30 Ağustos 2020 00:15

Sarı, kırmızı, yeşil

Erdoğan, Numan Kurtulmuş ve Süleyman Soylu; sarı, kırmızı ve yeşil renkte yöresel kıyafetler giyen çocuklarla birlikte Diyarbakır'da açılış yaparken

Fotoğraf: Okan Özer/AA

Paylaş

Tarih 1 Nisan 2017, yani 16 Nisan anayasa referandumundan hemen önce. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki ile birlikte Diyarbakır’da toplu açılış törenine katılıyor. Yanlarında Berat Albayrak, Numan Kurtulmuş ve Süleyman Soylu da var. Hepsinin elinde bir makas, temsili kurdele kesilecek. En önde, aralarında, 6-7 yaşlarında yerel kıyafetli iki de kız çocuğu var. Birinin boyu kurdeleye ancak yetişiyor. Başlarında Kürt kadınların taktığı, kofi denen, sarı, kırmızı, yeşil renklerle süslenmiş başlıklar. Erdoğan halka sesleniyor: “Tek bir muhatabımız var dedim ve bu da sizsiniz. Yeni yönetim sistemi ile cumhurbaşkanı dolayısıyla hükümeti sandıkta millet belirleyecek. Böylece oy sandıklarını mermi sandıklarıyla değiştirmek isteyenlerin devri sona eriyor. Onlar Kandil’e gönderiyor, biz sizi parlamentoya çağırıyoruz.”

Erdoğan bu sözleri söylediğinde HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ cezaevindeydi. 2018’de genel seçimlerinde seçilen iki HDP ve bir CHP milletvekilinin cezaları onanıp milletvekillikleri düşürüldü. Kayyumlara rağmen yerel seçimlerde halk yeniden sandığa gitti, Diyarbakır’da büyükşehir dâhil olmak üzere 17 ilçenin 15’ini HDP kazandı. Ancak hemen ardından birer birer tüm belediyelere el konuldu ve kayyumlar atandı. Dicle Belediye Başkanı’nın bu ayın başında partiden istifa etmesinin ardından HDP’nin elinde şu anda yalnızca Çınar Belediyesi kaldı.

Erdoğan 2017’deki konuşmasında “Bu güne kadar Kürt kardeşlerimize sağlanan ve zaten hakkınız olan demokratik insani kültürel imkânlardan geriye doğru en küçük bir adım atmak söz konusu değildir” de demişti. El konan belediyelere atanan kayyumların ilk işi Kürtçe tabelaları, isimleri kaldırmak oldu. Akademisyen Selim Temo’nun kamuoyunun dikkatini çektiği üzere Dicle Üniversitesi Kürt Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı‘nda Kürtçe tez yazılamıyor.

Geçen hafta Radyo Televizyon Üst Kurulu Evrensel gazetesinin 25. yaş kutlaması videosunu yayımlayan TELE1'e, "Terörü övmek, teşvik etmek, terör örgütlerini güçlü veya haklı göstermek" suçlamasıyla üst sınırdan para cezası verdi (aynı maddeden yeni bir ihlal kararı, kanalın yayınının 10 güne kadar durdurulmasına, tekrarında yayın lisansının iptaline gidebilir, 6112 sayılı kanun RTÜK’e çok sayıda imkân tanıyor). Cezaya gerekçe olansa videoda bir kız çocuğunun sarı, kırmızı ve yeşil renklerde desenleri olan bir tülbendi tutması. Bir saniyelik görüntünün üst metninde “bir arada, barış içinde, kardeşçe yaşamak isteyenlerin sesi” yazılı. RTÜK’ün eli bu konuda o kadar serbest ki istese her sekanstan bir ceza çıkarabilir, sadece bunu seçmişler. Bir taşla iki kuşu vurmanın coşkusunu da yaşamışlardır içten içe kim bilir… Hem Tele1’i hem Evrensel’i hem de dayanışmayı hedef almanın dayanılmaz lezzeti(!).

Çünkü kimse RTÜK’ten sarı, kırmızı, yeşil renklerde bir objenin suçla bağlantısını nasıl kurduğunun hesabını sormayacak, kimse kültürel bir simgenin suç sayılmasının başlı başına bir ayrımcılık olduğuna dair itirazda bulunmayacak. Kimse 2017’de Erdoğan’ın sarı, kırmızı, yeşil kofili çocuklara gösterdiği şefkati dakikalarca yayınlayan televizyonlara neden ceza vermediğini sorgulayamayacak. “Bu sebeplerden cezaevine düşmüş biriyim. Diyarbakır bu zulmü çok daha ağır yaşadı. 2001 yılında arkadaşlarımızla bir araya geldik yeni bir parti kurmaya karar verdik işte bu sebeple adalet ve kalkınma koyduk ismini” demişti aynı konuşmasında Erdoğan. Medyada kamu yararını, lisans ve frekans dağıtımı üzerinden bir nevi adaleti sağlamakla görevli RTÜK, çok uzun zamandır, ‘mış gibi’ yapmaya bile tenezzül etmeden gücünü hükümete muhalif olarak etiketlediği medyayı sindirmeye harcıyor. Elini, kolunu tutabilen yok. Çünkü geçmişte de olduğu gibi bu koltuklar iktidara sadakatin sınandığı, yarın icabında milletvekilliği, ihaleler, yönetim kurulu üyeliklerine uzanan bir sıçrama tahtası. Çünkü diğer taraftan Cem Küçük’ün dediği gibi “Erdoğan karşıtı herhangi biri seçilirse bir kere biz dahil herkes yargılanır”.

Son dönemde gündem siyasetten arındırılmış biçimde seçim ve savaş arasında pinpon masası işlevi görüyor. Muhalefet “acaba seçim mi geliyor” kararsızlığındayken Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı geçen hafta yayınladığı video ile neredeyse seferberlik ilan etti. Malazgirt savaşının yıl dönümü için hazırlanan Kızıl Elma klibinde görünen üç kadından ikisi at üstünde savaşa gidiyor. İktidarın eski ana akım medyayı tamamen kontrol altına alması nedeniyle yeni dönemin sathının sosyal medya olacağına dair bir öngörü, dolayısıyla medyadaki yolsuzluklarının göz ardı edilmesi söz konusu. Medyanın yalnızca siyasi tahakküm alanı ya da etkisini kaybetmiş ‘topal ördek’ muamelesi görmesi ciddi bir yanılgı. İktidar medyası bu yüzden ekonomik olarak çok zayıf birkaç internet sitesini yurt dışından aldığı fonlar üzerinden durmaksızın hedef gösteriyor. Oysa hedef gösterenlerin pek çoğu devletten besleniyor. İstanbul’da belediye iktidarın elinden gidince iki gazete kapandı. Kalanların TRT’nin dış yapımlar bütçesinden nasıl beslendiği gündeme gelmiyor. İktidar iletişim stratejisi olarak öldürülen kadınlara, istismara uğrayan çocuklara, açlıktan kendini yakan esnafa, fabrikada esir tutulan işçiye, yoğun bakım sırasında bekleyen, karnını doyuramayan halka savaş / fetih vaat ediyor. Anketler iktidara desteğin yeşilden sarıya düştüğünü bağırıyor, yeşil için halen medyaya ihtiyaç var. Ancak sermayedarlar cephesinden kulağa gelen hareketlilik pek de umut verici görünmüyor. Fatih Portakal’ın muhalif gibi görünen, aslında geçmişte ATV haberciliğinin fazlası olmayan tarzından vazgeçip döndüğü doğadan gelen bir ışık beklentisi mevcut. Siyasal iklim herkesi evrensel ama bir taraftan “biricik” bir kurtuluş diline hapsediyor, siyasi öngörülerde bulunan astrologlara bel bağlayan nice insan var çevremde. Sarı, kırmızı, yeşil ya da mor ya da gökkuşağının sembolik değerlerine gösterilen maraza gözünü kapayarak evrenden gelen bir mucizeye bel bağlamak akıl karı değil. Önce renklere, sonra o renkleri ayarlarla oynamadan yansıtan bir medyaya ihtiyacımız var.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...