26 Mayıs 2000 21:00

Haliç'te yüzmek hayal

Haliç'te yüzmek hayal
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna'nın "2 yıl sonra Haliç'te yüzülebilecek" şeklindeki sözleri, uzmanlar tarafından gerçekçi bulunmadı.
Konuya ilişkin soruları yanıtlayan Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk, 2002 yılında Haliç'te yüzülmesinin mümkün olmadığını söyledi. Prof. Dr. Öztürk, şöyle konuştu:
Popülist politika
"Tamamen popülizm, popülist politika yapıyor. Hiçbir şekilde mümkün değil. Bunun iki temel nedeni var. Birincisi; bizim yaptığımız çalışmalar, Haliç'teki yaşama ilişkin tüm parametrelerin zayıfladığını gösteriyor. Haliç, bugün tamamen yaşamın olmadığı bir sistem halindedir. Yaptığımız ölçümler Haliç'te biyolojik yaşamın tamamen sınırlandığını ve sıfırlandığını gösteriyor. İkinci neden; Marmara Denizi ve boğazlardaki genel, bakteriyel kirlenme seviyesinin artışı varken, -böyle büyük bir su kütlesinde, Haliç gibi küçük ve sınırlı bir alanda, daha kolektör kuşatma işlemleri bile tamamen bitmemiş bir alanda, o kadar yatırıma rağmen- Haliç'in kurtulduğunu veya kurtarıldığını söylemek, popülizmden başka bir şey değil. Bunların bilimsel bir değeri yok. 2 yıl sonra belki bunlar Haliç'te denize girerler, ancak kirli denize girerler."
Trilyonlar boşa harcanıyor
Haliç'in kurtarılması ve temizlenmesi amacıyla harcanan büyük paraların da ayrı bir tartışma konusu olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Öztürk, Haliç gibi kangren olmuş bir sorunun çözümünün de 2-3 veya 5 yılla sınırlandırılmasını çok yanlış bulduğunu bildirdi. Prof. Dr. Öztürk, şunları kaydetti: "İstanbul Boğazı'nın her tarafında kanalizasyon akıyor. İstanbul Boğazı'nda bile mayıs ayından sonra başlayacaksınız (Denize girmek yasaktır) demeye, tüm plajlarda, bütün her yerde. Ve bütün bunların yanında siz Haliç gibi kapalı, küçücük, her tarafı sanayi tesisleriyle dolu, arıtma sistemleri bitmemiş bir alanda yüzmeye çıkacaksınız, (yüzülebilecek) diyeceksiniz. Bu açıklamayı çok talihsiz buluyorum."
Mühendislerin görüşü
Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Meltem Bilgiç de, "İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'nın (2 yıl sonra Haliç'te yüzülecek) demesi çok garibime gitti. Boğaz'da bile yüzülemezken, Haliç'te nasıl yüzülebilir?" dedi. Ana kolektör hattı tamamlanmadan 13 ayrı noktadan denize, Haliç'e deşarj olduğuna dikkat çeken Bilgiç, "Bu kolektör hattı tamamlanmadan dip çamurları taş ocaklarına basıldı. Orada mermer işleme yerleri var. Mermer işleme yerlerinin dinlendirme havuzlarından derelere yüksek miktarda atık deşarjı var. Bunlar için önlem alınmadan Haliç çamuru çekilmeye başlandı. Önceden yapılması gereken çalışmalar sonradan yapılıyor" eleştirisinde bulundu.
En az 10 yıl sürer
İstanbul Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Cumali Kınacı da konuyla ilgili olarak şu görüşleri dile getirdi:
"Dileriz söyledikleri gibi olur, ama çok zor. Birincisi, daha hâlâ Kağıthane'deki Kağıthane Deresi'nden endüstriyel, kirli atıksular doğrudan Haliç'e giriyor. İkincisi, tarama yapıldıktan sonra doğal dengenin oluşması için uzun bir zaman gerekiyor. Öyle hemen 1-2 yılda olacak şey değil. Oradaki doğal dengenin oluşması en az 10 yıl sürer." src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Kaplan Cam işçisine kitlesel destek
Kristal-İş Sendikası'nda örgütlendikleri için Kıraç'ta kurulu bulunan Kaplan Cam Sanayii ve Ticaret AŞ'den atılan 55 işçinin işe alınmaları için fabrika önünde dün kitlesel bir basın açıklaması yapıldı. 120 işçinin çalıştığı fabrika önünde yapılan eyleme işten atılanlarla birlikte tüm fabrika işçileri, Kristal-İş Genel Merkez, Topkapı, Paşabahçe, Düzce ve Lüleburgaz şubeleri yöneticileri, Türk-İş 1. Bölge Başkanı Faruk Büyükkucak ile Türk-İş'e bağlı birçok sendikanın yönetici ve üyeleri katıldı. Eylemde işçiler, "Ya hep beraber ya hiçbirimiz, ölmek var, dönmek yok", "Sendika hakkımız söke söke alırız", "Yaşasın sınıf mücadelesi", "Yaşasın sınıf dayanışması", "Kaplan işçisi yalnız değildir" sloganlarını attılar. Burada bir basın açıklaması yapan Kristal-İş Genel Başkanı Mustafa Bağçeci, atılan işçilerin geri alınmasını istedi. Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde de belirtilen çalışma ve sendikalaşma hakkının işverenler tarafından yok edildiğine dikkat çeken Bağçeci, "İşverenlerin çalışanlara yönelik bu vahşi saldırısı, Türkiye'de IMF'nin direktifleriyle uygulanan ekonomik ve sosyal politikaların bir sonucudur" dedi.
Örgütlenmek şart
2000 yılı özelleştirme programına da değinen Bağçeci, programda belirtilen hedeflerin çalışanlara yönelik yeni saldırıların arifesinde olunduğunu gösterdiğini açıkladı. İktidarın tamamen örgütsüz ve sendikasız bir toplum istediğini kaydeden Bağçeci, "Bunun neticesinde insanca olmayan, çalışma ve yaşama ortamı yaratmak istemektedirler. Çalışanların sahip oldukları kazanımları korumalarının da geliştirmelerinin de, insanca çalışma ve yaşama koşullarına kavuşmalarının da yolu sendikalaşmaktan geçmektedir. Bunun için Kaplan Cam'da sendikalaşmaktan, örgütlenmekten başka yol yoktur" dedi.