8 Şubat 2004 23:00

'Altınşehir'de yoksul olmak

Yerel seçimlerin yaklaşması ile birlikte özellikle meclisteki partiler İstanbul'un büyükşehir belediye başkanlığı için kolları sıvadı. Türkiye'nin bu en büyük ve gelişmiş şehri için kimi partiler "Hizmete hazırız" diyor kimisi ise "İstanbullu" olmanın önemini ve bu misyona yakışan kişiler tarafından kentin yönetilmesi gerektiğini bilbordlara taşıyor. Oysa garlardan binlerce insanın iyi bir yaşam umuduyla akın ettiği kentte, İstanbullu olamayan pekçok İstanbullu için seçim çok da önemli değil. Binlerce göç mağduru tıpkı Güvercin ailesi gibi, İstanbul ile gelecek iyi yaşam düşlerine, gelişmişliğin sembollerinden biri olan viyadük tarzı yolun altına yerleşecek kadar yaklaşmış. Ve yine bu hayale Altınşehir isimli bir mahallede oturacak kadar yakınlaşmış.

Rahat bir yaşam düşü Güvercin ailesi bundan iki yıl önce İstanbul'a gelmiş. Onları memleketlerinden göç etmeye iten neden ise İstanbul'da yaşayan yüzbinlerle aynı. Açlık ve İstanbul'da iyi bir hayat kuracaklarına duyulan inanç. Adana'da halı satarak geçimlerini sağlayan Güvercin ailesi, 1995 ve 1999 yılında iki çocuklarını kaybetmiş. Duriye Güvercin doğum, Hünkar Güvercin ise geçirdiği iş kazası nedeniyle hastaneye kaldırılmışlar. Ve hiçbir sosyal güvenceleri olmayan aile hastane masraflarını borç alarak karşılamaya çalışmış. Aile bütün uğraşlarına rağmen iki çocuğunu kurtaramamış. Ve alacaklılar kapıya dayanmış. Güvercin ailesi, önce borçlara teminat olarak gösterdikleri evlerini sonra ise Adana'da kalmalarına neden olabilecek her şeylerini kaybetmişler. Hem acıları geride bırakmak hem de geriden gelenler için iyi bir yaşam kurma umuduyla düşmüşler göç yollarına. Zaten "taşı toprağı altın" olan İstanbul rahat ve huzurlu bir hayattan başka insana ne verir ki? Onlar da "taşı toprağı altın" olan bu şehrin, Altınşehir isimli mahallesine yerleşmiş.

Viyadük'ün altı açlık ve yoksulluk Ancak geldikleri günden beri Güvercin ailesi, rahat yüzü görmemiş. Çatısı olan, sürekli suyu ve elektiriği bulunan bir ev tutamamışlar. Güvercin ailesi şimdi gelişmişliğin sembollerinden biri olarak kabul edilen viyadük tarzı bir yolun altında yaşıyorlar. Burada yaşadıkları ise sefalet ve açlık; yani İstanbul'un nimetlerinden ancak bu kadar yararlanabilmişler. Ya yaşadıkları yerin ismi. Bu isim iyi yaşam hayallerine denk düşen ama yaşam koşulları ile tezat bir isim: Altınşehir. Altınşehir Mahallesi Küçükçekmece İlçesi'ne bağlı. Ve Güvercin ailesi geldiği günden beri Altınşehir'in viyadük tarzı yolu altında yaşıyor.

Mavi muşambadan ev Güvercin ailesi, mavi muşambadan yaptıkları tek göz odada 11 kişi kalıyorlar. Çamurların arasında kurulmuş olan bu çadırın yanlarından eskimiş tahta parçaları fırlamış. Çadırın kapısı eğri büğrü kesilmiş dört tahtanın yanyana çiviyle tutturulması ile yapılmış. Kapıdan çadıra girildiğinde keskin bir küf, yemek ve kir kokusu karşılıyor insanı. Altı toprak olan çadırın tabanı lime lime ve kirden renkleri artık seçilmez duruma gelmiş halılarla serili. Tek göz oda hem mutfak hem yatak odası hem de salon olarak kullanılıyor. Çadırın bir köşesinde eski tahta parçaları ile yapılan bir masa duruyor. Masaya kendi düzeni içinde bir karışıklık hakim. Yemek yapmakta kullanılan mutfak malzemeleri ile yiyecekler duruyor masının üstünde. Çadırın diğer köşesinde ise taşlar üzerine oturtulmuş tahta var. Üstüne ince bir battaniye serilen tahtanın bir kısmı divan, bir kısmı ise yatakları üst üste koymak için kullanılıyor. Elektirik, su, telefon ve radyo gibi gelişmişliğin göstergelerinden hiçbirinin bulunmadığı çadırın tam ortasında soba bulunuyor. Sobada tıpkı odada bulunan her şey gibi eski. Bu eskiliğe insanlar da dahil. Çocukların giydiği kıyafetler ise kullanılmaktan lime lime olmuş durumda. Kimi çocuğun ise ya pantolonu yok ya da kazağı.

Bir çadırda 11 kişi Bayram Güvercin, eşi, yedi çocuğu, babası ve biri kız diğeri erkek iki kardeşi ile yaşıyor. Ailenin bütün üyeleri ısınabilmek için sobanın etrafında toplanmış. Bayram Güvercin'in eşi Seyhan Güvercin tahta kanapenin üzerinde 1 yaşında olan Cem'i emziriyor. Baba Bayram Güvercin ise iki sobanın başında iki büklüm bir şekilde ısınmaya çalışıyor. Dik duramıyor çünkü çadırın yüksekliği bir insanın dik duracağı kadar yüksek değil. Oğuz (12), Şahmeran (11), Şirvan (8), Fırat (4), Azer (3), Aydın (2) ise sobanın etrafında kümelenmiş durumda. Bayram Güvercin'in babası Ertuğrul Güvercin ile 15 yaşındaki kız ile akli dengesi bozuk olan erkek kardeşi de çadırın başka bir köşesine ilişmiş durumda. Çadırda bulunan yetişkin yüzlerin hepsinde yaşanan umutsuzluk ve yorgunluk hakim. Anne Seyhan Güvercin, konuşmuyor. Sadece kocasını sevdiğini ve kan davalı oldukları için ona kaçtığını anlatıyor. Ve sözü biter bitmez gözleri uzaklara dalıyor. Kucağındaki bir yaşındaki Cem'i ise bilinçsizce salmaya devam ediyor. Çocuklara ne olacak? Bu koşullar içinde yaşayan ve yerel seçimlerin yaklaştığı şu günlerde bilbordlara taşınan "İstanbulluyum" sözüne çok uzak olan ailenin tek çalışan ferdi olan Bayram Güvercin ise yaşadıklarına isyan ediyor. İstanbul'un kenar mahallelerinde 30-35 milyona halı sattığını dile getiren Güvercin, bu paradan toptancı parasını düştükleri zaman kendilerine on milyonun kaldığını anlatıyor. Zorunlu eğitim sekiz yıla çıktığı halde çocuklarını ilkokula bile gönderemediğininden yakınıyor. Oğuz, Şahmeran ve Şirvan isimli üç çocuğunun okul çağının gelip geçtiğini söylüyor. Bayram Güvercin, yaşam koşulları nedeniyle Fırat, Azer, Aydın ve Cem'in de okula gönderemeyeceğini de sözlerine ekliyor. Türkiye'nin bir gecede milyarların harcandığı, şarkıcı takımının üzerinden paraların şampanyaların döküldüğü öteki yüzünü anlatan Bayram Güvercin, buralara harcanan para ile zor durumda olan pekçok ailenin çocuklarını okutabileceğini dile getiriyor. Baba Güvercin, çocuklarını göstererek "Eski çağlardan beri açlık yaşayan insan yiyecek bulmak için saldırganlaşır. Benim çocuklarımın yaşadıkları durum ortada. Ve yarın öbür gün hızsızda olurlar katilde olurlar. Var olma savaşı verirken bunlar olacak" diye konuşuyor. Bayram Güvercin, bu ülkeyi yönetenlerden ise umudunu çoktan kesmiş.

Evrensel'i Takip Et