21 Aralık 2014 03:31

Gabriele Sandri ve Çarşı

Çarşı davası, Berkin Elvan’ın katili iktidar ile Gezi Parkı direnişi arasındaki bir davadır. İktidarın bu gericiliğine karşıysak eğer tuttuğumuz takımdan, gittiğimiz tribünden bağımsız olarak davada tarafımız net olarak belliydi, bellidir.

Paylaş

Faruk AYYILDIZ

Gabriele Sandri 11 Kasım 2007 tarihinde İtalya’da polis kurşunuyla öldürülen bir Lazio taraftarı. Takımı Lazio’nun, İnter ile oynayacağı maç için Milano deplasmanına gittiği sırada bir benzin istasyonunda tesadüfen karşılaşılan Juventus taraftarlarıyla olaylar çıkmış, polis silahını ateşlemiş ve Sandri ölmüştü. Polislerin Sandri’yi katlettiği sıralarda başlayan Atalanta – Milan maçı, ölüm haberinin duyulması üzerine iki takım taraftarlarının müdahalesi ve baskısı sonucu oynatılamamış, tatil edilmişti. Sonrası malum, İtalya gibi tribün kültürünün köklü ve güçlü olduğu bir ülke uzun süre Sandri’nin ölümünü tartışmıştı. Yine sosyo-ekonomik, siyasal ve sınıfsal ayrımın tribün rekabetini etkilediği İtalya’da birbirlerinden nefret eden bir çok tribün Sandri için ‘taziye’den ötesi bir duruş sergilemişti. Sol duruşa daha yakın bilinen Atalanta ultraları, takımlarının maçını durdurmuş, Lazio’nun ölümcül düşmanlarından Livorno tribünü Sandri’nin cenazesine katılmış devamında da sayısız tribün grubunun katılımıyla günlerce polislerle sokak çatışmaları yaşanmıştı. İtalya tribünlerinin verdiği mesaj çok netti; ‘tribünler arası rekabet asla bitmeyecek ama hiç bir rakip devletten ve polisten daha kötü değil.’
Bizim meselemize gelecek olursak, Gezi Parkı direnişine katıldıkları gerekçesiyle Çarşı grubunun önde gelen isimleri başta olmak üzere 35 kişiye ‘darbe’ suçlamasıyla dava açıldı. Sol, sosyalist kamuoyu ve tribünlerin genel olarak ilgi gösterdiği davanın ilk duruşması Nisan ayına ertelendi. Gezi Parkı direnişi ardından passolig zırvalığı ile sarsılan ve eski düzeniyle devam edemeyeceği çok net anlaşılan tribünlerin davaya ilgisi tribün forumlarında ve taraftarlar arasında da tartışıldı. Asla bir araya gelemez dediğimiz tribünlerin Gezi’de yan yana geldiğini görmüştük. Ardından passolig çıktı ve passoligi boykot edenler ile etmeyenler ayrımı yaşandı. Pek gündem olmasa da tribünleri yakından takip edenler farkındadır passolig, boykot etmeyen birçok grubu da ciddi anlamda zayıflattı.
Çarşı davasına dair eğilimlere dönecek olursak bu eğilimlerin en güçlüleri; Çarşı’ya destek verilmeli ile ‘Çarşı kendi reklamcı, popülist hevesinin cezasını çekiyor’ idi. Destek eğiliminde olanlar adliyeye gitti, sosyal medyada desteğini de sundu.
Gezi Parkı direnişine dair akılda kalan unsurların başında Çarşı’nın geldiği bir gerçek. Bu da tribünlerde farklı tartışmalara yol açıyor. Çarşı’nın kendi reklamcılığının cezasını çektiğini düşünenlerin neredeyse tamamı, Gezi direnişinde Çarşı’nın bu kadar ön plana çıkarılmasının sorumlusu olarak grubun kendisi görüyor. Ancak baktığımız zaman durumun böyle olmadığı açık. Gezi Parkı direnişi ve Çarşı endeksli üretilen efsanelerin, hikayelerin Çarşı’nın kendisinden çok Gezi’ye kadar tribünlere ‘öcü’ olarak bakan sol kamuoyu ve Çarşı adına açılan ve resmiyeti olmayan twitter hesaplarından –Çarşı’nın tek resmi twitter hesabı @forzabesiktas- çıktığını görüyoruz. Çarşı’nın kendi resmi hesaplarından ne davulcu Vedat, ne ele geçirilen polis telsizi, ne de kaçırılan TOMA’ya dair herhangi bir açıklama, vurgu olmadı. Birçoğu gereksiz olan bu efsanelerin ortaya çıkmış olmasına dair sol kamuoyunun da iki defa düşünmesi fikrim Gezi’nin başından bu yana devam ediyor. Çünkü Gezi’den bu yana geçen süreçte Çarşı üyelerinin dahi bu efsanelere çoğu zaman tepki gösterdiğini okuduk. Çünkü o tribüncüler, uydurulan efsanelerin ileride kendi adlarına sorun olabileceğini biliyorlardı. Tabi hikayeler alıp başını gittiği için kimse bu serzenişleri duymadı.

DAVANIN TARAFLARI BELLİ!

Meselenin özüne gelecek olursak, yukarıda bahsedilen tartışmaların tamamı dünyanın en saçma ve politik davasıyla karşı karşıya olan bir tribün grubunu yalnız bırakmanın gerekçesi olamaz. Çarşı davası açık şekilde; Berkin Elvan’ın katili gerici iktidar ile Gezi Parkı direnişi arasındaki bir davaydı. O yüzden iktidarın bu gericiliğine karşıysak eğer tuttuğumuz takımdan, gittiğimiz tribünden bağımsız olarak davada tarafımız net olarak belliydi, bellidir. Çarşı’ya yönelik kişisel düşünce, eleştiriler bu davada amalı, fakatlı cümleler kurmamız için yeterli olamaz. Politikası, vicdanı bir kenara tribüncü olmanın özünde muhaliflik vardır, devletin şiddet aygıtlarına karşı tutum, tavır almak vardır. Bu muhaliflik tanımına sadece sol, sosyalist bir anlam yüklemiyorum. Dünya tribünlerine baktığımız zaman şöyle bir gerçek var ki; devlet şiddetine ve hukuksuzluğuna karşı en sağcı tribünler de çoğu zaman o muhalefeti sergiliyor. Çünkü o şiddete en çok maruz kalanlardan birisi de tribüncüler.
Yazının girişinde bahsettiğimiz Sandri’nin ölümünün ardından yaşananlar tüm dünya tribünleri adına verilebilecek yegane örnek. Kötülüğe, polise, devlet şiddetine ve hukuksuzluğa karşı ortak tepki geliştirebilmenin koşulu aynı tribünün insanı olmaktan geçmiyor. Hafta sonu maçta atıştığımız, hakkında tiye alınmış, argolu besteler söylediğimiz tribünler ile hafta başında ortadaki haksızlığa karşı kol kola yürümemizin önünde bir engel yok. Engel olduğu fikrini atkılılar değil, kravatlı egemenler savunuyor ama unutmayalım; atkılılar kravatlıları her zaman yener...

ÖNCEKİ HABER

Kobanê: Tetik boşluğu mesafesinde yaşam

SONRAKİ HABER

Konu kişisel değil ilkeseldir

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...