuyorlar. Tek katlı gecekonduda yaşayan aile, anne Gülşen Sarışın'ın maaşı yetmeyince çocukları teker teker okuldan almış. Özlem Sarışın okullandan alındığında 15 yaşındaymış. Şu anda 17 yaşında olan Özlem Sarışın, tekstil atölyesinde çalışıyor. Her gün on saat makine başında çalışan abla Sarışın'ın aldığı ücret ise 240 milyon. Bir dönem ev temizliklerine giden anne Gülşen Sarışın da Panço Tekstil Atölyesi'nde çalışıyor ve 300 milyon lira alıyor. Hiçbir sosyal güvenceleri olmayan aile, son olarak Özkan Sarışın'ı okuldan aldı. Özkan da tıpkı ablası gibi yakında iş bulup çalışacak. Ancak annesinin çalıştığı yerde kreş olmadığı için şu anda 2.5 yaşındaki kız kardeşi Arzu Sarışın'a bakıyor.
2- 23 Nisan parası nereye harcandı? "Bazen yüz bin, bazen elli bin lira elimize geçiyor. Onu harcamıyoruz. Kumbaramıza koyuyoruz. Parayı biriktireceğiz, çünkü babamız işsiz. 23 Nisan'da da kendimize bir şey alacağız." Bu sözlerin sahibi Hasan ve Hüseyin Koçak kardeşler. Biriktirdikleri parayı nereye harcayacaklarını söylemiyorlar. Bu tutumları almak istediklerinin fazlalığından mı yoksa babaları işsiz olduğu için parayı evin masraflarına harcayacaklarından mı bilinmez, ama Koçak kardeşlerin içinde yaşadıkları koşullar çocukluklarını yaşamalarına izin vermiyor.
Hayallere 3 kilometrelik yol Hasan ve Hüseyin Koçak kardeşler Bingöl'den, daha küçükken göç etmişler. Şu anda İstanbul'un Küçükçekmece ilçesine bağlı Ayazma Mahallesi'nde yaşıyorlar. Elektriği, suyu, yolu olmayan Ayazma'da insanlar el yordamı ile yaptıkları derme çatma evlerde kalıyorlar. Koçak kardeşler, İkitelli Köyiçi'nde bulunan Mehmet Yaran Günmeli İlköğretim Okulu'na gidiyorlar. Ayazma'dan Köyiçi'ne kadar olan üç kilometrelik yolu yürüyerek kat eden kardeşler, bu nedenle ilk derse geç kalıyorlar. Geç kaldıkları için cezalandırılıyorlar ve ilk derse girmelerine izin verilmiyor. Hasan Koçak doktor, Hüseyin Koçak bilgisayar mühendisi olmak istiyor. Koçak kardeşler, İstanbul'un kaderine terk edilen, görülmeyen çamurlu yoksul yüzünden kurtulmak için okumaktan başka şansları olmadığını biliyorlar. Bildikleri bir başka şey ise doktor ve bilgisayar mühendisi olma hayallerinin "Artık sizi okutamayacağız" sözünün söyleneceği güne kadar devam edeceği. Zaten bu durum Ayazma'daki bütün çocukların ortak kaderi. Çünkü işsizliğin ve yoksulluğun pençesinde kıvranan aileler sadece çocuklarından birkaçını okutabiliyor. O çocuklar da ancak ilköğretim bitinceye kadar öğrenimlerine devam edebiliyorlar. Sonra ailenin yaşam kavgasına onlar da dahil oluyorlar. İş bulup evin geçimine yardım ediyorlar. Zaten Koçak ailesinde bulunan altı çocuktan sadece Hasan ve Hüseyin okuyabiliyor. Diğerlerinin böyle bir şansı hiç olmamış.
Yüz bin liralık hayaller Ayazma'da yokluklar ve yoksulluklar içinde yaşayan çocuklar erken büyüyor. En çocuksu, masum isteklerinde bile yaşadıkları sıkıntıların izi görülüyor. Ellerine geçen parayı çok kolay reddemeyecekleri tatlıya bile harcamıyorlar. Çünkü ellerindekinin belki de bir öğünlerinde alacakları ekmeğin parası olduğunu biliyorlar. Hasan ve Hüseyin Koçak kardeşler, 23 Nisan Çocuk Bayramı için para biriktiriyorlar. O gün istediklerini almak ve en azından bayramlarında çocuk olmak için bunu yapıyorlar. Parayı nasıl biriktirdiklerini büyük bir heyecanla anlatıyorlar. Ellerine geçen yüz bin liraları, elli bin liraları kumbaralarına koyduklarını söylüyorlar. Şu anda ne kadar paraları olduğunu bilmiyorlar. 23 Nisan günü kumbarayı açacaklarını anlatıyorlar, ama ne alacaklarını söylemiyorlar. Çünkü içinde bulundukları koşullar gelip hayallerinin isteklerinin merkezine oturuyor ve "babamız işsiz" demekten kendilerini alamıyorlar. Koçak kardeşlerin biriktirdiği paranın 23 Nisan Çocuk Bayramı'nda nereye gideceği ise aslında belli.
3- Çocuğa 28 yıl hapis istemi Kamuoyunun yoğun baskısı sonucu 2253 Sayılı Çocuk Mahkemelerinin, Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun'da yapılan değişiklik ile çocuk mahkemelerinde yargılama yaşı 18'e çıkarıldı. Ancak bu yeni düzenleme, çocukların DGM yargılanmasını engelleyemiyor. Bu durumun en bariz örneği İstanbul 6 No'lu DGM'deki bir davada yaşanıyor. "Kürt sorununun demokratik yollardan çözülmesi ve Irak'ın işgaline son verilmesi" talepleri ile İstanbul Adliyesi'nde eylem yapan 21 kişi içinde bulunan ve yaşları 18'den küçük olan C.A., S.B. ve D.Y.'nin 28 yıla kadar hapis ile cezalandırılmaları isteniyor. Çocuklar hakkındaki suçlama ise "Yasadışı örgüte üye olmak", "yardım ve yataklık etmek" ve "kamu hizmetinin görülmesi için ayrılan yapılara girilmesini zor kullanarak engellemek". C.A., S.B. ve D.Y.'nin avukatı Nermin Selçuk ve Sibel Eser, söz konusu üç çocuk için Çocuk Mahkemesi'nde dava açıldığını ancak bu dosyanın DGM'deki yetişkinler dosyası ile birleştirildiğini anlattılar. Çocuk yargılanmasına ilişkin yasanın, birleştirme yöntemi ile çocukların yetişkin mahkemelerinde yargılanmasına izin verdiğini dile getiren Selçuk ve Eser, "Yasada bir zorunluluk hali söz konusu olduğunda dosyaların birleştirilebileceğinden söz ediyor. Ancak bu zorunluluk haline açıklık getirilmediği için mahkeme hakimleri kendi takdirleri çerçevesinde karar veriyor. Nitekim bizim dosyamızda da olan bu" diye konuştular. Söz konusu birleştirme kararlarının sadece DGM dosyalarında verildiğine dikkati çeken avukatlar, çocuk yargılanmasında da ayrımcılık yapıldığını kaydettiler. Yaşanan bu durumun Türkiye'nin imza attığı uluslararası sözleşmelere ve Anayasa'nın 37. maddesinde düzenlenen "doğal yargıçlık güvencesi"ne aykırı olduğunu dile getiren avukatlar, doğal yargıçlık ile, sanığın daha önceden kendisi için belirlenen yargı mercihlerinde yargılanmasının güvence altına aldığını ifade etti. Avukatlar, "Çocukların hem fiziksel, hem de psikolojik durumlarına uygun olarak kurulmuş olan çocuk mahkemelerinde yargılanması gerekiyor. Ancak bu durum yapılmadı ve yaşanan bu yargılama ile diğer bütün yasalar gibi Anayasa'da ihlal ediliyor" dediler. Müvekkillerinin beş aydır Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi'nde tutulduğunu belirten avukatlar, çocuk yargılanmasında izlenecek yönteme ilişkin düzenlemelerin de ihlal edildiğini kaydettiler. Avukatlar, sözlerine şöyle devam ettiler: "Çocuklarda tutuklama kararları verilirken 'suç işlemeyi alışkanlık haline getirmek ve kişiye doğrudan zarar vermek' gibi kriterler aranır ve diğer durumlarda çocuğun mağdur olmama durumuna göre karar verilir. Bizim dosyamıza baktığımda müvekkilerimiz için iki durumda mümkün değil, ancak hâlâ tutuklular ve beş aydır cezaevindeler. En son duruşmada dört ay sonraya duruşma günü verildi. Yani verilen hiçbir kararda çocuk yararı düşünülmüyor."
4- Çocuğa işkence yapan polisler yargılanıyor "Bora Sezik'in polis Ahmet Ünlü tarafından öldürülmediği" şeklinde ifade vermeleri için üç çocuğa baskı yapan polislere dava açıldı. Kötü muamelede bulunmak suçundan açılan davanın Beyoğlu Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen ilk duruşmasında görevsizlik kararı veren mahkeme heyeti, polislerin işkence yapmak suçundan cezalandırılmasını istedi. Polislerin önümüzdeki günlerde Beyoğlu Ağır Ceza Mahkemesi'nde 'işkence yapmak' suçundan yargılanmasına başlanacak. Bora Sezik 23 Kasım 2002 akşamı Beyoğlu'nda polis Ahmet Ünlü tarafından vurularak öldürüldü. Olayı gören arkadaşları "Sezik'i Ünlü'nün vurmadığı" şeklinde ifade vermeleri için gözaltına alındılar. Bir gün boyunca gözaltında tutulan üç çocuğa tazyikli su sıkıldı, kaba dayak atıldı ve çocuklar cinsel tacize maruz kaldı. Çocukların maruz kaldığı işkence THİV doktorlarınca çekilen fotoğraf ve raporlarla belgelendi. Raporda, çocukların sırt, bacak ve kollarında bulunan morluklara dikkat çekilerek çocukların işkence gördüğü kaydedildi.
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ? 1990-2003 yılları arasında 544 mayın patlaması gerçekleşti. Bu patlamalarda 284 çocuk yaşamını yitirirken 253'ü yaralandı.
2003 yılında 96 çocuk işkence gördü.
2003 yılında yaşanan ve şiddet içeren 109 bin olayda 10 bin 383 çocuk fiziki ve manevi zarara uğradı.
2003 yılında 83 bin 249 çocuk hakkında polis işlem yaptı. Haklarında işlem yapılan 0-10 yaş arasındaki çocukların sayısı 12 bin 48. Bu çocuklardan bin 811'i suç işlediği gerekçesi ile gözaltına alındı.
2003 yılında bağımlılık içeren madde kullanan çocuk sayısı 57 bin 587'e ulaştı.
2003 yılında Türkiye genelinde 12-17 yaş grubunda çalışan çocukların sayısı 654 bin olarak belirlendi.
Türkiye'de çocuk annelerin sayısı hızla artıyor. 12-14 yaş arası evli olan kız çocuklarının sayısı 10 bin 484, 15-19 yaş arası olanların sayısı ise 463 bin 481 olduğu belirlendi.
YOĞUN BAKIMDA KARŞILAYACAK! 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları için Diyarbakır'daki hazırlıklar tamamlandı. İlköğretim okullarında öğrenim gören birçok çocuk resmi kutlamalara katılmaya hazırlanırken, geçtiğimiz günlerde mayın patlaması sonucu sağ kolu kopan 6. sınıf öğrencisi N.Ö. 23 Nisan'ı yoğun bakımda yaşam mücadelesi vererek karşılayacak. Kulp İlçesi'ne bağlı Uzunova Köyü Atatürk İlköğretim Okulu 6. sınıf öğrencisi N.Ö, ilçede bulunan Sivrice Karakolu yakınlarında bulduğu mayının elinde patlaması sonucu sol kolu ve sağ elinin 3 parmağını kaybederek, ağır yaralı olarak Dicle Üniversitesi Araştırma Hastanesi Yoğun Bakım Servisi'ne kaldırılmıştı.
1- Küçük parmaklar kalem tutmuyor Hükümet 'eflasyon düştü ekonomi iyiye gidiyor' diyedursun işsizliğin ve yoksulluğun her geçen gün arttığı Türkiye'de insanlar karınlarını doyurabilmek için çocuklarını okuldan alıp işe yerleştiriyorlar. Tıpkı Sarışın ailesinde olduğu gibi. Önce Özlem Sarışın okullan alındı sonra Özkan Sarışın. Sarışın ailesinin en küçük ferdi olan ve 2.5 yaşındaki Arzu'nun okula gönderilip gönderilmeyeceği ise bilinmiyor. Sinop'tan İstanbul'a gelen Sarışın ailesi, Kağıthane ilçesine bağlı Sanayi Mahallesi'nde oturuyorlar. Tek katlı gecekonduda yaşayan aile, anne Gülşen Sarışın'ın maaşı yetmeyince çocukları teker teker okuldan almış. Özlem Sarışın okullandan alındığında 15 yaşındaymış. Şu anda 17 yaşında olan Özlem Sarışın, tekstil atölyesinde çalışıyor. Her gün on saat makine başında çalışan abla Sarışın'ın aldığı ücret ise 240 milyon. Bir dönem ev temizliklerine giden anne Gülşen Sarışın da Panço Tekstil Atölyesi'nde çalışıyor ve 300 milyon lira alıyor. Hiçbir sosyal güvenceleri olmayan aile, son olarak Özkan Sarışın'ı okuldan aldı. Özkan da tıpkı ablası gibi yakında iş bulup çalışacak. Ancak annesinin çalıştığı yerde kreş olmadığı için şu anda 2.5 yaşındaki kız kardeşi Arzu Sarışın'a bakıyor.
2- 23 Nisan parası nereye harcandı? "Bazen yüz bin, bazen elli bin lira elimize geçiyor. Onu harcamıyoruz. Kumbaramıza koyuyoruz. Parayı biriktireceğiz, çünkü babamız işsiz. 23 Nisan'da da kendimize bir şey alacağız." Bu sözlerin sahibi Hasan ve Hüseyin Koçak kardeşler. Biriktirdikleri parayı nereye harcayacaklarını söylemiyorlar. Bu tutumları almak istediklerinin fazlalığından mı yoksa babaları işsiz olduğu için parayı evin masraflarına harcayacaklarından mı bilinmez, ama Koçak kardeşlerin içinde yaşadıkları koşullar çocukluklarını yaşamalarına izin vermiyor.
Hayallere 3 kilometrelik yol Hasan ve Hüseyin Koçak kardeşler Bingöl'den, daha küçükken göç etmişler. Şu anda İstanbul'un Küçükçekmece ilçesine bağlı Ayazma Mahallesi'nde yaşıyorlar. Elektriği, suyu, yolu olmayan Ayazma'da insanlar el yordamı ile yaptıkları derme çatma evlerde kalıyorlar. Koçak kardeşler, İkitelli Köyiçi'nde bulunan Mehmet Yaran Günmeli İlköğretim Okulu'na gidiyorlar. Ayazma'dan Köyiçi'ne kadar olan üç kilometrelik yolu yürüyerek kat eden kardeşler, bu nedenle ilk derse geç kalıyorlar. Geç kaldıkları için cezalandırılıyorlar ve ilk derse girmelerine izin verilmiyor. Hasan Koçak doktor, Hüseyin Koçak bilgisayar mühendisi olmak istiyor. Koçak kardeşler, İstanbul'un kaderine terk edilen, görülmeyen çamurlu yoksul yüzünden kurtulmak için okumaktan başka şansları olmadığını biliyorlar. Bildikleri bir başka şey ise doktor ve bilgisayar mühendisi olma hayallerinin "Artık sizi okutamayacağız" sözünün söyleneceği güne kadar devam edeceği. Zaten bu durum Ayazma'daki bütün çocukların ortak kaderi. Çünkü işsizliğin ve yoksulluğun pençesinde kıvranan aileler sadece çocuklarından birkaçını okutabiliyor. O çocuklar da ancak ilköğretim bitinceye kadar öğrenimlerine devam edebiliyorlar. Sonra ailenin yaşam kavgasına onlar da dahil oluyorlar. İş bulup evin geçimine yardım ediyorlar. Zaten Koçak ailesinde bulunan altı çocuktan sadece Hasan ve Hüseyin okuyabiliyor. Diğerlerinin böyle bir şansı hiç olmamış.
Yüz bin liralık hayaller Ayazma'da yokluklar ve yoksulluklar içinde yaşayan çocuklar erken büyüyor. En çocuksu, masum isteklerinde bile yaşadıkları sıkıntıların izi görülüyor. Ellerine geçen parayı çok kolay reddemeyecekleri tatlıya bile harcamıyorlar. Çünkü ellerindekinin belki de bir öğünlerinde alacakları ekmeğin parası olduğunu biliyorlar. Hasan ve Hüseyin Koçak kardeşler, 23 Nisan Çocuk Bayramı için para biriktiriyorlar. O gün istediklerini almak ve en azından bayramlarında çocuk olmak için bunu yapıyorlar. Parayı nasıl biriktirdiklerini büyük bir heyecanla anlatıyorlar. Ellerine geçen yüz bin liraları, elli bin liraları kumbaralarına koyduklarını söylüyorlar. Şu anda ne kadar paraları olduğunu bilmiyorlar. 23 Nisan günü kumbarayı açacaklarını anlatıyorlar, ama ne alacaklarını söylemiyorlar. Çünkü içinde bulundukları koşullar gelip hayallerinin isteklerinin merkezine oturuyor ve "babamız işsiz" demekten kendilerini alamıyorlar. Koçak kardeşlerin biriktirdiği paranın 23 Nisan Çocuk Bayramı'nda nereye gideceği ise aslında belli.
3- Çocuğa 28 yıl hapis istemi Kamuoyunun yoğun baskısı sonucu 2253 Sayılı Çocuk Mahkemelerinin, Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun'da yapılan değişiklik ile çocuk mahkemelerinde yargılama yaşı 18'e çıkarıldı. Ancak bu yeni düzenleme, çocukların DGM yargılanmasını engelleyemiyor. Bu durumun en bariz örneği İstanbul 6 No'lu DGM'deki bir davada yaşanıyor. "Kürt sorununun demokratik yollardan çözülmesi ve Irak'ın işgaline son verilmesi" talepleri ile İstanbul Adliyesi'nde eylem yapan 21 kişi içinde bulunan ve yaşları 18'den küçük olan C.A., S.B. ve D.Y.'nin 28 yıla kadar hapis ile cezalandırılmaları isteniyor. Çocuklar hakkındaki suçlama ise "Yasadışı örgüte üye olmak", "yardım ve yataklık etmek" ve "kamu hizmetinin görülmesi için ayrılan yapılara girilmesini zor kullanarak engellemek". C.A., S.B. ve D.Y.'nin avukatı Nermin Selçuk ve Sibel Eser, söz konusu üç çocuk için Çocuk Mahkemesi'nde dava açıldığını ancak bu dosyanın DGM'deki yetişkinler dosyası ile birleştirildiğini anlattılar. Çocuk yargılanmasına ilişkin yasanın, birleştirme yöntemi ile çocukların yetişkin mahkemelerinde yargılanmasına izin verdiğini dile getiren Selçuk ve Eser, "Yasada bir zorunluluk hali söz konusu olduğunda dosyaların birleştirilebileceğinden söz ediyor. Ancak bu zorunluluk haline açıklık getirilmediği için mahkeme hakimleri kendi takdirleri çerçevesinde karar veriyor. Nitekim bizim dosyamızda da olan bu" diye konuştular. Söz konusu birleştirme kararlarının sadece DGM dosyalarında verildiğine dikkati çeken avukatlar, çocuk yargılanmasında da ayrımcılık yapıldığını kaydettiler. Yaşanan bu durumun Türkiye'nin imza attığı uluslararası sözleşmelere ve Anayasa'nın 37. maddesinde düzenlenen "doğal yargıçlık güvencesi"ne aykırı olduğunu dile getiren avukatlar, doğal yargıçlık ile, sanığın daha önceden kendisi için belirlenen yargı mercihlerinde yargılanmasının güvence altına aldığını ifade etti. Avukatlar, "Çocukların hem fiziksel, hem de psikolojik durumlarına uygun olarak kurulmuş olan çocuk mahkemelerinde yargılanması gerekiyor. Ancak bu durum yapılmadı ve yaşanan bu yargılama ile diğer bütün yasalar gibi Anayasa'da ihlal ediliyor" dediler. Müvekkillerinin beş aydır Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi'nde tutulduğunu belirten avukatlar, çocuk yargılanmasında izlenecek yönteme ilişkin düzenlemelerin de ihlal edildiğini kaydettiler. Avukatlar, sözlerine şöyle devam ettiler: "Çocuklarda tutuklama kararları verilirken 'suç işlemeyi alışkanlık haline getirmek ve kişiye doğrudan zarar vermek' gibi kriterler aranır ve diğer durumlarda çocuğun mağdur olmama durumuna göre karar verilir. Bizim dosyamıza baktığımda müvekkilerimiz için iki durumda mümkün değil, ancak hâlâ tutuklular ve beş aydır cezaevindeler. En son duruşmada dört ay sonraya duruşma günü verildi. Yani verilen hiçbir kararda çocuk yararı düşünülmüyor."
4- Çocuğa işkence yapan polisler yargılanıyor "Bora Sezik'in polis Ahmet Ünlü tarafından öldürülmediği" şeklinde ifade vermeleri için üç çocuğa baskı yapan polislere dava açıldı. Kötü muamelede bulunmak suçundan açılan davanın Beyoğlu Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen ilk duruşmasında görevsizlik kararı veren mahkeme heyeti, polislerin işkence yapmak suçundan cezalandırılmasını istedi. Polislerin önümüzdeki günlerde Beyoğlu Ağır Ceza Mahkemesi'nde 'işkence yapmak' suçundan yargılanmasına başlanacak. Bora Sezik 23 Kasım 2002 akşamı Beyoğlu'nda polis Ahmet Ünlü tarafından vurularak öldürüldü. Olayı gören arkadaşları "Sezik'i Ünlü'nün vurmadığı" şeklinde ifade vermeleri için gözaltına alındılar. Bir gün boyunca gözaltında tutulan üç çocuğa tazyikli su sıkıldı, kaba dayak atıldı ve çocuklar cinsel tacize maruz kaldı. Çocukların maruz kaldığı işkence THİV doktorlarınca çekilen fotoğraf ve raporlarla belgelendi. Raporda, çocukların sırt, bacak ve kollarında bulunan morluklara dikkat çekilerek çocukların işkence gördüğü kaydedildi.
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?
YOĞUN BAKIMDA KARŞILAYACAK! 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları için Diyarbakır'daki hazırlıklar tamamlandı. İlköğretim okullarında öğrenim gören birçok çocuk resmi kutlamalara katılmaya hazırlanırken, geçtiğimiz günlerde mayın patlaması sonucu sağ kolu kopan 6. sınıf öğrencisi N.Ö. 23 Nisan'ı yoğun bakımda yaşam mücadelesi vererek karşılayacak. Kulp İlçesi'ne bağlı Uzunova Köyü Atatürk İlköğretim Okulu 6. sınıf öğrencisi N.Ö, ilçede bulunan Sivrice Karakolu yakınlarında bulduğu mayının elinde patlaması sonucu sol kolu ve sağ elinin 3 parmağını kaybederek, ağır yaralı olarak Dicle Üniversitesi Araştırma Hastanesi Yoğun Bakım Servisi'ne kaldırılmıştı.
Evrensel'i Takip Et