10 Nisan 2003 21:00

ABD sağlıkta da saldırgan

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Halksağlığı Anabilimdalı Başkanı Prof. Dr. Gazanfer Aksakoğlu, ABD saldırganlığını, uyguladığı sağlık politikası açısından değerlendirdi. Aksakoğlu, ABD'nin sağlık açısından hak kavramının bulunmadığı tek ülke olduğunu söyledi. Prof. Dr. Aksakoğlu ile ABD, İngiltere ve Türkiye'deki sağlık politikaları konusunda görüştük. - ABD'nin Irak'a saldırısını ve sağlık anlaşıyını nasıl bütünleştiriyorsunuz? - ABD'nin Irak'a yaptığı saldırı, dünyada tek değil. Bu saldırı yalnızca ABD'nin bölgedeki, gelecekteki konumu için de değil. Bunların hepsi için; ama temelde bir yaşam felsefesini, yaşam anlayışını ve ekonomik modelini bütün dünyaya dayatmak için yapılmış bir saldırı. ABD'nin SSCB'nin çökertilmesi için gösterdiği çabalar da zaten bunun içerisinde. Dolayısıyla ABD'nin Irak'taki zorlaması dediğinizde, ben bunu kendi bakış açıma göre onun sağlık anlayışıyla bütünleştiriyorum. Irak konusu gündeme gelmeden önce de, ABD'nin sağlıktaki saldırgan politikasını görüyordum. Dünyanın bütün ülkelerinde sağlığa bir sosyal yaklaşım vardır. ABD dışında birçok ülkede sosyal devlet görüşü yandaş buldu. Sosyalizmin yayılmaya başlaması, özellikle 2. Dünya savaşından sonra dünyada önemli bir nüfus tarafından kabul edilmiş bir ekonomik ve siyasi model olmasından sonra, sağlık daha fazla hak olarak görülmeye başlandı. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra bu İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ne de girdi. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Anayasası'na da girdi. ABD'de ise böyle bir kavram oluşmadı. Çünkü sermayenin ağır ve ezici bir baskısı vardı çalışan sınıflar üzerinde. Bunun uzantılarını şimdi görüyoruz. Şöyle ki; hiçbir sigorta ve sosyal güvencesi olmayan 39-40 milyon kişi var ABD'de. Bu neredeyse Türkiye nüfusuna yakın bir rakam. Buna Medicare ve Medicaid denilen, kâğıt üzerinde bazı haklara sahip oldukları kabul edilen insanları da katarsanız 80 milyon dolayında insanın hiç sosyal güvencesi yoktur denebilir. Buna karşılık, ABD'nin inanılmaz boyutlarda bir sağlık harcaması var. Bu harcama yılda kişi başına 4 bin doların üzerinde. Bütün yurtiçi üretiminin yüzde 14'ünü sağlığa ayırıyor. Ama bunun karşılığında, biraz önce söylediğim eşitsizlikler nedeniyle insanların elde ettikleri çok kısıtlı. ABD'de koruyucu hizmetle iyileştirici hizmetin birlikte verildiği bir tümelci yaklaşım yok. Çünkü sağlıkta kapitalizmin önemli ilkesinden birisi şudur: Eğer sağlık hizmetini koruyucu hizmeti de içine alarak yaygınlaştırırsanız insanların hasta olmaları azalır. O zaman da bunlara yönelik hastane masrafları, ilaç üretimi, tıbbi araç gereç üretimi çok düşer. Öyleyse koruyucu hizmeti vermezsiniz insanlar bol bol hastalanırlar. Siz de en pahalı hizmeti sunarsınız. Sağlık, bir sektör olarak kabul edildiğine göre bunun uygulanması onlar açısından daha yararlı olur. Bunlar hep Amerika'nın dünyaya yaydığı modellerdir. ABD, bunları Türkiye gibi ülkelere ekonomik anlaşmalarla kabul ettirebiliyor. Ama bunu beceremediği zaman da, Irak'ta örneğini gördüğümüz gibi silah zoruyla dayatıyor. en fazla sağlık harcaması yapan ülke olmasına rağmen ABD'de, doğuşta beklenen yaşam süresi ortalamadan 5 yıl daha düşük. Bu konuda geçebildiği ülkeler Gana, Zambiya, Uganda, Malavi. ABD'deki sağlık sistemi modeli insanlara yarar getirmiyor. Sosyal devlet ilkesinin hâlâ yıkılmadığı Avrupa'nın sanayileşmiş ülkelerinde, hem harcamalar daha az (ABD'nin yarısı) hem de insanların yaşam kaliteleri çok daha iyi durumda. Orada da yoğun çabalar var bunu değiştirmek için. - İngilere'deki uygulamalardan bahseder misiniz? - 1979'dan başlayarak İngiltere'de daha doğrusu Birleşik Krallık'ta uygulanmaya başlanan da yukarıda sözünü ettiğim sistem oldu. Thatcher hükümetleriyle başladı, Major hükümetleriyle davam etti, Bair'le sürüyor. Thatcer hükümetlerinin sağlıktaki ilk uygulaması özel sağlık sigortaları oldu. Oysa İngiltere'de vergiye dayalı bir sistem vardı. Sağlık hizmetleri vergiye dayalı ve prime dayalı olmak üzere iki sistemle finanse edilir. Prime dayalı hizmet şu demek: Siz benden gençsiniz. Benim gibi şeker hastası değilsiniz. O zaman siz daha az sağlık primi ödersiniz. Ve zaten az hizmet alırsınız. Ben şeker hastasıyım ve yaşım sizden ileri. Sizden daha çok prim öderim. Daha çok hizmet kullanırım. O zaman bana der ki sen diğer kişiden on kat daha fazla prim ödeyeceksin. Bir de kalp rahatsızlığımın olduğunu görürse, elli kat fazla prim ödeyeceksin der. Ya da hayır ben seni sigortalamıyorum der. İngiltere'de bu yapılmaya çalışıldı. Özel sigortalar kuruldu. Hastane yatakları kapatıldı. Huzurevleri kapatıldı. Kreşler, anaokulları kapatıldı. Sayılarında büyük ölçüde indirim yapıldı. Niçin hastalar Türkiye'ye geliyorlar? Çünkü kendi ülkelerinde çok uzun sıra bekliyorlar. İnsanı kâra, üretime yönelik gördüğünüz zaman bütün insancıl değerler ve kazanılmış haklar yok sayılır. - Türkiye'de son yıllarda özel hastaneler hızla çoğalıyor. Bu hastanelerin halk sağılığı üzerinde olumlu bir etkisi var mı? Türkiye'deki sağlık sistemi ne yönde değişim gösteriyor? - Türkiye'de 1961 Anayasası'yla sağlık bir hak olarak kabul edildi. Buna yönelik bir yasa çıkarıldı. Bu yasa gereğince herkes tüm sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanabilir duruma geldi. Bunun için sağlık ocakları kuruldu. 6 bine yakın sağlık ocağı var şu anda Türkiye'de. Herkesin ücretsiz ve yakın olarak ulaşabildiği yerler olacaktı buralar. Gerekli görülenler Devlet Hastanelerine oradan da gerekirse üniversite hastanelerine sevkedileceklerdi. Sigortanın bunun içine katılması gerekiyordu. SSK da bu sistemin içinde olacaktı aşamalı olarak. Bunlar yapılmadı, hep engellendi sermaye çevreleri tarafından. Sağlıksızlığı kazanç yolu yapanlar tarafından engellendi. Sağlık ocaklarına personel verilmedi. Laboratuarı kurulmadı. İşlevsiz kılındı. Buna karşılık, Özal hükümetleriyle teşvik uygulamalarına başlandı. Teşvik demek, "Bu parayı al özel hastane kur. Bu parayı geri de vermeyeceksin". Şimdi İstanbul'da kimine göre 250, kimine göre 650 tane özel hastane var. Gerçek rakamı Sağlık Müdürlüğü de bilmiyor. Bunlar poliklinik gibi çalışıyorlar. Bir kısmı da çok palazlandı. Çok pahalı ürünler, araçlar koydular içlerine. Bunlar halka yönelik hizmetler değil, sermaye döndürmeye yönelik hizmetler. Türkiye'de sağlık sistemi artık kâra yönelik çevrilmeye çalışılıyor. O yüzden bütün Britanya'daki, İngiltere, Galler, İskoçya ve Kuzey İrlanda'da bulunan sayıdan daha fazla sayıda manyetik rezonans görüntüleme aygıtı (MR) var İstanbul'da. İzmir'de bu aygıttan bir tane yeterli olur. Şu anda yanlış bilmiyorsam 13-15 dolayında. 1990'lı yıllardan başlayarak yeniden yapılanma, reform adı altında özelleştirme gündeme getirildi, Aile Hekimliği, Genel Sağlık Sigortası gibi. Özelleştirme ile sağlıksızlık üzerinden, hastalanma üzerinden kâr etme projeleri getirildi. Türkiye'deki bütün özel sağlık sigortalarında da kanser olduğunuz anlaşıldığında sigortanız biter. Bunlar Türkiye'deki siyasal iktidarların seçimidir. Bunun tam aksi yapılabilirdi.

Evrensel'i Takip Et