24 Ocak 2004 23:00

Tarihimizde keyif

Efendim, bir gün Nasrettin Hoca'ya "Sen hiç 'keyif' içtin mi?" demişler. Hoca merhum "O da nedir?" diyecek olmuş. Anlatmışlar. Sonra da keyfin iyice tutması için hamamda içilmesi gerektiğini söylemişler. Hoca da gidip aktardan almış. Hamama gitmiş. Artık içtiği esrar mı afyon mu bilemem, oturup beklemiş ki "tutsun". Sonunda aktarın kapısına dayanmış "Be adam bana sattığın keyif sahteymiş tutmadı". Aktar tepeden tırnağa süzmüş Nasrettin Hoca'yı "Hoca" demiş, "Keyif tutmamış peştamalla gelmişsin... Tutsa nasıl gelecektin?"

Osmalı'da uyuşturucu Nasrettin Hoca döneminde Anadolu'da hangi uyuşturucular vardı, hangileri ne için kullanılırdı bilemiyoruz. Bu fıkranın da Nasrettin Hoca'ya sonradan yakıştırılmış bir fıkra olması olasılığı da var. Ne var ki, Osmanlı İmparatorluğu'nda uyuşturucunun keyif alma dışında nedenlerle de kullanıldığı tarihsel bir gerçek. İçkinin durumunun da uyuşturucudan pek fazla farkı yoktur. Fatih Sultan Mehmet'e söz yoldaşlığı etmiş şairlerden Melihi içkiye düşkünlüğü artıkça az da içse kendini bilmez olmuş. Saraya yakınlığı yüzünden de dile düşmüş. Padişah bir iki kez içkiyi bırakacağına söz almış. Tutmayınca son kez söz verdirmiş "bir daha ağzına kadeh sürerse ölümü göze alacak". Melihi söz verdikten sonra saraya uğramaz olmuş. Padişah aratmış, Melihi'yi meyhaneler semti Tahtakale'de bulmuşlar. Ne sarığı var ne cüppesi, üstelik coşmuş. Sürekli "Bin aferin gül renkli şaraba/ Lanet olsun esrara ve bozaya" deyip duruyor. Alıp saraya götürmüşler. Fatih onun şarap renkli yüzünü, kan çanağına dönmüş gözlerini görünce "Sen eşi bulunmaz bir incisin şair" demiş "yerin de denizin dibi olmalı". Melihi sarhoş olmasına karşın padişahın ne demek istediğini anlamış. "Ben sözümü tuttum sultanım" demiş "Ağzıma kadeh sürmedim". Hekimleri getirip muayene ettirmişler. Hekimler de "sarhoş ama ağzı kokmuyor" demişler. Padişah "doğruyu söyle ne yaptın" diye üsteleyince "ağzıma şarap sürmedim" demiş "gövdemdeki bir başka delikten, bir hekime şırınga ettirdim şarabı". Fatih bu deryadil şairi affetmiş derler. Ama oğlu Beyazıt'ın yanındakiler için o kadar hoşgörülü davranmamıştır. Sofu diye tanınan Beyazıt'ın şehzadeliği Amasya'dadır. Fatih'e Beyazıt'ın yanındakilerce keyif verici maddelere alıştırıldığı duyurulur. O da oğluna göz kulak olmakla görevlendirdiği Fenarizade Ahmet Bey'e mektup yazarak sorumluların ölümle cezalandırılması ve Şehzade'nin durumunun bildirilmesini ister. Fatih'in mektubunun ilginç yanı, öldürüleceklerin dikkat çekmemesi için uyuşturucuyla öldürülmesidir. Ayrıca oğlunun hangi keyif vericiyi ne ölçüde kullandığı, tedavisinin psikolojik yöntemlerle mi yoksa tıbbi yöntemlerle mi olacağını da önceden tedbir için sormasıdır. Bu soru uyuşturucu tedavisinin gelişmiş olduğunu da gösterir "(...)benim oğlumu, yaradılışının gereği olan saygınlığından çıkartmışlar, önemli ölçüde esrar vererek, esrar şaşkınlığıyla aklını karıştırarak macunlar ve de berş (kenevir yaprağı, afyon tentürü ya da afyonla yapılmış şurup) ve afyondan yapılmış nice tuhaf keyif vericiyi getirip, değerli sonuçları ve güzel yararları varmış gibi göstererek, onu insanlığından çıkarıp güzel huyuna bezginlik getirmişlerdir. Şimdi sen orada ne iş için oturup durursun ve ne beklersin. Bunun gibi rezalet anlaşılmaz mı? Eğer bilip de bilmezlikten geliyorsan bundan büyük hıyanet olur mu? (...) gerekli sağaltma uygulaması senin tedbirine bırakıldı. (...) Şimdi bu ne yolla mümkündür? Resmi buyruk gönderip, bakım ve ilgiyle mi, yoksa başkente çağırıp hastalıklarına ilaçla mı olur (...) senden beklerim ki, o pislerin bu kadar hıyanetleri kesin ve açık olup, velinimetlerinin ve oğullarının adını kötüye çıkartmaya kastedenleri, sebep olanları yok etmek sevabın ta kendisidir. (...) Bu durumda sevap odur ki, bir yol bulup ya macunla ya esrarla ya da başka bir yolla ikisini de acilen yok edesin. (...) oğlumun macunlar mı, afyon mu, berş mi, hubub mu ve ne ölçüde kullanmaya başladığını ve ne zamandan beri kullanmaya başladığını yazıp bildiresin." Fatih'in tarihsel kayıtlara geçmiş bu mektubu gizli tutulması dileğine karşılık Beyazıt'a sızdırılır. Fenarizade iki devletli arasına girmeyi uygun bulmamıştır. Padişah'a öldürme buyruğunu Şehzadeye bildirdiğini yazar. Şehzade Beyazıt da babasına yazdığı mektupta "geçmişte hantallık gidermek için kimi ferahlatıcılardan hep kullanılır gibi idi; sonra zararı yararından fazla görülerek azar azar bırakılması gerektiğinden çok az bir şey kalmıştı.Tanrı'ya şükür ki Sultanımın uğurlu nefesiyle bütünüyle ondan kurtulmak kolaylaştı" açıklamasını yapar.

Macun-ı müferrah Beyazıt kendisiyle ilgili öteki suçlamalara cevap verirken uyarıcı olarak madde kullandığını saklamaz. O dönemde beyin ve vücut çalışmalarını hızlandırmak için uyuşturucu karışımları kullanılmaktadır. Bu karışımların genel adı "macun-ı müferrah/ ferahlatıcı macun"dur ve şekerli maddelerle uyuşturucu karışımı temelinde değişen formülleri vardır. Molla Kastalani adlı bilginin bu tür bir macunu kullandığı, macunun hafıza zayıflığı yaptığı, macun kullanmadan pek çok şeyi anımsayamamaktan yakındığı fıkralara konu olmuştur. Kastalani macunu alınca ilgi çekici bir biçimde hitabet gücü kazanmaktaymış. Mektupta cezalandırılması istenen kişilerden biri medrese öğrencisi Müeyyetzade Abdurrahman'dır. Şehzade Beyazıt onu kaçırtır. Müeyyetzade, Osmanlı ülkesine Beyazıt tahta çıktıktan sonra ve önemli bir bilgin olarak dönecektir. İkinci Beyazıt'ın uyuşturucuyla ilişkisinin sonradan sürüp sürmediğini bilemiyoruz. Tahttan indirildiği sırada onu "bir çocuk haline getiren" bir hastalıktan söz edilir. Bu çocuksuluk padişahın her tür öneriyi kabul etmesine, parayı saçıp savurmasına yol açmaktadır. Şehzadeliğinde de müsrifliği şikâyet konusu olan 2. Beyazıt eğer tahtan indiren Yavuz Selim'in yandaşlarınca suçlanmıyorsa uyuşturucunun hazırladığı bir erken bunama durumu yaşamaktaydı.

Evrensel'i Takip Et