Günter Grass sorup yanıtlıyor: Edebiyat neye yarar?
Günter Grass öldü. Yaşar Kemal için yazdığı baş sağlığı yazısının üstünden üç ay bile geçmemişti. Grass iyimser bir yazar sayılmazdı. Bunda belki de çocukluktan tam çıkamadan orduya gönüllü katılışının payı vardır.

Sennur SEZER
Günter Grass öldü. Yaşar Kemal için yazdığı baş sağlığı yazısının üstünden üç ay bile geçmemişti.
Grass iyimser bir yazar sayılmazdı. Bunda belki de çocukluktan tam çıkamadan orduya gönüllü katılışının payı vardır. (Bu gönüllü askerliği iyi kavramak için Erich Maria Remarque’ın Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok’unu okumak gerekir.)
Dünyanın koşar adım yaklaştığı durum onun bir söyleşisinde çok canlı çizilir:
‘‘Parlamento artık kararlarına egemen değil; herhangi bir demokratik denetime tabii olmayan güçlü baskı gruplarına -bankalar ve çokuluslu şirketler- bağımlı. Demokrasi, küresel olarak yüzen gezen sermayenin emrinde bir piyon haline gelmiş durumda. Zengin ile fakir arasındaki uçurumun büyümesinin nedenleri ile ilgili sorular, kıskançlık siyaseti olarak adlandırılıp bir kenara atılıyor. Adalet arzusu ile ütopya denilerek dalga geçiliyor. Dayanışma kavramı sözlüklerin yabancı kelimeler bölümüne gönderilmiş bulunuyor’’.
İlk romanı Die Blechtrommel (Teneke Trampet)’te (1959) büyüklerin yozlaşmış dünyasına katılmamak için büyümemekte direnen bir çocuğun (Oskar Matzerath) öyküsünü anlatır… Cüce kalan bu çocuğun şehri Günter Grass’ın doğduğu şehirdir: Danzig ya da bugün Polonya sınırları içindeki Gdansk. Teneke Trampet eleştirmenlerce, okunurken özel bir dikkat isteyen kitaplar arasında anılmıştı. Bir Alman’ın Almanya’yı hoyratça eleştirisinin apaçık dışavurumu sayılabilecek bu romanı yine Danzig’de geçen Katz und Maus (1961; Kedi ile Fare) ve Hundejahre (1963; Köpek Yılları) izledi.
Grass’ın yaşam öyküsü kabaca şöyle özetlenebilir: 16 yaşında askere alındı, savaşta yaralanarak tutsak düştü nisanda yaralanıncaya kadar tank topçusu olarak savaşmıştır. Marienbad’da yakalanarak bir Amerikan savaş esirleri kampına gönderildi. Danzig’de Sovyet Ordusu tarafından esir edilince Batı Almanya’ya sığındı. Düsseldorf ve Berlin Güzel Sanatlar Akademilerinin heykel bölümlerinde okudu. Geçimini sağlamak için karaborsacılık yaptı, mezar taşı imalathanesinde çalıştı, bir ara da caz davulcusuydu. 1956’da Paris’e gitti ve orada yazdığı Teneke Trampet ile üne kavuştu. Grass Batı Berlin’de Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SDP) çevresinde faaliyet göstermiş, pek çok önemli sorunda kamuoyu önünde açık tavır almıştır. 1999 yılında Nobel Edebiyat Ödülü aldı.
2006 yılında yayımlanan otobiyografisinde savaşta görev aldığı birliğin Waffen-SS olduğundan söz etmesi Almanya’da olduğu kadar yurt dışında da büyük tepkilere yol açtı. Yıllarca Almanya’nın Nazi geçmişiyle hesaplaşmasını savunan ünlü yazar, bir anda “ikiyüzlü” olmakla suçlanmaya başladı. Bir gazeteci (H.M. Broder Weltwoche, Zürih) onun durumunu şöyle alaya aldı:
“2006’nin sivil Alman toplumu, 80 yaşına basmak üzere olan büyükannenin genç kızlık döneminde genelevde çalıştığını öğrenen bir aile gibi tepki gösteriyor: Büyükanneyi evden kovamazsın, ama evde de görmek istemezsin.”
“Yaşıtım olan çok sayıda Alman genci de aynı yoldan geçti” diyen Grass’ın esir kampında birlikte olduğu 17 yaşındakilerden biri de Joseph Ratzinger ya da bildiğiniz adla Papa Benedict.
Günter Grass, barış konusunda da, edebiyatın barışa etkisi konusunda da kötümserdi: “Edebiyat neye yarar eğer geleceğimiz önceden bilinen bir felaket olursa, ne anlatılabilir eğer her gün çeşitli örneklerle bize insan gücünün tahribatının ayni zamanda kendi kendini yok ettiği bilindiği halde ayni şeylere devam ediliyorsa. Auschwitz’den sonra sürekliliğini koruyan en büyük toplu intihar, nükleer tehdittir”.
Yaşar Kemal için yazdığı yazıda küresel bir barış çağrısı yapmayı da borç bilmişti: “Şimdi, bu büyük yazara teşekkür borcumuzu ödeme sırası bizde: (…) Benim övgüsünü yaptığım türden bir edebiyat, eğer bir çeşit yol göstericilik yapabiliyorsa, o zaman bugün burada toplanmış olan bütün yazarlar, yayıncılar, kitapçılar; kısaca politik sorumluluğunun bilincinde olan tüm insanlar, Yaşar Kemal’ın seslenişine uymaya, onu daha da ileriye taşımaya ve onunla birlikte evrensel insan haklarının geçerli kılınması için, silahların iktidarının sona ermesi için, en ücra köylere kadar barışın egemen olması için mücadele vermeye çağrılıdırlar.”
Barış yanlısı bir yazarın ölümü hep edebiyatın ölümü gibi gelir bana
Evrensel'i Takip Et