26 Mart 2015 01:51

ABD’de polis işgali

Her şeyin adını doğru koymak gerek. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki polis cinayetlerinin edepsiz düzeni, polisten işgalci bir ordu diye söz etmenin uygun olduğu noktaya geldi.

ABD’de polis işgali

Joseph KISHORE

Her şeyin adını doğru koymak gerek. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki polis cinayetlerinin edepsiz düzeni, polisten işgalci bir ordu diye söz etmenin uygun olduğu noktaya geldi. Ordunun günlük şiddeti ve vahşetinin en iyi tanımı da, ülkenin yoksul ve emekçi halkına karşı açılmış bir savaş olabilir.  

Neredeyse her gün yeni zulümler getiriyor. Ölü sayısı hiç durmadan artıyor, ülkenin çoğunun günlük gerçeği olan taciz ve dayak bunun zemini. Hükümet polis cinayetlerinin rakamlarını yayımlamıyor ama haberlerden derlenen istatistiklere göre ABD’de her yıl polis şiddetinin bir sonucu olarak yaklaşık 1000 kişi hayatını kaybediyor. Bu, günde ortalama 3 ölüm demek.

POLİS ŞİDDETİNİN AKILLARA ZARAR SEVİYESİ

ABD’deki polis şiddetinin akıllara zarar seviyesi öteki belli başlı sanayileşmiş ülkelerin çok ilerisinde. Almanya’da 2013 ve 2014’te toplam 8 polis cinayeti olmuş. Kanada’da her yıl yaklaşık bir düzine kadar kişi polis tarafından öldürülüyor.
Geçen yıl, Pasco, Washington’da (nüfusu 68 bin) polis tarafından öldürülenlerin sayısı, Büyük Britanya’da (nüfusu 64 milyon) son üç yılda polis tarafından öldürülenlerin sayısından fazlaydı.
Bu cinayetlerden bazıları videoya çekildi ve ulusal haber oldular. Onlardan daha fazlası zar zor haber yapıldı ya da hiç sözleri edilmedi.
Yerel basın haberlerini derleyen bir web sitesi “Katili polis” (Killed by Police), bu yılın ilk 70 gününde 212 polis cinayeti olduğunu bildirdi. Buna geçen çarşamba öldürülen en az yedi kişi dahil. Medyadan kısa bir tarif bile çok şey gösteriyor: “Kısa süren polis takibinin ardından ölümcül olarak yaralanan bir şüpheli... Araba durduktan sonra şerif yardımcısı silahını ateşledi. Şüphelinin öldüğü açıklandı...”
Yukarıdaki olay Irak ya da Afganistan’da da olabilirdi. Sivillere karşı böyle hunharlıklar Amerikan ordusunun işgal ettiği ülkelerde sıradan olaydır. Geçen 14 yılda sayısız habere konu oldu, Amerikan ordusu devriyelerinin, sürücüleri emirlere uymadı diye taradığı arabalar, Amerikan askerleri tarafından basılan, içindekiler dövülen, tutuklanan ya da vurulan evler...
Ordu gibi, polis de halkı düşman bir güç olarak görmeye eğitilir. Karşılaştıkları herkesin tam bir itaatle hareket etmesini bekler. İtaatsizliği dayakla, elektrik şokuyla, gözaltı ya da yargısız infazla cezalandırabilir.

YEREL POLİSİN PENTAGON’LA SIKI BAĞLARI

Yerel polisin üniformalı ordu ve Pentagon’la sıkı bağları vardır. Bunlardan Pentagon, Başkan Obama’nın tamamen onayladığı bir programla, milyarlarla dolar değerinde ağır silahı ve ordu sınıfı ekipmanı -Afganistan ve Irak’taki savaşlardan artan zırhlı araçlar, helikopterler ve otomatik silahlar da içinde- ülke genelindeki polis karakollarına aktardı.
Geçen hafta Naeschylus Vinzant’ın öldürüldüğü Aurora, Colorado’ya misal, 2006’dan beri 500 bin dolar değerinde askeri ekipman verilmiş, bir mayına dayanıklı araç (MRAP), kalkanlar ve düzinelerce otomatik tüfek içinde.
Derek Cruice’un vurulduğu Volusia County’ye, 1 milyon 251 bin dolar değerinde askeri ekipman verilmiş, çoğu otomatik tüfekler, 250 bin dolarlık bir personel taşıyıcı ve yaklaşık 700 bin dolarlık bir MRAP.
Ülke içindeki polis faaliyetinin geçen yarım yüzyıl boyunca askerileştirilmesini anlamak için, Amerikan toplumunun yapısındaki değişimlerin etki alanı geniş sonuçlarını incelemek gerek. Gayet baskın biçimde işçi sınıfına ve mücadelesine yönelmiş vaziyetteki polis şiddeti Amerika’da hayatın temel hususiyetlerinden biri epeydir. Polisin sistemli olarak askerileştirilmesi ise, 1960’lardan bu yana yaşanan dönüşümlerin yanı sıra ilerledi.
Ağır silahlı SWAT ekipleri ilk kez, ‘60’ların sonlarına doğru görüldü, dönemin kentli başkaldırı ve toplumsal alt üst oluşlarına karşı. O on yılın sonunda, egemen sınıf, 1930’ların Yeni Düzeni’nden beri takip ettiği sosyal reform politikasını reddeder oldu.
1970’lerin sonunda, siyasi egemenlerin işçi sınıfının işi, ücreti ve yaşam standartlarına başlattığı saldırı o günden bu yana sürdü. “Kanun ve düzen” siyaseti, devletin polis yetkilerinin hızla artmasının siyasi örtüsü oldu. Bunun içinde hapishane sisteminin alabildiğine genişlemesi ve polisin bir paramiliter güce dönüşümü de var.

WİLSON’UN AKLANMASI ULUSAL BİR GEREKLİLİK

Bu süreçler 11 Eylül’den beri “teröre karşı savaş” bayrağının altında yoğunlaştı. Polis devasa askeri istihbarat aygıtıyla daha doğrudan bütünleşti – FBI, CIA, NSA ve Pentagon. Yerel polis bugün milyon tane iplikle ulusal baskı ve denetim sistemine bağlıdır.
Obama idaresinin polisi savunan ısrarlı müdahalelerinin altında yatan bu. Bu müdahaleler içinde Obama’nın Michael Brown’u öldüren Ferguson Polisi Darren Wilson’un beraatini destekleyen açıklaması ve geçen haftaki “kolluk kuvvetlerinin ezici çoğunluğunun” işini “adilane ve kahramanca” yaptığı demeci de var.
Siyasi egemenler Wilson’un aklanmasına yerel bir mesele olarak değil, ulusal bir gereklilik olarak bakıyor. Polisi savunarak, suçları için hesap vermemelerini güvence altına alarak, Obama baskı aygıtının hayati bir parçasını onaylamış oluyor.
Polis “kahraman”lıkları halkın hizmetinde değil, kapitalist sistemin ve egemen kurumsal mali oligarşinin lehinedir. Toplumsal mücadele geliştikçe, polis, ordunun yurt dışında bilediği şiddet yöntemlerine daima ve doğrudan evde başvuruyor.
Polis şiddeti esasında bir ırkçılık meselesi değildir, Demokratik Parti yörüngesindeki çeşitli örgütlerin iddia ettiğinin aksine. Mevzubahis her vahşet eyleminde ırkçılık nasıl bir rol oynarsa oynasın, polis şiddeti kapitalist sınıfın çıkarları ile karşıtı işçi sınıfının çıkarları arasında uzlaşmaz çelişkide saklıdır. Toplumun temelde sınıflara bölünmüşlüğü toplumsal eşitsizliğin büyük uçurumlar yaratmasıyla iyice patlamaya hazır hale geldi.
Bu sebeple polis şiddetine karşı mücadelenin kökleri işçi sınıfının birliği ve hareketliliğine uzanmalı ve işçi sınıfı polis şiddetine karşı mücadeleyi kendi çıkarlarının merkezinde görmelidir.
Bağımsızlık Bildirgesi’nin yazılması sırasında, Thomas Jefferson İngiliz kralının “uzun suistimaller ve gasplar dizisi”ne şunları da eklemişti: “Aramıza büyük silahlı askeri birlikler konuşlandırmak” ve “göstermelik duruşmalarla onları işledikleri bütün cinayetlerde cezadan korumak”. O zaman mesele İngiliz monarşisini devirmekti. Bugün, kapitalist sistemi devirmektir.

SADECE SON ÜÇ HAFTADA BİLDİRİLEN KURBANLAR

* Anthony Hill, 27 yaşında, Atlanta, Georgia. Silahsız, çıplak, akıl hastası, balkonundan sarkarken ve yerde sürünürken görülmüş. 9 Mart’ta bir polis memuru tarafından vurularak öldürüldü.
* Anthony Robinson, Jr, 19 yaşında, Madison, Wisconsin. Silahsız. 6 Mart’ta, kurbanın apartmanına zorla giren bir polis memuru tarafından öldürüldü.
* Naeschylus Vinzant, 37 yaşında, Aurora, Colorado. Silahsız, tutuklama emriyle aranıyordu. 6 Mart’ta, ağır silahlı paramiliter SWAT ekibi tarafından öldürüldü.
* Derek Cruice, 26 yaşında, Volusia County, Florida. Silahsız, evinde öldürüldü. Birkaç yüz gramlık esrar olduğu ortaya çıkan bir uyuşturucu baskınının kurbanı. 4 Mart’ta yüzünden ölümcül şekilde vuruldu.
* Ernest Javier Vanepa Diaz, 28 yaşında, Santa Ana, California. Silahsız, arabasında öldürüldü. Dört çocuk babası, iki işte çalışıyor. 27 Şubat’ta, bölgenin polis amirinin ifadesiyle “iş birliğini reddettik”ten sonra vuruldu.
* Ruben Garcia Villapando, 31 yaşında, Euless, Texas. Silahsız, arabasında öldürüldü. İddiaya göre, 20 Şubat’ta bir trafik çevirmesinde memurun emirlerine uymadı ve öldürüldü.
* Antonio Zambrano-Montes, 35 yaşında, Pasco, Washington. Silahsız. Polise taş atmakla suçlandı. 10 Şubat’ta ellerini kaldırmış halde vurularak öldürüldü.
Bu isimlere, New York’tan Akai Gurley ve Eric Garner’ın, Cleveland, Ohio’dan 12 yaşındaki Tamir Rice’ın, Missouri Ferguson’dan Michael Brown’un ve diğer birçoklarının isimlerini de eklemek gerek.

*Wsws.org’dan çeviren Çağdaş Günerbüyük

Evrensel'i Takip Et