Erdoğan’ın ‘yeni mutabakat’ planı
Fotoğraf: Emin Sansar / AA
Seçim ritüelinin sona ermesinin ardından Türkiye önemli sorunlarıyla baş başa. Bu sorunlara ilişkin, devam eden iktidar eliyle ve toplumun geniş kesimlerinin aleyhine bazı ‘çözüm’ cetvelleri şimdiden gün yüzüne çıkmaya başlıyor. Vaktiyle imanlı rejim müritlerinin huzurunda dolandırıcı ilan edilen Mehmet Şimşek’in, bir ‘ikna’ müsameresinden sonra Maliye’nin başına getirilmesi ve görevi devralırken yaptığı konuşmada “rasyonel zemine dönüş” parolasını duyurması bu cetvellerden birini gösterdi. Aslında resmi muhalefetin de ekonomiye dair neredeyse en açık seçim vaadi –başarısızlığında da pay sahibi olan– bu ‘rasyonele dönüş’ mitiydi. Şimdi yeni maliye nazırının rasyonele dönüş dediği, aslında seçime ayarlı ‘irrasyonelite’nin hiçbir koşulda sürdürülemez olmasıyla ortaya çıkan bir mecburi istikamet. Bir sermaye iktidarı için, politika tercihi değil, zorunluluk. Rasyonele zorunlu dönüşün ilk etkisi döviz tabelalarında görüldü. Hazine kaynaklarını sarf ederek tutulan dolar kuru birkaç gün içerisinde yüzde 10’un üzerinde yükseldi. ‘Yeni’ yönetim bir rasyonalite olarak rezerv yakmayı mı durdurmuştur, yoksa zaten yakacak rezerv kalmamıştır da kaçınılmaz olarak ortaya çıkan duruma bir rasyo mu atfedilmektedir? Merkez Bankası’nın kasası boş. Bu artık kasa bekçilerinin bile itiraz etmeye gerek duymadığı açıklıkta bir gerçeklik. Doları seçime kadar bir sınırda tutma savaşında tüm cephane tükendi ve geçmişte tekfir edilen (faiz gibi) silahlar dışında barut kalmadığı için siperler boşaldı.
Politika önceliklerini, artık siyasetin değil ekonominin ihtiyaçları belirleyecek… ‘Piyasa’ uleması, özellikle ücretli emeğin tüm saflarına doğru yaklaşan fırtınaya karşı bu ninniyi söylüyor. Politika önceliklerini uzunca bir süre seçim belirledi ve evet, bu siyasettir. Ama şimdi ‘ekonominin ihtiyaçları’ olarak öne sürülenler de, seçim kazanma amacı nedeniyle ertelenmiş sorunların yol açtığı yıkımı, ücretlerin gerilemesi ve yeniden enflasyon yoluyla emeğin sırtına yıkma yoludur ve bu da siyasettir. İhracatçılar uzun süredir TL’nin aşırı değerli olduğundan ve bu koşullarda mevcut asgari ücreti kaldıramadıklarından yakınıyordu. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mustafa Gültepe, önceki gün bütün açık sözlülüğüyle ücretlerin geriletilmesini talep etti: “Asgari ücrette maksimum dolar bazında 300-400 dolar arasındaki seviyeyi koruyabilmeliyiz.” Patron Gültepe, bu demeci verdiği an itibariyle ücretlerde en az dörtte bir oranında bir gerileme talep ediyor, sıkılmadan. Zaten onun adına, tüm bu harekâtı ‘rasyoneliteye dönüş’ olarak kutsayan papazlar bolca mevcut; iktidarda da muhalefette de… Tek tek patronlar şahsında ama bir sınıf korosu olarak konuşan sermayenin ülke geneli için talebi budur: Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu sorunların, ücretlerin gerilemesi ve yeni vergiler yoluyla, başta ücretli emek olmak üzere toplumun en geniş kesimlerinin sırtına yıkılması.
Erdoğan tüm bunlar olurken siyasete tutkuyla devam ediyor. Bazı çevrelerde budalaca bir iyimserlikle karşılanan yeni kabinesinin ilk toplantısı sonrasında yaptığı açıklama, ekonomik zorlukların halkın sırtına yıkılmasıyla ortaya çıkacak siyasal sorunları karşılamaya dönük bazı işaretler içeriyordu. ‘Muhalefete’ dönük ‘barışçıl’ sözler bu işaretlerden biriydi. “Ülkemizde biraz çekişmeli geçen siyasi rekabetin, siyasi husumete dönüşmesine fırsat verilmemesidir” diyordu. ‘Çekişmeli siyasi rekabet’ dediği, tüm rakiplerini terörist, katil vs. ilan etmesi ve şimdi bunların unutulmasını istiyor. Devamında, “Muhalefetin hatalarından ders alarak özellikle vatanımızın bekası, milletimizin istikbaline dair konularda artık daha hassas davranmasını” beklediğini söylüyor. Daha seçim gecesi, kazandığının belli olduğu ilk dakikalarda esasen kayıplarını gören ve doğaçlama olarak “İstanbul’u, Üsküdar’ı geri almalıyız” konuşması yapan Erdoğan’ın, şimdi karşısına çıkacak zorlukları gözeterek, muhalefeti de yönetme gayretinde olacağı açıktır. Erdoğan belli ki, başta CHP listelerinden Meclis’e giren eski mutemetleri olmak üzere, ‘muhalefet’in muhafazakâr ve milliyetçi unsurlarıyla yakınlaşmak; ana akım siyasette kendisine karşı oluşmuş geniş tabanlı bloku dağıtmak, kararsızlaştırmak; HDP ve solun dışlanması ve siyasal şiddetin bunlar üzerinde yoğunlaşmasına dayalı yeni bir ‘mutabakat’ önermek peşinde. “Aile” temalı bir anayasa değişikliği referandumu da bu mutabakatın olası zemini olarak şimdiden uç veriyor.
Erdoğan’ın önerdiği “hatalardan ders almak” için uygun ve zorunlu bir moment geliyor, tabii onun temenni ettiğinin tersi istikamette.
- 21 Mart faiz kararı: Hücum borusu öttü 22 Mart 2024 05:15
- Recep ve Ramazan 15 Mart 2024 05:05
- Evrensel’le dayanışmaya çağrı 02 Mart 2024 05:45
- İliç’teki yaranın ışığında 19 Şubat 2024 05:15
- Saray’ın deprem raporunda ifşaat ve itiraflar 10 Şubat 2024 08:36
- Mehmet Eymür: Tekelci sermayenin bir 'iş makinası' 13 Ocak 2024 16:52
- Hedef rejimin ‘yeni anayasa’sı 05 Ocak 2024 04:53
- Vampirin beyaz dişleri 15 Aralık 2023 05:36
- Özak işçilerine karşı jandarma, müftü, patron… 08 Aralık 2023 04:56
- İki nehrin hikâyesi: Özak Tekstil ve işçileri 01 Aralık 2023 04:53
- Kiraza binen sinek 23 Kasım 2023 05:15
- Kurtların sessizliği 16 Kasım 2023 04:54