20 Ağustos 2018 23:50

Ekonomi, bayrak ve ezan...

Ekonomi, bayrak ve ezan...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Görüntülü olarak Diyanet İşleri Başkanı’nın Arafat’taki duası verildi kanallardan önce. Adalet Bakanı da cemaatin içindeydi ve gözlerini siliyordu. Gözlerinin nemini silen sadece o değildi. Ya kamera oyunuydu ya öyle denk gelmişti; Ali Erbaş, “günahlarımızı affet Allahım” yakarışlarıyla tövbeden söz ettikçe ekrana ağlamaklı görüntüler düşüyordu. Erbaş, mal-mülk sahipliğine dalmanın, israfın kötülüğünden sözlerini esirgemedi. Faiz ve faizciliğe vurmayı da ihmal etmedi. Türkiye manzaralarıyla fazla uyuşmadığı herhalde tartışmasızdır.

Cumhurbaşkanı ise görüntülü Bayram mesajında “Ekonomimize yönelik saldırının, doğrudan ezanımıza ve bayrağımıza yönelik saldırılardan hiçbir farkı yoktur” dedi. “Amaç, Türkiye’yi ve Türk milletini dize getirmektir, esir almaktır” diye devam etti.

Ekonomi ile millet ve hele din ve inançlar herhalde ilişkisiz konular olmalıdır. Ekonomi, para pul işidir. Faiz, döviz, enflasyon, ücret, fiyat, kâr... Sermaye artı-değer peşindedir. İşçinin alın terinden çıkaracak, işgücüne karşılıksız olarak el koyacaktır, başka yolu yoktur. İşçiye üç kuruşluk ücret verip, sonra, bankalarla toprak sahipleri ve sanayici kapitalist paylaşacaktır: faiz, rant ve kâr!

Bayrak, milletin sembolüdür; milletse ara sınıflarla birlikte başlıca bu sınıflara bölünmüş yekpare olmayan bir “bütündür”: Özellikle büyük toprak sahipleriyle tekelci kapitalistler bir tarafta ve karşılarında sömürdükleri işçiler ve geri kalan emekçiler, köylüler, esnaf, şehir ve kırın yoksulları. Küçük ve orta boy tüccar ve sanayici de katılırsa tablo tamamlanacaktır. Millet, tamamına denmektedir. Üçüncü havaalanı inşaatında örneğin iş cinayetine kurban giden işçilerle müteahhit tekelci kapitalistlerin, aynı milletten olmadıkları herhalde tartışma götürmez. Ama Cumhurbaşkanının sözünü ettiği “ekonomik saldırılar” kimlere yöneliktir? İşçilere mi, tekellere mi? Hepsine mi yoksa?

Ama hepsine ise, yani Amerikalılar, söylendiği gibi, hem işçilere hem de tekelci kapitalistlere saldırıyorlarsa, öyleyse neden tekellere teşviklerle vergi kolaylıkları kapıları sonuna kadar açılmakta, ama işçiler yüzer yüzer işten çıkarılmaktadır? Neden işçilere kolaylıklar değil, zorluklar, işsizlik, sefalet, hatta açlık reva görülmektedir? Neden bakanlıkların açıkladıkları destek önlemlerinin tümü kapitalistler içindir, ama bir teki bile işçilerle emeğiyle geçinenler için değildir?

Ve ezan. Herhalde ezana saldıran yoktur ya da biz duymadık. Kim ezana saldırmaktadır? ABD mi? O da herhalde o kadar aptal olmasa gerektir ve örneğin topraklarında beş vakit ezan okunan başka devletlerle araları fazlasıyla iyidir. Suudiler, BAE... örneğin. İnançlarla ekonominin ilgisi herhalde yoktur ve zorlamayla da kurulamamaktadır. Örnek faizdir. Faiz İslam’a göre dinen haramdır. Erbaş, Peygamber’in veda hutbesinde müminlere faize karşı olmalarını vasiyet ettiğini söyledi, son duasında. Öyle midir? Ağızlarından İslam ve Kur’an düşmeyenlerin yönettiği Türkiye’de öyle midir? Faiz yok mudur? “Faiz oranlarını indirme” teşebbüsleri ekonominin “tunç kanunları”na çarpıp geri tepmiyor mu?

Ve gerçek nedir? Türkiye ekonomisi şüphe yok ki yüksek faiz arayışıyla gelen ve kazanıp giden “sıcak para” ile dönmemekte midir? “Amerika’nın ekonomik saldırısı” denen ve derinleşmekte olan son ekonomik çalkantı, dışa bağımlı bir borç ekonomisi olan Türkiye ekonomisine akmakta olan batının “fazla sermayesi”nin yine Batı ülkelerinde faiz oranlarının yükselmesi nedeniyle akışının kesilmesiyle hiç mi ilgisi yoktur? “Sıcak para” gelirken iyiydi, “büyüyor”duk, ama akışı durunca “ekonomik saldırı” olmuştur!

Bakın Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi (EDAM) Başkanı Sinan Ülgen’in itiraf niteliğindeki sözlerine: “Türk ekonomisi nihayetinde yurt dışından her yıl 250 milyar tutarında döviz girdisi sağlama ihtiyacında olan bir ekonomi.” Söylenmesi gereken laf şudur: Böyle dışa bağımlı ekonomi mi olur? Olursa tabii ki her önüne gelen oynar seninle. Sonuçta antiemperyalist mücadele etmek, ekonominin dışa bağımlılığıyla mutlu olan tekellerle temsilcilerine değil, onlarla da mücadele zorunda olan Deniz Gezmişlere düşer. Tabii ki asıl işçilerle sömürülen yığınlara.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...