18 Nisan 2003 21:00
Aydınlar sokağa mı iniyor?
GÜNÜN YAZILARI
Türkiyeli aydınlar, dünyanın her tarafında olduğu gibi Amerika'nın Irak'a saldırısına büyük tepki gösterdiler. Belki de onyıllar sonra, sayıları ilk kez bu kadar çoktu. Toplantılar, etkinlikler, sokak gösterileri vb. protestolarla Amerika'nın Irak'a yönelik saldırısının durdurulabileceğini ifade ettiler.
Amerikan saldırganlığı durdurulamadı, ama yeni saldırıların çok yakında olduğuna dair ibareler mevcut. Ama geride kalan süreç, Türkiyeli aydınların iki önemli konuda büyük değişiklikler yaşadıklarını gösterdi. Birincisi, aydınlar daha önce görülmemiş bir biçimde halkın büyük çoğunluğuyla "aynı duyguları" paylaştıklarını açıkça ifade ettiler.
Bugüne kadar, aynı düşündükleri dönemlerde bile, bunu açıklamaktan geri duran aydınların yüzde 94'ü savaşa karşı olan halkla ortaklaşması dikkat çekici bir gelişmeydi. Bir diğer gelişme ise; özellikle '80 sonrasında tepkilerini sınırlı sayıda ve daha çok salon toplantılarıyla ortaya koyan aydınların, bu kez salonlardan sokaklara çıkması oldu.
Örgütleyici oldular Her sanat dalı kendi örgütünün çatısı altında sokak eylemleri gerçekleştirdiler, daha büyük eylemlere katılım çağrısı yaptılar. Ve son olarak uzun yıllardır ilk kez, aydınlar kitlesel eylemlerin destekleyicisi olmaktan çıkıp bizzat örgütleyicisi oldular. Bu durum, kimi çevrelerde rahatsızlık yaratsa ve aydınlar 'üçüncü dünyacı', 'realiteden uzak' olarak itham edilse de, Irak Savaşı öncesinde ve sonrasında aydınların tutumu yepyeni bir dönemin açılmaya başlandığının da göstergesi oldu. Biz de 'savaşa hayır' diyen ve eylemlerin en önünde yer alan aydın ve sanatçılara 'aydınlar sokağa mı iniyor' sorusunu sorduk.
Düşüncelerimizin halka ulaşması engelleniyor
Mehmet Güleryüz "Aydınların bugüne kadar sessiz kaldığı kabul ettiğim bir şey değil. Daha önce böyle bir sorun söz konusu değildi. Hatırlayacak olursak, aydın kesim Türkiye'de farklı tarihlerde ciddi kıyımlara uğradı. Bu toplumda görüşlerini söyleyen beli tavırları sürdüren düşünür ve aydınlar var. Şiddetin olduğu bastırılan baskı dönemlerinde dahi büyük kitlelere nazaran daha az çoğunlukla gözükse de etkili olmuştur. Şunu da gözardı etmemek lazım hareketlerin, protestoların düşüncelerin eylemlerin ulaşmasını engelleyen filtreler var. Bu filtrelerin başında da basın, medya var. Dolayısıyla düşüncelerinizi ve hareketleriniz ulaştırmıyor. Daha cılız göstermede yararları var. Bununla da başa çıkmak oldukça zçor. Sanatçılar olarak medyanın lanse ettği sanatçılar bile gerçek sanatçılar değil eğlence dünyası, manken ve küçük eğlence alanlarının yıldızlarını sanatçı diye lanse ediyorlar. Gerçek sanatçıların düşünce ve davranışları da hasıraltı ediliyor. Toplum önem verdiği zaman tepkileriniz gözükür ve yerine ulaşır. Muhakkak ki sakınmaksızın üşenmeksizin ve bıkmaksızın aynı çivinin üzerine vurmaları gerekiyor. Şunu da söyleyeyim ki; maalesef pıstırılmış ve bastırılmış bir dönemden geçtik. Bunun bir insanlık meselesi olduğunu içinde bulunduğumuz savaşın daha önceki benzerlerinin dışında bir noktaya varması da başka türlü inanmaya başka türlü ifade etmeye zorluyor bizi. Bunun faydası olacağı kanısındayım. Önümüzdeki günler daha zor şartlar koyacak. Daha büyük zorluklar çıkaracak. Tepkilerin devamlı olması önemli."
'Politik soğukluk' aşılıyor
Orhan Alkaya "Tarihin keskin bir virajından geçiliyor ve bu kez gerçekten "hiçbir şey eskisi gibi olmayacak". Tarihte ilk kez, başlamamış bir savaşa karşı muazzam bir enternasyonal direniş sergilendi. 20. yüzyılın devletlerarası ilişkilerini düzenleyen hukuksal birikimi, işgalci-istilacı bir "yeni Roma İmparatorluğu"girişimi tarafından berhava ediliyor belki ama, bireylerarası dayanışma hukuku da görülmemiş bir ivme kazandı. Türkiye'de de, aydınların bu yeni süreçte daha etkin roller üstlenmeye başladığı doğrudur. 1 Mart'ta, Türkiye'nin kaderini değiştirecek önemde bir tezkerenin Meclis'te oylanıp reddedilmesinde ve dolayısıyla Türkiye'nin bu işgal ve istila savaşının dışında kalmasında, aydınların çok etkin bir rolü oldu. Uzun sürmüş bir "politik soğukluk" gitgide aşılıyor, aşılacak. Gene de, aydın kimliğinin ifade alanlarındaki monopolün kırılmadığını unutmamak gerekir. Eski "devlet aydınları"nın yerini alan "patron aydınları" iletişim kanallarını fütur getirmeden kirletip duruyor. Medya tekelleri, bu süreçte akıl ve vicdan ekseninde gövde bulan aydın hareketini göstermemek için elinden geleni ardına koymuyor. Üniversitelerde 12 Eylül sonrası düzenin tahakkümü sürüyor. Bilimsel üretimin önünde hâlâ güçlü ve derin bir baraj var. Bunu da unutmamalıyız. Evet, bu süreçte aydınlar daha fazla sokağa çıkıyor. Küresel saldırganlığın bu abartılı güç deklarasyonu karşısında, toplumu çaresizlik hissinden koruyacak, moral direnci artıracak modeller üretiyor. Yalan fırtınalarına karşı dikine yürüyor birçok aydın. Tabii, Türkiye'de en "bağımsız" iletişim kanalının, halihazırda sokaklar olduğunu da eklemek gerek."
Doğru örgütlere ihtiyaç vardı
Halil Ergün "12 Eylül'den sonra hem ülkedeki paramparçalık büyük tasfiye, büyük sindirme hareketi ve beraberinde Yeni Dünya Düzeni bütün bu rüzgâr ister istemez aydınları (bu yeni dönemde SSCB'nin çöküşünü buna katmak lazım çünkü merkezi organizasyonların da büyük yaralar alması anlamına da gelir bu) aydınları belli bir suskunluğa, belli birtakım ataletlere soktu. Bu bir gerçektir. Fakat bu aydınların sorumluluklarını göstermedikleri anlamına gelmiyordu. Ama bu büyük çöküntü insanlığın kısır bir dünyaya sokulması ister istemez tepkilerin gerektirdiği ve kaçınılmaz olduğu bir dönemi çıkarmıştır. Aydının, sanatçının insanlık onurunu, halkların onurunu ayaklar altına alan ve hayatın değişimini savunan herkesin vahşet diyebileceğimiz hatta bir tecavüz denebilecek bir saldıraya sessiz kalması mümkün değildi. Hemen ekleyelim bu hareketlilik bir örgütlenmeyi de gerektiryor. Örgüt kültürünün darmadağın olduğu bir dönemdeyiz. Bu bakımdan siyasi organizasyonlara ihtiyaç vardır. Zaten olanların hepsi, siyasi anlamda da dünyanın değişmesini örgütlenmesi istediği bir dönemde oluyor. Aydınıyla, sanatçısıyla halkını doğru bir kulvara sokacak siyasal organizasyonlara da ihtiyaç belirdiği bir gerçek kuşkusuz."
Konu sokağı gerektiriyorsa
Adalet Ağaoğlu Bu süreci ben de çok olumlu buluyorum. Sokağa dökülmesi gerektiği yerde konu sokağı gerektiriyorsa, insan hayatı ile ilgilenen her kafa buna karşı bir tavır koymalıdır. Bir de yaratının temelinde zaten daralmanın itici gücü vardır. Düşünce üretimin temelinde olmazlıklar vardır. Olmaza ses çıkarma yolunu herkes kendisi bilir. Kişiliğine bağlıdır.
Örgütleyici oldular Her sanat dalı kendi örgütünün çatısı altında sokak eylemleri gerçekleştirdiler, daha büyük eylemlere katılım çağrısı yaptılar. Ve son olarak uzun yıllardır ilk kez, aydınlar kitlesel eylemlerin destekleyicisi olmaktan çıkıp bizzat örgütleyicisi oldular. Bu durum, kimi çevrelerde rahatsızlık yaratsa ve aydınlar 'üçüncü dünyacı', 'realiteden uzak' olarak itham edilse de, Irak Savaşı öncesinde ve sonrasında aydınların tutumu yepyeni bir dönemin açılmaya başlandığının da göstergesi oldu. Biz de 'savaşa hayır' diyen ve eylemlerin en önünde yer alan aydın ve sanatçılara 'aydınlar sokağa mı iniyor' sorusunu sorduk.
Düşüncelerimizin halka ulaşması engelleniyor
Mehmet Güleryüz "Aydınların bugüne kadar sessiz kaldığı kabul ettiğim bir şey değil. Daha önce böyle bir sorun söz konusu değildi. Hatırlayacak olursak, aydın kesim Türkiye'de farklı tarihlerde ciddi kıyımlara uğradı. Bu toplumda görüşlerini söyleyen beli tavırları sürdüren düşünür ve aydınlar var. Şiddetin olduğu bastırılan baskı dönemlerinde dahi büyük kitlelere nazaran daha az çoğunlukla gözükse de etkili olmuştur. Şunu da gözardı etmemek lazım hareketlerin, protestoların düşüncelerin eylemlerin ulaşmasını engelleyen filtreler var. Bu filtrelerin başında da basın, medya var. Dolayısıyla düşüncelerinizi ve hareketleriniz ulaştırmıyor. Daha cılız göstermede yararları var. Bununla da başa çıkmak oldukça zçor. Sanatçılar olarak medyanın lanse ettği sanatçılar bile gerçek sanatçılar değil eğlence dünyası, manken ve küçük eğlence alanlarının yıldızlarını sanatçı diye lanse ediyorlar. Gerçek sanatçıların düşünce ve davranışları da hasıraltı ediliyor. Toplum önem verdiği zaman tepkileriniz gözükür ve yerine ulaşır. Muhakkak ki sakınmaksızın üşenmeksizin ve bıkmaksızın aynı çivinin üzerine vurmaları gerekiyor. Şunu da söyleyeyim ki; maalesef pıstırılmış ve bastırılmış bir dönemden geçtik. Bunun bir insanlık meselesi olduğunu içinde bulunduğumuz savaşın daha önceki benzerlerinin dışında bir noktaya varması da başka türlü inanmaya başka türlü ifade etmeye zorluyor bizi. Bunun faydası olacağı kanısındayım. Önümüzdeki günler daha zor şartlar koyacak. Daha büyük zorluklar çıkaracak. Tepkilerin devamlı olması önemli."
'Politik soğukluk' aşılıyor
Orhan Alkaya "Tarihin keskin bir virajından geçiliyor ve bu kez gerçekten "hiçbir şey eskisi gibi olmayacak". Tarihte ilk kez, başlamamış bir savaşa karşı muazzam bir enternasyonal direniş sergilendi. 20. yüzyılın devletlerarası ilişkilerini düzenleyen hukuksal birikimi, işgalci-istilacı bir "yeni Roma İmparatorluğu"girişimi tarafından berhava ediliyor belki ama, bireylerarası dayanışma hukuku da görülmemiş bir ivme kazandı. Türkiye'de de, aydınların bu yeni süreçte daha etkin roller üstlenmeye başladığı doğrudur. 1 Mart'ta, Türkiye'nin kaderini değiştirecek önemde bir tezkerenin Meclis'te oylanıp reddedilmesinde ve dolayısıyla Türkiye'nin bu işgal ve istila savaşının dışında kalmasında, aydınların çok etkin bir rolü oldu. Uzun sürmüş bir "politik soğukluk" gitgide aşılıyor, aşılacak. Gene de, aydın kimliğinin ifade alanlarındaki monopolün kırılmadığını unutmamak gerekir. Eski "devlet aydınları"nın yerini alan "patron aydınları" iletişim kanallarını fütur getirmeden kirletip duruyor. Medya tekelleri, bu süreçte akıl ve vicdan ekseninde gövde bulan aydın hareketini göstermemek için elinden geleni ardına koymuyor. Üniversitelerde 12 Eylül sonrası düzenin tahakkümü sürüyor. Bilimsel üretimin önünde hâlâ güçlü ve derin bir baraj var. Bunu da unutmamalıyız. Evet, bu süreçte aydınlar daha fazla sokağa çıkıyor. Küresel saldırganlığın bu abartılı güç deklarasyonu karşısında, toplumu çaresizlik hissinden koruyacak, moral direnci artıracak modeller üretiyor. Yalan fırtınalarına karşı dikine yürüyor birçok aydın. Tabii, Türkiye'de en "bağımsız" iletişim kanalının, halihazırda sokaklar olduğunu da eklemek gerek."
Doğru örgütlere ihtiyaç vardı
Halil Ergün "12 Eylül'den sonra hem ülkedeki paramparçalık büyük tasfiye, büyük sindirme hareketi ve beraberinde Yeni Dünya Düzeni bütün bu rüzgâr ister istemez aydınları (bu yeni dönemde SSCB'nin çöküşünü buna katmak lazım çünkü merkezi organizasyonların da büyük yaralar alması anlamına da gelir bu) aydınları belli bir suskunluğa, belli birtakım ataletlere soktu. Bu bir gerçektir. Fakat bu aydınların sorumluluklarını göstermedikleri anlamına gelmiyordu. Ama bu büyük çöküntü insanlığın kısır bir dünyaya sokulması ister istemez tepkilerin gerektirdiği ve kaçınılmaz olduğu bir dönemi çıkarmıştır. Aydının, sanatçının insanlık onurunu, halkların onurunu ayaklar altına alan ve hayatın değişimini savunan herkesin vahşet diyebileceğimiz hatta bir tecavüz denebilecek bir saldıraya sessiz kalması mümkün değildi. Hemen ekleyelim bu hareketlilik bir örgütlenmeyi de gerektiryor. Örgüt kültürünün darmadağın olduğu bir dönemdeyiz. Bu bakımdan siyasi organizasyonlara ihtiyaç vardır. Zaten olanların hepsi, siyasi anlamda da dünyanın değişmesini örgütlenmesi istediği bir dönemde oluyor. Aydınıyla, sanatçısıyla halkını doğru bir kulvara sokacak siyasal organizasyonlara da ihtiyaç belirdiği bir gerçek kuşkusuz."
Konu sokağı gerektiriyorsa
Adalet Ağaoğlu Bu süreci ben de çok olumlu buluyorum. Sokağa dökülmesi gerektiği yerde konu sokağı gerektiriyorsa, insan hayatı ile ilgilenen her kafa buna karşı bir tavır koymalıdır. Bir de yaratının temelinde zaten daralmanın itici gücü vardır. Düşünce üretimin temelinde olmazlıklar vardır. Olmaza ses çıkarma yolunu herkes kendisi bilir. Kişiliğine bağlıdır.
Evrensel'i Takip Et