25 Nisan 2002 21:00

Amerikan tarzı diplomasi

İngiltere Başbakanı Tony Blair, uluslararası bir koalisyona dahil olduğuna inanabilir. Ama George Bush'un aklında başka şeyler var. Bush'un terörizme karşı uluslararası savaşı, onu, işbirliğine karşı paralel bir savaş yürütmekten alıkoymadı. ABD'nin BM Büyükelçisi, iki hafta önce, kapsamlı nükleer deneme yasağı anlaşmasına ilişkin bir toplantıya ilk kez katılmadı. Bu durum, ABD'nin, nükleer savaş başlıkları denemelerine ilişkin kurallara uymaya artık niyetli olmadığına dair bir gösterge olabilir. Washington Post gazetesi, Pentagon'un bir hafta önce, CIA'dan, BM'nin baş silah denetçisi Hans Blix'i soruşturmasını istediğini ortaya çıkardı. Amaç, Blix'in saygınlığını zedelemekti. CIA bir kusur bulamayınca, savunma bakan yardımcısının "tavana vurduğu" söyleniyor.

ExxonMobil sinirlendi! ABD yönetimi, cuma günü, BM'nin İklim Değişimi Hükümetlerarası Paneli'nin başkanı Robert Watson'u yerinden etmeyi başardı. Watson, petrol şirketi ExxonMobil'i sinirlendirecek bir biçimde, üye ülkelerin küresel ısınma tehdidini ciddiye almasını istiyordu. ExxonMobil, geçtiğimiz yıl, Beyaz Saray'a, onun devrilmesini isteyen bir not göndermişti. Bir hafta süren kol bükmeler ve gizli toplantıların ardından, ABD, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) Genel Başkanı Jose Bustani'nin görevden alınmasını sağladı. Böylelikle, bir uluslararası kurumun başkanı, ilk kez görev süresi sona ermeden yerinden ediliyordu. ABD'nin Bustani'yi devirmek için son birkaç gün içinde kullandığı taktikler, Amerikan diplomasisinin nasıl işlediğine dair ilginç veriler sunuyor. ABD'nin OPCW elçisi, cuma günü, kurumda çalışan Amerikalı personelle yasadışı bir toplantı yaptı. Onlara, toplantıya geç geldiğini, çünkü Bustani'nin yerine geçirilecek birini bulmaya çalıştğını söyledi. Bu da yasadışı bir manevraydı. Toplantıda, ABD'nin "doğru çapta insanlar bulmakta büyük güçlükler çektiğini", çünkü kimsenin "ölmekte olan bir kurumla ilişkilendirilmek istemediğini" de anlattı. Bunlar personel için yeni şeylerdi; çünkü ABD daha önce onlara, Bustani'nin kovulmasının OPCW'yi canlandıracağını söylemişti. Ama elçi, "Yeni gelen de Bustani gibi olursa, 'Başlarım böyle kuruma' deriz. Kimyasal silahlarımızı kendimiz de imha eder, süreci kendimiz denetleriz" diyordu.

İltifatlar, tehditler... ABD, başkanlığın bir başka Latin Amerikalıya geçeceğine de söz vermişti. Ama elçi, "Latin Amerikalılar öyle beceriksiz ki, karar falan veremezler" diyecek kadar kibardı. Toplantıdakilere, "Bu konuşulanlardan biri bile dışarı sızarsa, sorumlu kişiyi öldürürüm" demeyi de ihmal etmedi. Öyle görünüyor ki ABD; istediği sonucu elde etmek için, ayarlanan "özel OPCW oturumu"na katılan delegelere para ödemişti. Mikronezya delegesi gelemeyeceğini, ama kendisinin yerine ABD'nin oy kullanabileceğini bildiriyordu. Bu da yasadışı. Uluslararası hukuku zedelemek için gösterilen bu çabaların öncesinde, ABD'nin anti-balistik füze anlaşmasından tek taraflı olarak çekilmesi, biyolojik silah konvansiyonunu başarıyla sabote etmesi, iklim değişikliğine ilişkin Kyoto protokolünü, silah kullanımına dair BM anlaşmasını ve uluslararası ceza mahkemesini reddetmesi var. Amerika dünyanın geri kalanından çekiliyor ve giderken, ardında bizim anlaşmalarımızı da sürüklüyor. Sadakatleri sayesinde küresel egemenliğini sürdürdüğünü söylediği devletleri yabancılaştırma tehlikesi ortada olduğuna göre, ABD, uluslararası işbirliğini yok etmek için neden böyle çaba harcamaktadır? Sanırım bunun, iç içe geçmiş birkaç nedeni var.

Irak'la ilgili bir mesele Birinci ve en açık neden, acımasız davranmaya hazırlıksız isen, acımasız bir güce sahip olmanın da anlamsızlığı. ABD, iktidarını, bu gücü dayatarak sürdürüyor. Diğer devletler, onun bir sonraki hamlesinin ne olacağına dair sürekli bir endişe içinde tutuluyorlar ve bu, ona karşı çıkmalarını engelliyor. Son günlerde görülen uluslararası anlaşmaları tahrip etme çabalarından en az üçünün, Irak'la yaklaşan savaşla ilgili olduğu da ortada. ABD'nin Saddam Hüseyin'i yok etme planlarında, yeni "sığınak yok eden" nükleer bombalar da yer tutuyor. Bu nedenle, ABD'nin zaten asla onaylamamış olduğu nükleer denemelerin yasaklanması anlaşması, bir kenara atılmalı. ABD'nin Irak savaşına dair gerekçesi, Saddam Hüseyin'in kitle imha silahlarına sahip olma ihtimali. Bu nedenle, savaşın önündeki en büyük iki engel; bu silahları imha etmek için şiddet içermeyen çözümler öneren Blix ve Bustani idi.

Bush savaştan besleniyor ABD hükümeti, gerçekten de kitle imha silahlarıyla ilgili endişeler duyuyor olabilir. Ama bu, Irak'ı fethetmenin asıl nedeni değil. Savaş, giderek kararsızlaşan Ortadoğu'da, ABD'nin otoritesini yeniden tesis etmesini sağlayacak. Ayrıca, Irak'ın devasa petrol rezervleri üzerinde denetim sağlanacak. Irak, ayrıca, "babanın bitiremediği iş"; George W. Bush için bu, kişisel bir mesele. Savaş popülerdir; Bush ne kadar kavgacı olursa, destek oranı o kadar artıyor. Siyaseten önem taşıyan silah sanayii için devlet desteğinin artırılmasına gerekçe yaratıyor. Savaş, devletin kendisinin yeniden meşrulaştırılmasına da hizmet etmekte. Cumhuriyetçiler, 1990'larda "asgari devlet" için öyle çok bastırmıştı ki, neredeyse kendilerini işsiz bırakacaklardı; Amerikalılar, neden vergi ödediklerini dahi sorgulamaya başlamıştı. Savaş, devletin indirgenemez tek işlevi. ABD'de bu "asgari" varlığın biriktirdiği devasa yoğunlaşmış güç ve kaynakların tek gerekçesi. Ancak hukukun tek taraflı ihlalinin altında yatan asıl neden, dünyanın buna izin vermesi... Cuma günü, Bustani'nin görevden alınmasına dair ABD teklifine destek veren ilk üye ülke, İngiltere olmuştu. Avrupa ülkelerinin neden ABD'yi memnun etmeye çalıştığını anlamak güç değil. Bakanlara göre, eğer ABD uluslararası anlaşmaları desteklemeye ikna edilirse, tehlikeli bir yalıtılmışlığa çekilmeyecek. Oysa ABD, diğer devletlerin kendi taleplerine boyun eğdiğini gördüğünde, anlaşmaları keyfince eğip bükmeye devam eder; ta ki uluslararası hukukun bütün çerçevesi çökene dek. ABD yalıtılmışlığından da tehlikelisi, dünya anlaşmalarının tek taraflı olarak tahrip edilmesi ve her ülkenin, kendi kurallarıyla yaşamaya zorlanmasıdır...

(The Guardian)

Evrensel'i Takip Et