11 Şubat 2000 22:00
Fabrikadaki Evrensel
Fabrikadaki Evrensel
Kartal'dan bir metal işçisi
Tek tek servisler fabrika kapısına yanaşıyor. Bir önceki günün verdiği yorgunlukla bazı arkadaşlar kahvaltı için gelen simitçinin etrafına üşüşüyor. Kimisi sendika odasına yöneliyor, kimisi soyunma odasına. Üretime artık dakikalar var. Üstünü değiştiren işçiler hızlı adımlarla kısımlarına giderken, şakalaşmalar, sohbet, hal hatır sormalar siren sesine kadar sürüyor. Sonra imalatta, bakımda, montajda işbaşı başlıyor. Bu yıllardır böyle...
Yıl 1996. Sürekli olmasa da, günlük işçi basını Evrensel vardiyalarda okunmaya, tartışmalarda yer almaya başlıyor. Kalite çemberleri tartışılıyor, gazete üzerinden. İşçiler önce önemsemiyor, algılamakta zorlanıyor. Ta ki tek tezgâh yerine iki üç tezgâhta birden çalıştırılmaya başlayıncaya dek. Sonra bir işçi şöyle diyor: "Bir yıl önce arkadaşlarımızın getirdiği bir gazete de (Evrensel) bunları söylemişti de inanmamıştık. Çok haklı olduğunu ancak şimdi anladık." Diğer işçiler sanki suçlularmış gibi, sıkıntılı bir şekilde tezgâhlarına gidiyor.
Yıl 1997. İmalatta tezgâhların birleşmesi devam ediyor. 44 derece sıcaklıkta dökümde çalışan işçinin sırtına yüklenen yük, artık taşınmaz hale geliyor. Yetmiyor, daha çok, daha çok üretim. "Düşünün, geliştirin makinaları, arkadaşlar bu fabrika hepimizin" diyorlar.
Yıl 1998. Dayanılacak gibi değil. İşçiler, "Geliştirmelere katıldık da ne oldu? Çalışan biz yiyenler başkası. Hani fabrika bizimdi? Hani her şey değişecekti? İş güvencesi olacaktı" diyorlar. Ve 20 işçi atılıyor. Kriz gerekçesiyle...
Çalışma koşulları her geçen gün daha da ağırlaşırken 1999 sonlarına doğru bir parti fabrikamıza bülten dağıtıyor. İşçileri mezarda emekliliğe karşı mücadeleye davet ediyor. İşçiler merakla okuyor bildiriyi. Başka bir sabah bir bildiri daha. Özelleştirmeye karşı direnen Sümerbank işçilerinin mücadelesini desteklemeye çağırıyor. Bildiriyi okurken bir işçi arkadaş bana "Sizin partinin bildirisi" diyor ve tartışmaya başlıyoruz. Son sözü, "Bu parti sadece senin değil, benim de partim" oluyor. Ev toplantılarımız için 16 Ocak tarihi belirleniyor: İtiraz ediyorum. "Neden" diyor, işçi arkadaşlar. Emeğin Partisi Kartal İlçe Örgütü'nün kongresi olduğunu söylüyor ve davet ediyorum. Geldiler. Ertesi gün fabrikada kongre konuşuluyor. İşçiler kendi aralarında partiyi tartışıyorlar. Gece vardiyasında çalışan işçiler gelir gelmez, "Gazete geldi mi? Nerede?" diyerek tezgâhın üzerindeki gazeteyi alıp okumaya başlıyor. Ertesi gün diğer işçilerle ülkenin sorunlarını tartışıyorlar. Partileri, özelleştirmeyi, esnek çalışmayı, taşeronlaştırmayı, sendikayı tartışıyorlar. Gazetemizi devamlı okumak için karar alıyorlar ve okudukça daha da yaklaşıyorlar partimize ve 'bizim partimiz' diyorlar.
Son söz;
Fabrikamızda parti faaliyeti yürütmeye başladığımız süreçten bu yana yaşanan gelişmeler, yöntem ve tarzda sınıfa itici gelmeyen yolun denenmesi durumunda kazanılmayacak fabrikanın olmadığını gösteriyor. Sınıfın ana kitlesi ile partiyi birbirine bağlamanın yolu gazetemizi eylemin merkezine koyan çalışma gerektiriyor. Gazete dinamomuzdur bizim; makinanın ayrı düzeneklerini tek bir ritm halinde harakete geçiren bir dinamo. Çoğaldıkça dinamolar tüm düzenekler aynı ritmi yakalayacak.
Birlik, mücadele, dayanışma!
Kartal'dan bir metal işçisi
Tek tek servisler fabrika kapısına yanaşıyor. Bir önceki günün verdiği yorgunlukla bazı arkadaşlar kahvaltı için gelen simitçinin etrafına üşüşüyor. Kimisi sendika odasına yöneliyor, kimisi soyunma odasına. Üretime artık dakikalar var. Üstünü değiştiren işçiler hızlı adımlarla kısımlarına giderken, şakalaşmalar, sohbet, hal hatır sormalar siren sesine kadar sürüyor. Sonra imalatta, bakımda, montajda işbaşı başlıyor. Bu yıllardır böyle...
Yıl 1996. Sürekli olmasa da, günlük işçi basını Evrensel vardiyalarda okunmaya, tartışmalarda yer almaya başlıyor. Kalite çemberleri tartışılıyor, gazete üzerinden. İşçiler önce önemsemiyor, algılamakta zorlanıyor. Ta ki tek tezgâh yerine iki üç tezgâhta birden çalıştırılmaya başlayıncaya dek. Sonra bir işçi şöyle diyor: "Bir yıl önce arkadaşlarımızın getirdiği bir gazete de (Evrensel) bunları söylemişti de inanmamıştık. Çok haklı olduğunu ancak şimdi anladık." Diğer işçiler sanki suçlularmış gibi, sıkıntılı bir şekilde tezgâhlarına gidiyor.
Yıl 1997. İmalatta tezgâhların birleşmesi devam ediyor. 44 derece sıcaklıkta dökümde çalışan işçinin sırtına yüklenen yük, artık taşınmaz hale geliyor. Yetmiyor, daha çok, daha çok üretim. "Düşünün, geliştirin makinaları, arkadaşlar bu fabrika hepimizin" diyorlar.
Yıl 1998. Dayanılacak gibi değil. İşçiler, "Geliştirmelere katıldık da ne oldu? Çalışan biz yiyenler başkası. Hani fabrika bizimdi? Hani her şey değişecekti? İş güvencesi olacaktı" diyorlar. Ve 20 işçi atılıyor. Kriz gerekçesiyle...
Çalışma koşulları her geçen gün daha da ağırlaşırken 1999 sonlarına doğru bir parti fabrikamıza bülten dağıtıyor. İşçileri mezarda emekliliğe karşı mücadeleye davet ediyor. İşçiler merakla okuyor bildiriyi. Başka bir sabah bir bildiri daha. Özelleştirmeye karşı direnen Sümerbank işçilerinin mücadelesini desteklemeye çağırıyor. Bildiriyi okurken bir işçi arkadaş bana "Sizin partinin bildirisi" diyor ve tartışmaya başlıyoruz. Son sözü, "Bu parti sadece senin değil, benim de partim" oluyor. Ev toplantılarımız için 16 Ocak tarihi belirleniyor: İtiraz ediyorum. "Neden" diyor, işçi arkadaşlar. Emeğin Partisi Kartal İlçe Örgütü'nün kongresi olduğunu söylüyor ve davet ediyorum. Geldiler. Ertesi gün fabrikada kongre konuşuluyor. İşçiler kendi aralarında partiyi tartışıyorlar. Gece vardiyasında çalışan işçiler gelir gelmez, "Gazete geldi mi? Nerede?" diyerek tezgâhın üzerindeki gazeteyi alıp okumaya başlıyor. Ertesi gün diğer işçilerle ülkenin sorunlarını tartışıyorlar. Partileri, özelleştirmeyi, esnek çalışmayı, taşeronlaştırmayı, sendikayı tartışıyorlar. Gazetemizi devamlı okumak için karar alıyorlar ve okudukça daha da yaklaşıyorlar partimize ve 'bizim partimiz' diyorlar.
Son söz;
Fabrikamızda parti faaliyeti yürütmeye başladığımız süreçten bu yana yaşanan gelişmeler, yöntem ve tarzda sınıfa itici gelmeyen yolun denenmesi durumunda kazanılmayacak fabrikanın olmadığını gösteriyor. Sınıfın ana kitlesi ile partiyi birbirine bağlamanın yolu gazetemizi eylemin merkezine koyan çalışma gerektiriyor. Gazete dinamomuzdur bizim; makinanın ayrı düzeneklerini tek bir ritm halinde harakete geçiren bir dinamo. Çoğaldıkça dinamolar tüm düzenekler aynı ritmi yakalayacak.
Birlik, mücadele, dayanışma!
Evrensel'i Takip Et