13 Haziran 2011 09:12

Değişik bir İzmir mekanı: Sembol

Değişik bir İzmir mekanı: Sembol

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Daha 48 saat geçmedi, genel seçimlerin üzerinden. 2-3 gün önceden yazımı hazırladığım için, seçim gününü ve ertesi günü yazamayacağım. Onun yerine, İzmir’e göç ettiğimizden bu yana sık sık uğradığım, tek mekandan, bir Cafe’den, Sembol Cafe’den söz etmek istiyorum.
İzmir’e gelinceye dek, içkiyle pek aram yoktu. Ama İzmir’de, havasından mı, suyundan mı biraya bir yakınlık duymaya başladım.
Birkaç yıl önce yitirdiğimiz Sevgili Ömer Nida, “İçki, Meyhane ve Çilingir Sofrası” (Gerçek Sanat Yayınları, 1998) başlıklı kitabının bir yerinde şöyle diyordu: “Aradan birkaç yıl geçtikten sonra Adana’daki şairler ve yazarlar arasındaki özel futbol maçımızdan sonra, yine hastalanıp, bu kez Süreyyapaşa Sanatoryumu’na geldim. Demirspor sahasında yaptığımız bu maçta kimler yoktu ki; Fevzi Yetiker, Faruk Ergöktaş, Demirtaş Ceyhun, Nihat Ziyalan, Yılmaz Güney, Bülent Habora, Yılmaz Kalak, Uzun Mahmut, Abdullah Sert, Nurer Uğurlu, şu anda anımsayamadığım sevgili arkadaşlar. Bunların arasında içkiyi sevmeyen ve bu nedenle de o dönemde sevmediğimiz Bülent Habora’nın yazdığı ürünleri, çıkardığımız ‘Kimsecik’ adlı dergimizde yayımlarken, baş tarafına ‘Hiç sevmediğimiz Bülent Habora’ notunu da koyuyorduk. Şimdi bira türüyle aramıza katıldığı için onu çok seviyor ve eski tutumumuzun yanlış olduğunu anlıyoruz.”
Sembol’deki biralarla sevilenlerin sınıfına katılmıştım…
İzmir’deki ilk yıllarımda, Efes Oteli’nin arkasındaki Sevgi Yolu’nda eski kitap sattığım bir barakam vardı. Çünkü kitapçılıktan hâlâ kurtulamamıştım. Orada, şair dostum Hasan Hüseyin Yalvaç’ın da barakası vardı.
Ve bir gün Konak’a gitmiştik, birlikte. Beni Sembol’e soktu. Bir girdim, pir girdim.
Yol üzerinde, işlek bir mekandı. Önünden Kemeraltı’na gidenler de, oradan dönenler de, turistler de, gençler de, yaşlılar da, kısacası binlerce insan geçerdi. Çok elverişli bir yer olduğu için sivil toplum kuruluşları basın açıklamalarını orada yapardı.
Sembol’ün Yöneticisi Mustafa Yörük ve Çalışanları Nizamettin Keskin, Ali Aydın, Yılmaz Toptaş, Atilla Doğan’la dostluk, kardeşlik, arkadaşlık ilişkileri içinde sürdürdük, sürdürüyoruz birlikteliğimizi.
Çay da, kahve de, meyve suyu da, bira da, şarap da içiliyor orada, gelip geçeni seyrederken. Yemek de yeniyor.
Ve yıllardır dikkat ettim, bırakın bir kavganın çıkmasını ya da bir olay olmasını, en basitinden seslerin yükseldiği tartışmalar bile olmuyordu. Genci, yaşlısı, turisti, yerlisi bir arada İzmir havasının tadını çıkarıyorlardı.
Bir çok dostumla orada bir araya geldim. Örneğin Hollanda’dan her yaz birkaç aylığına İzmir’e gelen Yahya’yla. Rahatsızlığından dolayı Yahya’ya içki yasak olduğundan meyve suyuyla idare ederdi. Sanırım benim içtiğim biraya içini çek çeke bakıyordu…
Metin Erten’le de zaman zaman orada bir araya geldik. Eski bürokratlardan olduğu için, birayı bile saygıyla içiyordu.
Türkçeyi çok güzel kullanan Adnan Hoca olsun, bürokrat olmasına karşın cıvıl cıvıl, neşeli bir insan olan Yeşim arkadaş olsun, Selami, Orhan Hoca ve başkaları olsun zaman zaman Sembol’ü paylaştık…
Evet, seçim geride kaldı. Balonlar uçuştu tüm Türkiye’nin üzerinde. Artık sıra bizde, politikacıların verdikleri sözleri tutması için gücümüzü göstermeliyiz.


‘Yetmez ama, idare eder’

Sevgili bir dostumdan duydum bu sözü ve çok da tuttum…
Pankartlarda, geçen yerel seçimlerde “2. Peygamber” ilan edilen, onun için iftar ve ezan saatleri değiştirilen, birilerinin onun için “Şükür Namazı” kılınması istenen, çevrecinin daniskası olan, tüp gaz patlamasıyla nükleer santral patlamasını aynı kefeye koyan, heykel sanatından anlayan, çanak-çömlekler kanalıyla arkeolojiyi iyi bilen, sanatçıların müsvedde olup olmadıklarını çok iyi bilen, yerli-yabancı dinlemeden herkese postasını koyan, yerlerin ve göklerin efendisi olan, yırtık pabuç giyerken üstün yeteneği sayesinde katrilyonerliğe yükselen, otomobili/ otobüsü/seçim afişleri ve kendisi yüzlerce polis tarafından korunan kişi, seçimden önce şöyle buyurmuştu:
‘Yeni anayasa kısa olacak…”
Yetmez ama idare eder.
Bence tek madde yeter: “Anayasa, Madde 1: Her şeyi bilen ve hiç yanılmayan Büyük Reis’in her söylediği yasadır. Herkes buna uymak zorundadır.”
İşte hem kısa, hem öz bir anayasa. Yetmez ama idare eder…

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa