13 Mart 2004 04:00
Bir sanatçı çift: Algan'lar
GÜNÜN YAZILARI
Pek televizyon izlemiyorum. Çünkü 1735 dizi, 6556 yarışma programı, elini sallasan çarpacak sayıda pop yıldız provaları... Hiçbiri ırgalamıyor beni... Haberleri de izlemiyorum, çünkü "Ulusal Trafik Kazaları"ndan başka bir haber yok.
Nasıl olduysa o gün gözüm takıldı ekrana. Yeni bir dizi mi ne, işte onda gençliğimin dönüşümünü gördüm. Eşref Kolçak'lar, İzzet Günay'lar, Suzan Avcı'lar, Ekrem Bora'lar... Bir de ne göreyim: "Konuk sanatçı Ayla Algan" yazısı...
Diziyi izlemedim, çünkü ben o sırada "Zaman Makinesi"ne binip, bir yerlere doğru gidiyordum...
Atatürk'ün gösterdiği ev Yok yok, yanlış anlamayın, M. Kemal'in bana yol falan tarif edeceği dönemde doğmamıştım bile... O gün telefonu açtım, numaraları çevirdim. Karşıma cıvıl cıvıl sesli bir kız çıktı. "Ben Bülent, Ayla Hanım'la görüşmek istiyordum" dedim. "Benim," diye yanıtladı o ses. "Sizinle bir söyleşi yapmak istiyordum. Ne zaman gelebilirim?" Ayla, "İsterseniz hemen gelebilirsiniz..." Körün istediği bir göz, Tanrı vermişti bana, iki göz. Çünkü o sırada "Sanatçı taifesi"yle buluşmak çok zordu. O zaman biz peşlerinde koşuyorduk, şimdi ise, "Abi, benim bir röportajımı yapar mısın?" diye yeni yetmeler koşturuyor, gazetecilerin peşinden... Adresi istedim, bilmiyordum çünkü... Ayla Algan kibar bir insandı. Öyle numarayla falan beni yormadı. "Bakın," dedi, "Taksim'den inin aşağı. Orduevi'nin bahçesindeki Mustafa Kemal heykelinin önüne gelin, arkanızı ona verin. Mustafa Kemal'in gösterdiği yere bakın, işte orası bizim ev..." Gerçekten de Mustafa Kemal, daha doğrusu heykelinin parmağı Ayla ve Beklan çiftinin evini gösteriyordu. Bir müze gibiydi ev. Ama kimden kaynaklanıyordu bu, bilmiyorum. Her tarafı bir tarihti, evin. Bir süre sonra, belki de birkaç yıl sonra, Nişantaşı'ndaki evlerine gitmiştim. Müzelik falan hak getire, hangar gibi bir yerdi... Koskoca bir salon... Bir köşede minderler, galiba bir köşede de içki dolabı. Ve salonun ortasından çıkılan bir merdivenle, onların özel kartal yuvaları... Benim onları tanımamdan 6 yıl önce birbirlerini tanımışlardı, Amerika'da bir araya gelmişlerdi. İkisi de tiyatroyla ilgileniyorlardı. Ayla Algan Amerika'ya giderken "Yes" ve "No" dan başka, tek bir sözcük bile ingilizce bilmiyormuş. Şöyle anlatmış Ayla Algan, ilk Amerika'ya gidişini: "Uçakta, 'No smoking' yazılı bir tabelâyla karşılaştım. Kendi kendime, 'Hayret,' dedim, 'Demek buraya smokinle girilmiyormuş.' " Ama beş ay içinde İngilizcesini ilerletmiş. Ve "Baby Doll"la sahneye çıkmış. Ayla Algan haftada üç-dört gün, Newyork'ta bir güzellik enstitüsünde sabahın 8.30'undan, akşamın 17.30'una kadar çirkin Amerika'lı kadınları güzelleştirmek için uğraşmış. "N'apalım geçim dünyası, " diyordu Ayla. "Orada çalışmayan bir insana, hasta da olsa önem vermiyorlar. " Beklan Algan da ders veriyormuş. Ve bir yılbaşı gecesi tanışan Ayla'yla Beklan, yine bir Amerika gezisinde evlenmişler.
Tarla Kuşu Ayla Algan piyano, bale ve şan dersleri almış. Beklan'la evlendikten sonra tiyatro dersleri almaya başlamış. Arkasından Türkiye'ye dönmüşler ve Şehir Tiyatrosu'nda "Tarla Kuşu"nu sahneye koymuş ve oynamışlar. O günlerde Algan'lar birbirlerini "Jandark" ve "Sinakler" deki oyunları dolayısıyla eleştirmekten geri kalmıyorlardı. "Beklan benim oyunlarımı hiç beğenmedi, " demişti Ayla Algan. "Perdeler kapandıktan sonra, bir gün deniz kıyısında bana şöyle dedi: "Ayla, biliyor musun, o ilk sahneyi vallahi iyi kıvırdın." Bunu da oyunun üzerinden altı ay geçtikten sonra söyledi. O benim oyunumdaki kötü tarafları beş-altı bin kelimeyle ancak anlatabilir... Biraz da onun oyunu hakkında konuşayım: Her iki oyunda da oynarken, istir istemez sahneye koyuculuğuna kaçıyordu. Herhangi bir oyuncu aksayınca ya da küçük bir teknik yanlışlık olunca da sinirleniyordu. Her şeyden önce oyun oynarken yönetmenliği unutması gerekliydi..." Ayla Algan'ın annesi Nevzat Kasman ressamdı. Ayla sürekli annesine modellik yapıyordu. Zaten Nevzat Hanım'ın tüm resimlerinde model Ayla Algan'dı...
Sanatkâr çiftten birkaç not Ayla'da, Beklan da fotoğraf meraklısıymış. Ayla bir ara yerli film yıldızlarının fotoğraflarını toplamaya kalkışmış, ama altından kalkamamış. Beklan da aile albümü yapmaya girişmiş, ama o da aile kişilerini bir araya getirememiş, bir türlü. İkisi de balaylarını sahnede geçirmiş. Ve Ayla yaşamı boyunca ilk tokadı sahnede, rol gereği Beklân'dan yemiş. Beklan Fenerbahçeli'ymiş, basket takımında da oynamış. Ayla ise Galatasaray'lı. Beklan'ların yenilmesi için dua edermiş... Ayla'yı, GS'li olduğu için, sanırım biraz daha seviyorum Beklan'dan...
Atatürk'ün gösterdiği ev Yok yok, yanlış anlamayın, M. Kemal'in bana yol falan tarif edeceği dönemde doğmamıştım bile... O gün telefonu açtım, numaraları çevirdim. Karşıma cıvıl cıvıl sesli bir kız çıktı. "Ben Bülent, Ayla Hanım'la görüşmek istiyordum" dedim. "Benim," diye yanıtladı o ses. "Sizinle bir söyleşi yapmak istiyordum. Ne zaman gelebilirim?" Ayla, "İsterseniz hemen gelebilirsiniz..." Körün istediği bir göz, Tanrı vermişti bana, iki göz. Çünkü o sırada "Sanatçı taifesi"yle buluşmak çok zordu. O zaman biz peşlerinde koşuyorduk, şimdi ise, "Abi, benim bir röportajımı yapar mısın?" diye yeni yetmeler koşturuyor, gazetecilerin peşinden... Adresi istedim, bilmiyordum çünkü... Ayla Algan kibar bir insandı. Öyle numarayla falan beni yormadı. "Bakın," dedi, "Taksim'den inin aşağı. Orduevi'nin bahçesindeki Mustafa Kemal heykelinin önüne gelin, arkanızı ona verin. Mustafa Kemal'in gösterdiği yere bakın, işte orası bizim ev..." Gerçekten de Mustafa Kemal, daha doğrusu heykelinin parmağı Ayla ve Beklan çiftinin evini gösteriyordu. Bir müze gibiydi ev. Ama kimden kaynaklanıyordu bu, bilmiyorum. Her tarafı bir tarihti, evin. Bir süre sonra, belki de birkaç yıl sonra, Nişantaşı'ndaki evlerine gitmiştim. Müzelik falan hak getire, hangar gibi bir yerdi... Koskoca bir salon... Bir köşede minderler, galiba bir köşede de içki dolabı. Ve salonun ortasından çıkılan bir merdivenle, onların özel kartal yuvaları... Benim onları tanımamdan 6 yıl önce birbirlerini tanımışlardı, Amerika'da bir araya gelmişlerdi. İkisi de tiyatroyla ilgileniyorlardı. Ayla Algan Amerika'ya giderken "Yes" ve "No" dan başka, tek bir sözcük bile ingilizce bilmiyormuş. Şöyle anlatmış Ayla Algan, ilk Amerika'ya gidişini: "Uçakta, 'No smoking' yazılı bir tabelâyla karşılaştım. Kendi kendime, 'Hayret,' dedim, 'Demek buraya smokinle girilmiyormuş.' " Ama beş ay içinde İngilizcesini ilerletmiş. Ve "Baby Doll"la sahneye çıkmış. Ayla Algan haftada üç-dört gün, Newyork'ta bir güzellik enstitüsünde sabahın 8.30'undan, akşamın 17.30'una kadar çirkin Amerika'lı kadınları güzelleştirmek için uğraşmış. "N'apalım geçim dünyası, " diyordu Ayla. "Orada çalışmayan bir insana, hasta da olsa önem vermiyorlar. " Beklan Algan da ders veriyormuş. Ve bir yılbaşı gecesi tanışan Ayla'yla Beklan, yine bir Amerika gezisinde evlenmişler.
Tarla Kuşu Ayla Algan piyano, bale ve şan dersleri almış. Beklan'la evlendikten sonra tiyatro dersleri almaya başlamış. Arkasından Türkiye'ye dönmüşler ve Şehir Tiyatrosu'nda "Tarla Kuşu"nu sahneye koymuş ve oynamışlar. O günlerde Algan'lar birbirlerini "Jandark" ve "Sinakler" deki oyunları dolayısıyla eleştirmekten geri kalmıyorlardı. "Beklan benim oyunlarımı hiç beğenmedi, " demişti Ayla Algan. "Perdeler kapandıktan sonra, bir gün deniz kıyısında bana şöyle dedi: "Ayla, biliyor musun, o ilk sahneyi vallahi iyi kıvırdın." Bunu da oyunun üzerinden altı ay geçtikten sonra söyledi. O benim oyunumdaki kötü tarafları beş-altı bin kelimeyle ancak anlatabilir... Biraz da onun oyunu hakkında konuşayım: Her iki oyunda da oynarken, istir istemez sahneye koyuculuğuna kaçıyordu. Herhangi bir oyuncu aksayınca ya da küçük bir teknik yanlışlık olunca da sinirleniyordu. Her şeyden önce oyun oynarken yönetmenliği unutması gerekliydi..." Ayla Algan'ın annesi Nevzat Kasman ressamdı. Ayla sürekli annesine modellik yapıyordu. Zaten Nevzat Hanım'ın tüm resimlerinde model Ayla Algan'dı...
Sanatkâr çiftten birkaç not Ayla'da, Beklan da fotoğraf meraklısıymış. Ayla bir ara yerli film yıldızlarının fotoğraflarını toplamaya kalkışmış, ama altından kalkamamış. Beklan da aile albümü yapmaya girişmiş, ama o da aile kişilerini bir araya getirememiş, bir türlü. İkisi de balaylarını sahnede geçirmiş. Ve Ayla yaşamı boyunca ilk tokadı sahnede, rol gereği Beklân'dan yemiş. Beklan Fenerbahçeli'ymiş, basket takımında da oynamış. Ayla ise Galatasaray'lı. Beklan'ların yenilmesi için dua edermiş... Ayla'yı, GS'li olduğu için, sanırım biraz daha seviyorum Beklan'dan...
Evrensel'i Takip Et