19 Şubat 2017 00:57

Referandum sürecinde siyasi tartışma özgürlüğünü kim koruyacak?

Referandum sürecinde siyasi tartışma özgürlüğünü kim koruyacak?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçen haftaya yine bir KHK ile başladık. Adı tanıdık, Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, içeriğinde ise medyayı ilgilendiren önemli düzenlemeler var. İlki çok ilgi çekmedi. Daha önce el konularak kayyum atanan medya kuruluşlarının TMSF’ye devredilerek satışı düzenleniyor. Son maddede ise ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereğince kapatılan özel radyo ve televizyonların 15 Temmuz 2016 itibarıyla sahip oldukları yayın lisanslarının ve el konulan varlıklarının RTÜK tarafından yeni alıcılara devri kolaylaştırılıyor. Satış tamamlanır tamamlanmaz devrin bir ay içinde tamamlanması öngörülüyor. Bu da herhangi bir yargılama süreci olmadan, kanıt bulunmadan “terör”le ilişkilendirilerek kapatılan ve varlıklarına el konulan medya kuruluşlarının TMSF eliyle yeni yandaş sermayedarlara satılması, iktidar medyasının sayısının artması demek. Yani yeni ihaleler karşılığında tahminen inşaat sektöründen holdinglere “Hadi bakalım elinizi taşın altına koyup zarar etme pahasına bizi destekleyin” diyecekler. İhale süreçlerinin hızlı yapılacağını tahmin etmek güç değil, insanları “evet”e, olmadı “hayır” çıkarsa beklenen erken seçimde oy vermeye ikna edecek yeni kanallar lazım, elde bir sürü frekans var. Yine bizlere açıklamayacakları üç otuz paraya kanalları, varlıklarını satmanın hukuksuzluğunu ve bunun sonucu kamunun uğrayacağı zararı tartışmanın da anlamı kalmayacak.

687 sayılı KHK ile yapılan bir diğer değişiklik ise özel radyo ve televizyon şirketlerinin sermayesinin yarısı kamuya (Siz devlet anlayın) ait olan tek bir verici üzerinden yayın yapmaları zorunluluğunun getirilmesi. Bu şirketin uyması gereken kurallar RTÜK tarafından belirlenecek. BirGün’den Hüseyin Şimşek’e konuşan CHP kontenjanından RTÜK Üyesi İsmet Demirdöğen, yayıncıların yeni kurulacak şirkete ortak olamayacağını ifade ederken, bunun anlamının devletin yarısına sahip olacağı bir şirketin işleteceği verici istasyonlarında muhaliflere yer verilmemesi ve onların sesinin kısılması olduğunu söylemiş.

Buraya kadar toplarsak; bir, devletin hukuksuzca el koyduğu medya şirketleri ve yayın lisansları yandaş sermayedarlara satılacak, yayıncılık anlamında çeşitlilik mümkün gözükmüyor. İki, hani olur da yeni sahipler ya da halihazırda yayın yapmakta olan medya kuruluşları hükümetin hoşuna gitmeyen yayınlar yaparsa o zaman devlet verici üzerinden tek hamlede yayını kesebilecek.

İlgili KHK’nin medyaya ilişkin son hamlesi ise seçim dönemlerinde Yüksek Seçim Kurulunun özel radyo ve televizyonların eşitlik ilkesine uygun yayınlar yapmalarını denetleyen yetkisinin kaldırılması. Geçmiş dönemlerde YSK talebiyle en yüksek cezalar yandaş kanallara verilmişti. 2014 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde yalnızca A Haber’e 45 ceza verilmişti. Başta Sabah - ATV grubu olmak üzere hükümeti destekleyen medya nicedir bu cezalara isyan ediyor, RTÜK’te “FETÖ”cüler olduğunu iddia ediyor ve kapatılması gerektiğini söylüyorlardı. Bu düzenlemenin referandum sürecinde onların ellerini rahatlatmak için yapıldığı açık. Artık sınırsızca “evet” kampanyası yapabilecekler. Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş özel televizyonların rekabete açık bir alanda faaliyet gösterdiklerini, belli kısıtlarda hareket etmelerinin yanlış olduğunu, bu KHK ile birlikte geçmiş dönemlere ilişkin haksız bir uygulamanın ortadan kaldırıldığını söyledi. Ancak hatırlatmak gerekir ki 6112 sayılı özel radyo ve televizyon yayınlarını düzenleyen Kanun’un yayın hizmet ilkelerini belirleyen 8. maddesinin K bendi yerinde duruyor ve özel radyo ve televizyon kuruluşları “Siyasî partiler ve demokratik gruplar ile ilgili tek yönlü veya taraf tutar nitelikte olamaz” diyor. Hükümet çoğunluk üyeye sahip olduğu RTÜK’ten emin ama YSK’ye pek güvenmiyor.

687 sayılı KHK aynı zamanda olağanüstü hal döneminde yapılan düzenlemelerin bu dönemle sınırlı kalmayacağının en net kanıtı. İktidar medyasının eli daha da rahatladı, kalanların üzerinde kısaca “Alo Fatih” diye tanımlayabileceğimiz baskı sürüyor. Cumhurbaşkanı ya da hükümetten herhangi birinin yaptığı herhangi bir konuşma derhal yayın kesilerek canlı olarak veriliyor. O konuşmaların içeriği ise genelde “evet”in nimetlerini içeriyor. Muhalefet partileri, tabii ki HDP hariç, yalnızca salı günkü grup toplantılarında seslerini duyurabiliyor.

Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri, Nils Muižnieks geçen hafta yayımlanan Türkiye’de ifade özgürlüğü ve medya özgürlüğüne ilişkin Memorandum’da Kasım 2015 genel seçimlerini takiben, AGİT/DKİHB Sınırlı Seçim Gözlem Misyonu’nun, “medya sahiplerinin kamu ihalelerini ve devlet kaynaklı reklamları almaktaki çıkarlarının editoryal özerkliğe müdahaleye sebep olduğu ve özellikle televizyonda hükümete sınırlı eleştiriyle sonuçlandığı” kanaatini, buna kamu yayımcısı olan TRT’nin haberlerinde, güncel ve tartışma programlarında, iktidardaki siyasi parti AKP’yi kayırmasının eşlik ettiğini hatırlattı. Muižnieks, Türk siyasi liderlerini mümkün olan en kuvvetli şekilde ifade özgürlüğü, medya özgürlüğü ve yargı bağımsızlığı alanlarındaki geriye gidişatı önlemeye çağırırken bunları şu an hâlâ süregelen olağanüstü hal döneminde yapmanın imkzansızlığına da dikkat çekti. Siyasi tartışma özgürlüğünün olmadığı, medyanın bu derece baskı altında tutulduğu bir ortamda referandum yapılmasının yanlışlığı her yerden görünüyor. Bu yeni düzenlemeler, YSK denetimin kaldırılması referandum sürecinde şimdiye dek hiç görmediğimiz kadar taraflı ve baskı altında bir yayıncılık ortamına tanıklık edeceğimizin ve medyada “evet” ve “hayır” kampanyalarına ilişkin uygulanacak çifte standardın habercisi sayılabilir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...