25 Mart 2004 23:00
Gündüzü zengin gecesi yoksul...
GÜNÜN YAZILARI
İstanbul'un merkezi olan Eminönü, gündüzleri milyonlarca kişiye ev sahipliği yapıyor. Geceleri ise tam bir hayalet kente dönüyor. Gündüzleri turizm ve ticaretin merkezi olan ilçe, geceleri yoksulluğa terk ediliyor. Seçimlerde birçok parti de Eminönü'nün sadece gündüzüyle ilgileniyor. Oysa kentin asıl sahipleri, geceleri ortaya çıkıyor.
Laleli'de alışveriş yapan insan kalabalığı, Sultanahmet'i gezen turistler, Eminönü'nün görünen ve bilinen yüzü. Asıl Eminö'nün acı yüzü ise gece ortaya çıkıyor.
Eminönü'nde oturanların büyük kısmını Doğu ve Güneydoğu'dan göç eden ve işportacılık yaparak geçimini sağlayan aileler oluşturuyor. Baraka gibi odalarda 15 kişinin kalması olağan olmuş artık. Sigortasız çalıştıkları için sağlık hizmeti alamıyorlar, paraları olmadığından okula gidemiyorlar, yeteri kadar beslenemiyorlar. İnsanlar hala verem, Hepatit B gibi hastalıkların pençesinde kıvranıyor.
Hepatit B salgını Taşdelen ailesi bu dramı yaşayan ailelerden sadece bir tanesi. Anne Fatma Taşdelen Diyarbakır Bismil'deki evlerini baskılardan bırakıp geldiklerini anlatıyor. Bir odada 10 kişi kalıyorlar. Taşdelen'in iki kızı konfeksiyonda asgari ücretle ve sigortasız çalışıyor. Eşi zaman zaman el arabasıyla mevye-sebze satıyor. Sık sık zabıtaların arabalarını kırıp mallarını ezdiklerini anlatan Taşdelen, "Zabıtalar sadece arabalarımızı kırmıyorlar arabalarımızı kırmakla sanki ciğerlerimi söküp alıyorlar. O arabadan kazanılacak parayla 10 kişi doyacak. Yoksa açız" diyor. Sağlıksız koşullarda yaşayan ailenin 6. sınıfa giden oğlu Mensur Taşdelen, Hepatit B hastası ve hiçbir tedavi alamıyor. Mensur Taşdelen'in anlattıkları durumun ne kadar ciddi olduğunun göstergesi. Mensur Taşdelen, kendi okulu olan Mimar Sinan İlköğretim okulunda 20 Hepatit B hastası olduğunu söylüyor. Taşdelen'in bir kızı da sağır ve dilsiz. O'nu hiç doktora götürme imkânları olmamış. Bekâr odaları... Bir başka sorun da bekâr odaları. İstanbul'a iş umuduyla gelen gençler, onarlı yirmişerli gruplar halinde bir odaya doluşup yaşıyorlar. Memleketlerinden işsizlik yüzünden kopup gelen ancak İstanbul'da da düzenli bir iş ve hayat yaşayamayan gençlerin en büyük sıkıntısı potansiyel suçlu olarak görülmeleri. Çoğu konfeksiyonda çalışıyor ya da işportacılık yapıyorlar. Asgari ücretle çalışan gençler kendilerene baktıkları gibi ailelerine de para göndermek zorundalar. Eminönü Küçükpazar'daki bekâr odaları bu zor koşulların bir aynası gibi... Perde yerine gazete kullanan, yere serdikleri ince halıfleksler üzerine serdikleri ince süngerler üzerinde yatan geçler. Aynı odada 6 kişi kalıyorlar. İşe gelip gitmekten başka hiçbir şey yapmadıklarını söyleyen Mehmet Özdaşlı, "Robot gibi olduk" diyor. Hastalandıkları zamansa yatmaktan başka yapabilecekleri pek bir şey yok. Belediyenin sağlık hizmeti adı altında sunduğu hizmet ise oldukça ilginç. "Siz sağlıksız ortamlarda yaşıyorsunuz" diyerek eşyalarını dışarı atıp odalara mühür vuruyorlar.
Hepatit B salgını Taşdelen ailesi bu dramı yaşayan ailelerden sadece bir tanesi. Anne Fatma Taşdelen Diyarbakır Bismil'deki evlerini baskılardan bırakıp geldiklerini anlatıyor. Bir odada 10 kişi kalıyorlar. Taşdelen'in iki kızı konfeksiyonda asgari ücretle ve sigortasız çalışıyor. Eşi zaman zaman el arabasıyla mevye-sebze satıyor. Sık sık zabıtaların arabalarını kırıp mallarını ezdiklerini anlatan Taşdelen, "Zabıtalar sadece arabalarımızı kırmıyorlar arabalarımızı kırmakla sanki ciğerlerimi söküp alıyorlar. O arabadan kazanılacak parayla 10 kişi doyacak. Yoksa açız" diyor. Sağlıksız koşullarda yaşayan ailenin 6. sınıfa giden oğlu Mensur Taşdelen, Hepatit B hastası ve hiçbir tedavi alamıyor. Mensur Taşdelen'in anlattıkları durumun ne kadar ciddi olduğunun göstergesi. Mensur Taşdelen, kendi okulu olan Mimar Sinan İlköğretim okulunda 20 Hepatit B hastası olduğunu söylüyor. Taşdelen'in bir kızı da sağır ve dilsiz. O'nu hiç doktora götürme imkânları olmamış. Bekâr odaları... Bir başka sorun da bekâr odaları. İstanbul'a iş umuduyla gelen gençler, onarlı yirmişerli gruplar halinde bir odaya doluşup yaşıyorlar. Memleketlerinden işsizlik yüzünden kopup gelen ancak İstanbul'da da düzenli bir iş ve hayat yaşayamayan gençlerin en büyük sıkıntısı potansiyel suçlu olarak görülmeleri. Çoğu konfeksiyonda çalışıyor ya da işportacılık yapıyorlar. Asgari ücretle çalışan gençler kendilerene baktıkları gibi ailelerine de para göndermek zorundalar. Eminönü Küçükpazar'daki bekâr odaları bu zor koşulların bir aynası gibi... Perde yerine gazete kullanan, yere serdikleri ince halıfleksler üzerine serdikleri ince süngerler üzerinde yatan geçler. Aynı odada 6 kişi kalıyorlar. İşe gelip gitmekten başka hiçbir şey yapmadıklarını söyleyen Mehmet Özdaşlı, "Robot gibi olduk" diyor. Hastalandıkları zamansa yatmaktan başka yapabilecekleri pek bir şey yok. Belediyenin sağlık hizmeti adı altında sunduğu hizmet ise oldukça ilginç. "Siz sağlıksız ortamlarda yaşıyorsunuz" diyerek eşyalarını dışarı atıp odalara mühür vuruyorlar.
Evrensel'i Takip Et