05 Ocak 2000 22:00

Müzik tartışmaları ve eğitimi

Müziğimizin gelişim evresi incelenmeye değerdir. Ve incelendiğinde görülecektir ki Osmanlı'dan bu yana bu alanda nice araştırmalar hasıraltı edilmiştir.

Paylaş
Müzik tartışmaları ve eğitimi
Sami Güvercin
Ülkemizdeki müzikal boyut bugün için usta-çırak ilişkisini aşamamıştır. Aslında dünyanın her yerinde bu ilişki biçimi devam etmektedir. Ama bir farkla, müzikal yapının standartları belirlenmiş, yani eğitim metotları oluşturulmuş olarak. Bizde ise hâlâ bahsettiğimiz ilişki biçiminin devam ediyor oluşu gerekli standardizenin halihazırda yapılmamış oluşuyla ilintilir. Tarihsel olarak müzik tarihimizi incelediğimizde geleneksel sanat müziğinin birey ve kurumlar bazında tek tek halk müziğinden alabildiğine uzak durmayı yeğlemesinde bu sorunun kökünü bulabiliriz.
Halk müziği üzerine ne yazık ki bugün itinalı ve bilimsel verileri gözönünde tutan araştırmalar azınlıktadır ve silinip gölgede bırakılmak istenmektedir. Halk müziği üzerinde kapitalizmin kültür bekçilerinin oynadığı bu oyun görülebilirken, bu müziğe gönül veren insanların geçmişin tartışmalarını sonuca bağlayamamaları da dikkate değerdir doğrusu.
'Ayak' terimi
Bahsini ettiğimiz tartışma veya sonuçlanmamış tanımlama ayak terimi üzerinedir. Halk müziğinde 'ayak' denildiğinde karşımıza dört tanım çıkmaktadır. Bu tanımlamalardan hangisinin doğru olduğu veya bu dört tanımlamanın neden ortaklaştırılamadığı adeta bir bilmece gibi önümüzde durmaktadır. Bu tanımın standardize edilip tek tanıma indirgenmesi o kadar da zor bir iş değildir.
Oysa geleneksel sanat müziğinde ayak tanımına karşılığı olarak sunulan makam tanımlaması her eğitim kurumunda ve ilgili yerde içeriğiyle teklik arz etmektedir. Yani makamın bir beste yapılırken nasıl kullanılacağı ve ne tür arızalar alacağı önceden belirlenmiştir. Bu kurallar dışında davranmak sanat müziğinin beste tanımlamasını içermeyeceğinden besteciler bu kurallar dizisini dikkate almakla yükümlüdür.
'Ayak' tanımında uzlaşmak
Müziğimizdeki tartışma da tam burada başlamaktadır. Geleneksel sanat müzikçilerin iddiası odur ki, makam terimi ayak terimi yerine halk müziğinde de kullanılabilir. Bu bakış açısı yukarıda anlattıklarımız ışığında size mantıklı gelebilir. Daha da ötesinde geleneksel sanat müzikçilerinin önerisine evet de diyebilirsiniz. Ama sorun göründüğü kadar basit ve bir anda çözülecek denli algılanmamalıdır. Çünkü dediğimiz gibi öncelikle geleneksel halk müzikçilerinin bu ayak tanımlamasında bir uzlayışa varması gerekir. Sonrasında da bu öneriye karşı duruşun haklı gerçekleri sıralanmalıdır. Geleneksel sanat müzikçiler bu ayak tanımının çeşitliliğini bildikleri için bir anlamda kurnazlıkla sanat müziğinin makam anlayışını alternatif olarak ortaya sürmektedirler.
Öncelikle halk müziğinde ayak tanımlamasına sanat müziğindeki gibi bir kalıplaşmış bağlılık yoktur. Yani besteden önce uyulması gereken bir zorunluluk değildir. Türkü açılışı yapan 'ayak'la bitmeyebilir. Bu, halk müziğinin olumlu yönlerinden biridir. Ayrıca 'ayak'la birebir aynı arızaları alan ve bazende aynı durak ve ve güçlüsündeki notada duran makamlar ne kadar bir benzerlik içerse de kullanıma girdiğinde tınısal farklılığın dinleyiciye açıkça belli eder. Çünkü halk müziğinde notaların durgun ve tekdüze kullanımı yoktur. Bu konudaki karşılaştırmaya garip ayağı ve hicaz makamında denerseniz veya bu iki ayak ve makamda türkü ve şarkı dinlerseniz açıkça göreceksiniz.
Tavır kullanımları
Bu konuda yukardaki söylediklerimize ek olarak bir başka öne çıkan önemli ayraç da halk müziği sazlarındaki "tavır" kullanımlarıdır. Konunun daha iyi anlaşılması açısından piyasada kimi yerlerde satılan 'ut'la bestelenmiş zeybekleri örnek olarak gösterebiliriz. Geleneksel sanat müzikçilerin kimi araştırmacılarının iddiası o dur ki, utla zeybek bestelemek olasıdır. İlk bakışta halk müziğinin bir formu olan zeybeğin geleneksel sanat müziği içerisinde bir düzenlemeyle olumlu bir evrilmede bulunduğunu sanabilirsiniz. Oysa bu tür denemeler zeybek formunun temel özelliklerinden olan tavrı ortadan kaldırmaktadır.
Tüm bu tartışmaların bir sonuca bağlanamamasında eğitim alanındaki usta-çırak ilişkisinin devamı yatmaktadır. Yani müzik eğitimi üzerine köklü bir çözüm getirelemeyişi sorunun merkezinde durmaktadır. Örneğin konservatuvarlarda eğitim gören kişiler müziğin temel yazımı olan nota eğitimini batı müziğine dayanarak almaktadırlar. Bu da öğrencilerin konservatuvarlarda hedeflenen temel Türk müziği ağız yapısını bozucu bir karakterdir. Bu bahsettiğimiz ağız yapısının hiç bozulmamasından yana değiliz. Elbette ki gerici yönleri bir bir ayıklanmalı, ama bu ayıklamayı batı müziği normlarına göre yapacak olursak halk müziğini ve sanat müziğini kuşa döndürmüş oluruz. Bu da yıllardır yapılan yanlışa bizim de düşmemiz anlamına gelir.
Yukarda bahsettiğimiz eğitimden geçerek mezun olan çoğu öğrenci eğitim kurumlarında eğitmen olarak görev almaktadırlar. Sorunlar yumağı burda da kendisini göstermektedir. Yıllarca halk müziği ve sanat müziği üzerinden eğitim almış kişiler, bu müzik türlerinin sazlarını öğrenmiş kişiler maalesef eğitim kurumlarında bu emeklerinin bir hiç olduğunu görmektedirler. Çünkü eğitim sistemimizde halen batı müziği temelli ve saz olarak da blok flüte dayanan bir çizgi sürdürülmektedir. Dolayısıyla eğitmen ve öğrenci arasındaki kargaşa buralara kadar inmektedir. Ve ders bir angarya olarak öğrenciler tarafından algılanmaktan öteye bir türlü geçememektedir.
Bitirirken, müziğimizin gelişim evresi incelenmeye değerdir. Ve incelendiğinde görülecektir ki Osmanlı'dan bu yana bu alanda nice araştırmalar hasıraltı edilmiştir. Bugün dar çevrelerde tartışılan geleneksel sanat müziği mi, yoksa halk müziği mi daha verimlidir anlayışları bizi de yakından ilgilendirmektedir. Çünkü nihayetinde oraya buraya lastik gibi çekilen ve içeriği boşaltılan bizim, yani işçi ve emekçilerin kültür hazinesidir. src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


'Önce İnsan'da askeri öğrenci protestosu
Ankara Devlet Tiyatrosu'nun Osmanlı Devleti'nin 700'üncü yılı dolayısıyla geçtiğimiz ay sahnelemeye başladığı "Önce İnsan" oyununun önceki günkü gösterimini topluca izleyen astsubay okulu öğrencileri protesto edildi.
Yeni düzenlemeyle 20.00'de başlaması gereken oyun, Jandarma Astsubay Okulu'ndan gelen 200'ü aşkın öğrencinin, okullarından toplu olarak geç gelmeleri nedeniyle geç başlatıldı.
Büyük Tiyatro'da gerçekleşen olayla ilgili olarak tiyatro yetkilileri izleyicilere açıklama yapmazken, oyuncuların da olaya tepki göstermedikleri görüldü.
Gecikmenin üzerine öğrencilerin rahat hareketleri ve görevlilerin, "Bulduğunuz yerlere oturun" uyarılarına uymayarak numaralı yerlerini aramaları eklenince salonun geri kalanını tamamen dolduran "sivil" izleyiciler tepkilerini ortaya koydu. Seyirciler oyunun 20 dakika geç başlatılmasını alkışlarla protesto etti. Kimi izleyicilerin birbirlerine İsmet İnönü'nün başbakanlığı döneminde birkaç dakika geç kaldığı bir oyuna girmeyerek arayı beklediğini hatırlattıkları görüldü.
'İnsan mı, devlet mi?'
"Önce İnsan" oyunu, birinci Meşrutiyet'in ilanını öncesi ve sonrası gelişmeleriyle birlikte ele alıyor ve Meşrutiyet'in hazırlayıcısı Mithat Paşa ile Padişah Abdülhamid kişilikleri üzerinden "Önce insan mı, yoksa devlet mi" tartışması yapıyor.
ÖNCEKİ HABER

Ziraat Bankası'nda özelleştirme hazırlığı

SONRAKİ HABER

'Tanık' Çakıcı sorgulandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...