1 Mart 2003 22:00

Yasaların işlemediği
   Cebeci Taşocakları
   KURTLAR SOFRASI

Gaziosmanpaşa Belediyesi sınırları içinde bulunan Cebeci taşocakları, toprak kayması nedeniyle göçük altında kalan 4 işçinin ölümü ile gündeme geldi. Ocak sahibinin gerekli önlemleri almaması ve uyarılara kulak asmaması, mühendislik şartlarının neredeyse hiçbirini yerine getirmemesi nedeniyle bu ölümlerin meydana geldiği gizlenemeyecek kadar açıktı. Ancak, burada yapılan çalışmalara ses çıkarmayan, ocakların kapatılmasına ilişkin kararları uygulamayan makamların sorumlulukları, yasal düzenlemelerin yetersizliği işçilerin cesetleri ocaktan çıkarıldıktan sonra unutuldu. Konuyla ilgili olarak rapor hazırlayan Jeoloji Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi, bölgede yaşanan sorunlara dikkat çekiyor. Taşocaklarının bulunduğu bölge Cebeci'ye giden yol ile Cebeci köyü arasında bulunan oldukça geniş bir alana kurulu. Havadan bakıldığında delik deşik köstebek yuvasınını andıran taşocakları bölgesi raporda, "Cebeci taşocakları alanı ne yazıkki ilgili merkezi ve yerel devlet kurumlarının ve bunların yetkililerinin tümünün ağır sorumluluklarının olduğu bir kurtlar sofrası, bir ilkellik örneği" ifadeleriyle tarif ediliyor.

Silahlı siviller Ocaklar gecekondu mahallelerinin içinde yer alıyor. Patlamalar denetimsiz ve düzensiz. Hiçbirinin işletme planı ve hazırlaması gereken ÇED raporu yok. Ocaklarda düzenlemelerden sorumlu olması gereken mühendisler çalıştırılmıyor. Ama ortalama büyüklükte bir ocaktan günde 15 milyar lira gelirin elde edildiği "kurtlar sofrası"nda silahlı siviller kol geziyor. Rapor'da, ocakların tehlike yaratmasının nedenleri olarak şunlar sıralanıyor: "Her bir ocağın komşu ocaklardan farklı kotta çalışıyor, atımların birbirine uymuyor, yolları bile birbirine karışmış ve ocakta biriken sular gerekli önlemler alınmaksızın, diğer ocakları tahlikeye düşürecek şekilde boşaltılıyor."


ONLAR ALDATTI YETKİLİLER GÖZ YUMDU Sahada bulunan taşocaklarının 1906 yılında yayımlanan ve artık yetersiz kalan Taşoçakları Nizamnamesi'ne göre işletilmesi gerekiyor. Buna göre, taşocağı çalıştırma ruhsatı İl Özel İdaresi tarafından ihale yoluyla veriliyor. Ancak sahanın bir kısmının Alibeyköy Barajı koruma alanı içinde bulunması ve ruhsatı almak için bölgede bulunan 300'e yakın tapu pay sahibinin hepsinden muvaffakat alınmasının imkânsız olması nedeniyle işletme sahiplerine taşocağı işletme ruhsatı verilmiyor. Dahası, Özel İdare İSKİ koruma alınında olduğu için tüm ruhsatları iptal etmiş durumda. İşletmeler de bu zorlukları aşmanın yolunu Maden Ruhsatı almakta bulmuşlar. Taşocakları dışındaki doğal yer altı kaynakları Maden Yasası uyarınca verilen ruhsatlarla, Maden İşleri Genel Müdürlüğü'nün denetiminde işletiliyor. Raporda "Böyle bir ruhsatın alınması ve verilmesi bütün ile bir aldatmacadır" deniyor. Çünkü, Maden Yasası kırmataş agregası elde etmek için değil, mermer ya da dolomit işletilmesi için düzenlenmiş. Üstelik bölgede sadece bir şirketin işletme ruhsatı var. Diğerlerinin sadece arama ruhsatları bulunuyor. Ama bu ruhsatların bulunması da bir yasallık sağlamıyor, çünkü işletmelerin kırmataş ürettiğinin tespit edilip çoktan kapatılması gerekiyordu. Verilen ruhsatlar da tam bir karmaşaya dönmüş. İşletmelerin çalıştığı ruhsatların çoğu kendisine ait değil. Kendisinden önce çalışan şirketlerin ruhsatları kullanılıyor. Ruhsatlar bölünmüş ve bölünenler de alt işletmelere ayrılmış. Odanın hazırladığı raporda örnek olarak kazanın meydana geldiği Sitaş Madencilik gösteriliyor. Sitaş'ın kendine ait bir ruhsatı yok. Başka bir şirkete verilen ruhsatlı 40 dönümlük alanı ve ruhsat alanı dışında kalan 10 dönümü işletiyor. Sitaş'ın ruhsatını kullandığı şirketin ruhsatı da yine başka bir şirkete ait.

Kurumların 'hataları' Raporda, bölgeyi denetlemekle yükümlü olan Maden İşletme Genel Müdürlüğü'nün (MİGM) yaptığı 'hatalara' da yer verilmiş. İl Özel İdaresi'nin ruhsatlarının iptal ettiği bölgeye Maden İşletme Genel Müdürlüğü (MİGM) tarafından Alibeyköy baraj gölünün bir kısmını da içine alacak biçimde ruhsat verilmiş. Raporda, MİGM'nün "dalgınlığı"nı biraz daha ileriye götürerek 1995-1996 yıllarında kalker işletme ruhsatı verilen alana yakın bir bölgeye 2000 yılında farklı 30 ay süreli maden arama ruhsatının verildiği belirtiliyor. Madenlerin mühürlenmesi de bir işe yaramamış. Burada da yerel yönetimlerin zaafları ortaya çıkıyor. Sitaş Madencilik'in sahası 16 Kasım 1990'da, Sitaş'ın ruhsatını kullandığı şirketin sahası ise 11 Ocak 1994'te mühürlenmiş. Mühürlenmelerine rağmen çalışmalarını sürdürmelerinin nedeni ise İstanbul Büşükşehir Belediye Başkanlığı Kontrol Daire Başkanlığı Ruhsat Denetim Müdürlüğü'nün, ek işlemleri tamamlayabilmesi için verdiği 3'er aylık ek çalışma süreleri. Ancak, ocaklar o yıldan bu yana bu sayede faaliyet gösteriyorlar.


YAPILMASI GEREKENLER Raporda aşağıdaki taleplerin bir an önce yerine geterilmesi gerektiği vrgulandı:
  • Bölge, hem kaçak hem imarlı yapılanmaya kapatılmalı
  • Taş işletmeleri de Maden Yasası kapsamına alınmalı
  • Bu gerçekleşene kadar sahadaki bütün maden ruhsatları birleştirilip tek bir ruhsat haline dönüştürülmeli
  • Alanda kapsamlı bir rezerv belirleme ve arama çalışması yapılmalı
  • İşletmeler için kapsamlı bir işletme planı ve ÇED raporu hazırlanmalı
  • Var olan ocakların bu planlara uymaları için 3 yıl süre verilmeli
  • Sahada uzman jeoloji mühendisi ve ocakların her birinde bir maden mühendisi bulundurulmalı
  • Maden İşletme Genel Müdürlüğü sahayı özenle ve düzenli olarak denetlemeli
  • Sahadaki üretime sınırlama getirilmeli
  • Bunlar yapılırken jeoloji ve Maden Mühedisleri odalarının görüşleri alınmalı

  • Evrensel'i Takip Et