24 Mart 2004 23:00
Güzellik Hırsızları
Güzellik nedir? Güzel olmak bir özellik mi yoksa başkalarına karşı işlenmiş bir suç mudur? Güzellik kendinin farkında olmakla beslenen bir öğe midir? Bu sorular gündelik yaşamda sormayı düşünmediğiniz sorulardır. Ancak bir romanda karmaşık bir serüvenin odağında kimliği güzelliğiyle örtüşen bir kadının bulunuşu size bu soruları sordurabilir. Eğer romandaki tüm kurgu kadının güzelliğinin bir elbise gibi aktarılmasına bağlanmışsa...
Güzellik enstitülerinin, gövdeyi, teni canlandıran gençleştiren uygulamaların onlarca yolunun, güzel ve genç görünmek, zamanın etkilerini silmek için inanılmaz formüllerin, doğal ürünlerin kullanıldığı bir çağda; dünyadaki açlığın çığ gibi büyümesine karşın balların, sütlerin, maden sularının, meyvelerin güzellik maddelerine dönüştürüldüğü bir çağda güzelliğin solumayla aktarılabileceğini anlatmak ustalık isteyen bir iş kuşkusuz.
Yazarın düşleri Yıllar öncesinde, gensel kopyalama ve bellek aktarımıyla işadamlarının sürekli genç kaldığı bir dünya anlatılmıştı. Bu bilim kurgudan sonra canlıların kopyalanmasının şaşırtıcı tartışmaları başladı. Henüz bellek aktarımından söz edilemiyor ama, edebiyat bilime yol mu gösteriyor sorusu akla takılmıyor değil. Jules Verne bu yol göstericilerden biri yalnızca. Geleceği düşleyen tek yazar değil. Yazarların kara düşleri de var üstelik. Ve bir süredir o düşler gerçekleştirilmeye çalışıyor gibi. 1948 doğumlu Fransız yazar Pascal Bruckner'in yazdığı Les Voleurs de beaute adlı romanın içeriği de bir karabasan gibi sizi ürpertebilir. 1997'de Renaudot ödülünü alan bu yapıtı dilimize, öykücü/romancı Mustafa Balel, 'Güzellik Hırsızları' adıyla çevirdi. Kitap Ayrıntı Yayınları'nca basıldı. Kahramanlardan birinin, edebiyat yapıtlarından çaldığı imge ve anlatımlarla yazar olmaya çalışan biri oluşu, kurguya inandırıcılık katan bir olgu. Başkalarının anlatım güzelliklerini çalmak ile yüz güzellik ve gençliğini çalmak arasında bir fark var mı? Otlara gömülerek bir çiçek gibi kurutulmaya bırakılmış genç bir kadının güzelliği ve gençliği şu yolla aktarılabilir mi: "Bir saat sonra cile kokan penceresiz bir odaya yerleşmiştim. Burnum ve yüzümün bir bölümün eski tip gramofonların geniş ağzını çağrıştıran koni şeklinde çok büyük bir soluma aygıtına gömülüydü. İç kısmı plastik bir tabakayla kaplı olan aygıt bir bakır levha yardımıyla küçük bir masaya tutturulmuştu. Gözlerim kapalı, dudaklarım yarı aralık, oradan çıkan taze havayı uzun uzun soluyordum, nefis bir solukla, yavaş yavaş kendini tüketen sevgilimin soluğuyla sarmalanmıştım, gençliğin tanrısal buhurunu doya doya içime çekiyordum. Bu kokunun hoşluğu günlerce yemeden içmeden kesilmeme yol açtı.Adeta yeni bir kan nakli, yüzümü saran uçucu bir madde gibiydi ve yenileniyordum.(...) Sabahtan öcünü alan alacakaranlıktım ben. Gerçekte yeniden doğmakta olduğumu hissediyordum. Anlaşılmaz bir kimyasal tepkime damarlarıma güç şırınga ediyor, kaslarımı eski haline getiriyor, cildimi sıkılaştırıyordu. Bu ağızlığa yapışık , nişanlımı büyük yudumlar halinde içerek yaklaşık iki hafta kadar orada kaldım. " Romanın bir cümleyle özeti şu: Nişanlısının gençliğini çalarak yeni bir yaşama başlamayı uman bir düzmece yazar ve dünyadaki genç ve güzel insanların bu özelliklerini çalan bir çete. Gördüğünüz gibi simgeselliğe ve değişik okumalara açık bir konu. Anlatımı da akıcı ve yalın.
Yazarın düşleri Yıllar öncesinde, gensel kopyalama ve bellek aktarımıyla işadamlarının sürekli genç kaldığı bir dünya anlatılmıştı. Bu bilim kurgudan sonra canlıların kopyalanmasının şaşırtıcı tartışmaları başladı. Henüz bellek aktarımından söz edilemiyor ama, edebiyat bilime yol mu gösteriyor sorusu akla takılmıyor değil. Jules Verne bu yol göstericilerden biri yalnızca. Geleceği düşleyen tek yazar değil. Yazarların kara düşleri de var üstelik. Ve bir süredir o düşler gerçekleştirilmeye çalışıyor gibi. 1948 doğumlu Fransız yazar Pascal Bruckner'in yazdığı Les Voleurs de beaute adlı romanın içeriği de bir karabasan gibi sizi ürpertebilir. 1997'de Renaudot ödülünü alan bu yapıtı dilimize, öykücü/romancı Mustafa Balel, 'Güzellik Hırsızları' adıyla çevirdi. Kitap Ayrıntı Yayınları'nca basıldı. Kahramanlardan birinin, edebiyat yapıtlarından çaldığı imge ve anlatımlarla yazar olmaya çalışan biri oluşu, kurguya inandırıcılık katan bir olgu. Başkalarının anlatım güzelliklerini çalmak ile yüz güzellik ve gençliğini çalmak arasında bir fark var mı? Otlara gömülerek bir çiçek gibi kurutulmaya bırakılmış genç bir kadının güzelliği ve gençliği şu yolla aktarılabilir mi: "Bir saat sonra cile kokan penceresiz bir odaya yerleşmiştim. Burnum ve yüzümün bir bölümün eski tip gramofonların geniş ağzını çağrıştıran koni şeklinde çok büyük bir soluma aygıtına gömülüydü. İç kısmı plastik bir tabakayla kaplı olan aygıt bir bakır levha yardımıyla küçük bir masaya tutturulmuştu. Gözlerim kapalı, dudaklarım yarı aralık, oradan çıkan taze havayı uzun uzun soluyordum, nefis bir solukla, yavaş yavaş kendini tüketen sevgilimin soluğuyla sarmalanmıştım, gençliğin tanrısal buhurunu doya doya içime çekiyordum. Bu kokunun hoşluğu günlerce yemeden içmeden kesilmeme yol açtı.Adeta yeni bir kan nakli, yüzümü saran uçucu bir madde gibiydi ve yenileniyordum.(...) Sabahtan öcünü alan alacakaranlıktım ben. Gerçekte yeniden doğmakta olduğumu hissediyordum. Anlaşılmaz bir kimyasal tepkime damarlarıma güç şırınga ediyor, kaslarımı eski haline getiriyor, cildimi sıkılaştırıyordu. Bu ağızlığa yapışık , nişanlımı büyük yudumlar halinde içerek yaklaşık iki hafta kadar orada kaldım. " Romanın bir cümleyle özeti şu: Nişanlısının gençliğini çalarak yeni bir yaşama başlamayı uman bir düzmece yazar ve dünyadaki genç ve güzel insanların bu özelliklerini çalan bir çete. Gördüğünüz gibi simgeselliğe ve değişik okumalara açık bir konu. Anlatımı da akıcı ve yalın.
Evrensel'i Takip Et