31 Mart 2002 21:00
İddianame mi, savunma mı?
GÜNÜN YAZILARI
Küçükarmutlu'da bulunan ölüm orucu evine, 5 Kasım 2001 tarihinde düzenlenen operasyonda hayatını yitiren dört kişinin ölümlerinin birinci dereceden yanık ve karbonmonoksit zehirlenmesi sonucu meydana geldiği belirlendi. Operasyona ilişkin soruşturmayı tamamlayan İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Cumhuriyet Savcısı Turan Çolakkadı ise ölüme sebebiyet veren yangının kim tarafından çıkarıldığı sorusunun ortadan kapatmak istercesine, kişilerin kendilerini yaktığını ileri sürerek bu konuda dava açılmasına gerek olmadığını iddia etti.
Çolakkadı iddiasına kanıt olarak ise Haydar Bozkut'un kendini ölüm orucu yapanların kaldığı evin önünde yakmaya çalışmasını ve haricen çıkan yangınların insanların hafif derecede yaralamasını gösterdi. Adli Tıp Kurumu hekimleri kendilerini yaktığı iddia edilen dört kişinin kendi üstlerine döktükleri ve yangını hızlandıracak her hangi bir madde bulumadıklarını hazırladıkları raporda açıkça ifade ediyorlar.
Avukat Özgür Gider, savcının, ölümlerin nasıl gerçekleştiğine, kim tarafından yapıldığına ilişkin soruşturmanın, tartışmanın önünü kesmek ve devletin ölümler üzerindeki etkisini saklamak amacıyla, böyle bir iddianame hazırladığını kaydetti.
Küçükarmutlu'da, F tipi cezaevlerine karşı ölüm orucu yapılan evlere 5 Kasım ve 13 Kasım 2001 tarihlerinde düzenlenen operasyonalarda gözaltına alınan 19 kişi hakkında ise, silahlı çetenin sair efradı olmaktan dava açıldı.
Avukatlardan tepki Çolakkadı, Arzu Güler, Sultan Yıldız, Barış Kaş ve Bülent Durgaç'ın ölümlerinin "yanma, karbonmonoksit gazı zehirlenmesi ve dumandan dolayı boğulma" sonucu gerçekleştiği ibaresi Adli Tıp Kurumu tarafından hazırlanan otopsi raporlarında yer almasını, olaya dava açılmamasına gerekçe olarak kullanıyor. Savcının bu tutumu operasyanda görev alan polislere ölüme sebebiyet vermekten dava açılmasını önü kesilmek mi isteniyor sorusunu akla getirdi. Çolakkadı'nın, Haydar Bozkurt'un polisin müdahaleyi başlatmasının ardından kendisini yakarak polise doğru koşmasını "Bu da ölen kişilerin kendi kendilerini ateşe verdiklerinin bir kanıtı olmaktadır" şeklinde yorumlaması avukatların tepkisine neden oldu. Avukatlar, savcının Adli Tıp raporlanıdaki yanık sonucu ölüm teşhisini "kendilerini yaktılar" şeklinde yorumlamak yerine, dava dosyasına tanık ifadelerini de ekleyerek, olayın nasıl gerçekleştiğinin yorumunu Adli Tıp kurumuna bırakması gerektiğini belirttiler.
Sanıkları dava açılmalı Sanık Avukatı Özgür Gider, olayda ya polislere ya da Çolakkadı tarafından haklarında dava açılan 19 kişiye ölüme sebebiyet vermekten dava açması gerektiğini söyledi. Savcının her ikisini yapmaktan da kaçınarak, "Kendilerini yaktılar diyerek" olayın üzerinin örtülmesine neden olduğunu ifade eden Gider, bunu devletin ölümler üzerindeki rolünün gizleme çabasının ürünü olarak değerlendirdi. Savcının, sanıklara ölüme sebebiyet vermekten kaçınmasını, "Onu göze almadı. Ölümlerin nasıl gerçekleştiği yönündeki tartışmaların önünü kesmek istedi. O yüzden de onlara dava açmadı" şeklinde yorumladı. Oysa, 19 Aralık 2000 tarihinde "Hayata dönüş" adı altında cezaevine operasyon düzenlenmesi üzerine Çanakkele Cezaevi'nde bulunan Fiden Kalşen kendini yakması sonrasında cezaevinde bulunan 154 kişiye Kalşen'i ölümüne teşfik etmekten dava açılmıştı. Davanın açılmasının zaten kasti bir şekilde uzatıldığını dile getiren Gider, "Dava otopsi raporları gelmediği gerekçesiyle açılmıyordu. Oysa otopsi raporlarının DGM'ye teslim tarihine bakıldığında bu teslim edilme tarihinin 24 Aralık 2001 olduğu görülüyor" dedi. Otopsi raporları incelendiğinde hayatını yitirenlerin daha çok baş ve boyun kısmında ciddi yanıkların olduğunun görüldüğünü söyleyen Gider, ölüm orucu yapanlar müdahale halinde kendilerini yakacaklarını açıklamıştı. Oysa ölenlerden sadece Arzu Güler ölüm orucuydaydı. Diğerleri refakatçiydi. Refakatçiler kendilerini yakacaklarını söylememişti" dedi. src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Vali bildiğini okuyor Şerif Karataş Tunceli'de ahlaki çöküntü ve çeteleşmeyle ilgili tartışmalar sürüyor. Tunceli'de yaşanan ahlaki ve kültürel yozlaşma karşı bir araya gelen siyasi partiler, sendikalar ve kitle örgütleri temsilcileri yaşanan sorunları tartışmak üzere önceki gün toplantı düzenledi. Toplantıya İstanbul Valisi Mustafa Erkal, Tunceli Jandarma Bölge Komutanı Tümgeneral Şakir Altıntaş ve İl Emniyet Müdürü Sinan Salman da katıldı. Erkal ve Salman'ın konuşmalarında sorunları "ideolojik bağımlılığa" indirgerken, kurum temsilcileri bölgede yaşanan OHAL, köye geri dönüşler ve işsizlik sorunlarına değinerek çözüm önerileri sundular.
Toplantı tartışması Tunceli Valisi Mustafa Erkal konuşmasına toplantıyı kendilerinin yaptığını iddia ederek başladı. Yaşanan olayların kimileri tarafından istismar edildiğini öne süren Erkal, vatandaşlarla güvenlik güçlerinin kucaklaşmasını istemeyenlerin olduğunu iddia etti. Tunceli Emniyet Müdürü Sinan Salman ise "ideolojik bağımlılık hastalığı"na yakalananların balici gençlerden daha tehlikeli olduğunu ileri sürerek asıl "ideolojik saplantısı" olanlarla mücadele edilmesi gerektiğini söyledi. Salman'ın bu sözleri tepkiyle karşılandı. HADEP İl Başkanı Alican Ünlü de konuşmasına toplantının Valilik tarafından değil, sendikalar, kitle örgütleri ve siyasi partilerin aralarında bulunduğu kurumlar tarafından yapıldığını hatırlatarak başladı. Tunceli'deki barlarda çalışan kadın garsonlara değil, Tunceli'de ve genelinde Türkiye'de yaşanan yozlaşmaya tepki gösterdiklerini vurgulayan Ünlü, Erkal ve Salman'ın konuşmalarını da talihsizlik olarak değerlendirdi.
OHAL kaldırılmalı Tunceli Barosu Başkanı Hüseyin Aygün ise Vali ve Emniyet Müdürü'nün Tunceli'de ahlaki çöküntüye ve çeteleşmeye karşı yapılan basın açıklamasını "yasadışı örgütlerin provokasyonu" şeklinde değerlendirmesini eleştirerek, açıklamanın izinli yapıldığına ve hükümet ortağı partilerin de basın açıklamasına katıldığına dikkat çekti. Basının olayları magazinleştirerek vermesine de tepki gösteren Aygün, Tunceli'de köylerin boşaltıldığını, köylerini terk eden insanların mağdur durumda olduklarını ve köye dönüş için 15 bin başvuru bulunduğunu hatırlattı. Aygün, OHAL'in kaldırılmasını ve köye dönüşlerin sağlanmasını istedi.
Tunceli'nin kaderi değil Tunceli'de bugüne kadar 17 kamu emekçisinin sürgün edildiğini belirten ÖDP İl Başkanı Yusuf Cengiz de sürgünlerin durdurulmasını istedi. Yozgat'a sürgün edilen Yapı Yol-Sen üyesi Metin Turan da Tunceli'nin kaderi gibi gösterilen politikalara karşı demokrasi mücadelelerini sürdüreceklerini vurguladı. Tunceli Sendikalar Platformu'nun 1996 yılında Tunceli'de yaşanan sorunlara ilişkin bir rapor hazırladığını belirten Turan, raporun Cumhurbaşkanı da dahil olmak üzere tüm yetkililere gönderildiğini ancak raporun dikkate almadığını anlattı. Turan, raporda bahsettikleri eğitim, sağlık, köye dönüşler, OHAL ve işsizlik gibi sorunların hâlâ devam ettiğini söyledi.
Avukatlardan tepki Çolakkadı, Arzu Güler, Sultan Yıldız, Barış Kaş ve Bülent Durgaç'ın ölümlerinin "yanma, karbonmonoksit gazı zehirlenmesi ve dumandan dolayı boğulma" sonucu gerçekleştiği ibaresi Adli Tıp Kurumu tarafından hazırlanan otopsi raporlarında yer almasını, olaya dava açılmamasına gerekçe olarak kullanıyor. Savcının bu tutumu operasyanda görev alan polislere ölüme sebebiyet vermekten dava açılmasını önü kesilmek mi isteniyor sorusunu akla getirdi. Çolakkadı'nın, Haydar Bozkurt'un polisin müdahaleyi başlatmasının ardından kendisini yakarak polise doğru koşmasını "Bu da ölen kişilerin kendi kendilerini ateşe verdiklerinin bir kanıtı olmaktadır" şeklinde yorumlaması avukatların tepkisine neden oldu. Avukatlar, savcının Adli Tıp raporlanıdaki yanık sonucu ölüm teşhisini "kendilerini yaktılar" şeklinde yorumlamak yerine, dava dosyasına tanık ifadelerini de ekleyerek, olayın nasıl gerçekleştiğinin yorumunu Adli Tıp kurumuna bırakması gerektiğini belirttiler.
Sanıkları dava açılmalı Sanık Avukatı Özgür Gider, olayda ya polislere ya da Çolakkadı tarafından haklarında dava açılan 19 kişiye ölüme sebebiyet vermekten dava açması gerektiğini söyledi. Savcının her ikisini yapmaktan da kaçınarak, "Kendilerini yaktılar diyerek" olayın üzerinin örtülmesine neden olduğunu ifade eden Gider, bunu devletin ölümler üzerindeki rolünün gizleme çabasının ürünü olarak değerlendirdi. Savcının, sanıklara ölüme sebebiyet vermekten kaçınmasını, "Onu göze almadı. Ölümlerin nasıl gerçekleştiği yönündeki tartışmaların önünü kesmek istedi. O yüzden de onlara dava açmadı" şeklinde yorumladı. Oysa, 19 Aralık 2000 tarihinde "Hayata dönüş" adı altında cezaevine operasyon düzenlenmesi üzerine Çanakkele Cezaevi'nde bulunan Fiden Kalşen kendini yakması sonrasında cezaevinde bulunan 154 kişiye Kalşen'i ölümüne teşfik etmekten dava açılmıştı. Davanın açılmasının zaten kasti bir şekilde uzatıldığını dile getiren Gider, "Dava otopsi raporları gelmediği gerekçesiyle açılmıyordu. Oysa otopsi raporlarının DGM'ye teslim tarihine bakıldığında bu teslim edilme tarihinin 24 Aralık 2001 olduğu görülüyor" dedi. Otopsi raporları incelendiğinde hayatını yitirenlerin daha çok baş ve boyun kısmında ciddi yanıkların olduğunun görüldüğünü söyleyen Gider, ölüm orucu yapanlar müdahale halinde kendilerini yakacaklarını açıklamıştı. Oysa ölenlerden sadece Arzu Güler ölüm orucuydaydı. Diğerleri refakatçiydi. Refakatçiler kendilerini yakacaklarını söylememişti" dedi. src=/resim/b1.gif width=5>



Vali bildiğini okuyor Şerif Karataş Tunceli'de ahlaki çöküntü ve çeteleşmeyle ilgili tartışmalar sürüyor. Tunceli'de yaşanan ahlaki ve kültürel yozlaşma karşı bir araya gelen siyasi partiler, sendikalar ve kitle örgütleri temsilcileri yaşanan sorunları tartışmak üzere önceki gün toplantı düzenledi. Toplantıya İstanbul Valisi Mustafa Erkal, Tunceli Jandarma Bölge Komutanı Tümgeneral Şakir Altıntaş ve İl Emniyet Müdürü Sinan Salman da katıldı. Erkal ve Salman'ın konuşmalarında sorunları "ideolojik bağımlılığa" indirgerken, kurum temsilcileri bölgede yaşanan OHAL, köye geri dönüşler ve işsizlik sorunlarına değinerek çözüm önerileri sundular.
Toplantı tartışması Tunceli Valisi Mustafa Erkal konuşmasına toplantıyı kendilerinin yaptığını iddia ederek başladı. Yaşanan olayların kimileri tarafından istismar edildiğini öne süren Erkal, vatandaşlarla güvenlik güçlerinin kucaklaşmasını istemeyenlerin olduğunu iddia etti. Tunceli Emniyet Müdürü Sinan Salman ise "ideolojik bağımlılık hastalığı"na yakalananların balici gençlerden daha tehlikeli olduğunu ileri sürerek asıl "ideolojik saplantısı" olanlarla mücadele edilmesi gerektiğini söyledi. Salman'ın bu sözleri tepkiyle karşılandı. HADEP İl Başkanı Alican Ünlü de konuşmasına toplantının Valilik tarafından değil, sendikalar, kitle örgütleri ve siyasi partilerin aralarında bulunduğu kurumlar tarafından yapıldığını hatırlatarak başladı. Tunceli'deki barlarda çalışan kadın garsonlara değil, Tunceli'de ve genelinde Türkiye'de yaşanan yozlaşmaya tepki gösterdiklerini vurgulayan Ünlü, Erkal ve Salman'ın konuşmalarını da talihsizlik olarak değerlendirdi.
OHAL kaldırılmalı Tunceli Barosu Başkanı Hüseyin Aygün ise Vali ve Emniyet Müdürü'nün Tunceli'de ahlaki çöküntüye ve çeteleşmeye karşı yapılan basın açıklamasını "yasadışı örgütlerin provokasyonu" şeklinde değerlendirmesini eleştirerek, açıklamanın izinli yapıldığına ve hükümet ortağı partilerin de basın açıklamasına katıldığına dikkat çekti. Basının olayları magazinleştirerek vermesine de tepki gösteren Aygün, Tunceli'de köylerin boşaltıldığını, köylerini terk eden insanların mağdur durumda olduklarını ve köye dönüş için 15 bin başvuru bulunduğunu hatırlattı. Aygün, OHAL'in kaldırılmasını ve köye dönüşlerin sağlanmasını istedi.
Tunceli'nin kaderi değil Tunceli'de bugüne kadar 17 kamu emekçisinin sürgün edildiğini belirten ÖDP İl Başkanı Yusuf Cengiz de sürgünlerin durdurulmasını istedi. Yozgat'a sürgün edilen Yapı Yol-Sen üyesi Metin Turan da Tunceli'nin kaderi gibi gösterilen politikalara karşı demokrasi mücadelelerini sürdüreceklerini vurguladı. Tunceli Sendikalar Platformu'nun 1996 yılında Tunceli'de yaşanan sorunlara ilişkin bir rapor hazırladığını belirten Turan, raporun Cumhurbaşkanı da dahil olmak üzere tüm yetkililere gönderildiğini ancak raporun dikkate almadığını anlattı. Turan, raporda bahsettikleri eğitim, sağlık, köye dönüşler, OHAL ve işsizlik gibi sorunların hâlâ devam ettiğini söyledi.
Evrensel'i Takip Et