09 Eylül 2016 01:00

Arap'ın adı yok

Arap'ın adı yok

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ben-Hur, bir nevi Amerikan Çağrı’sı sayılır, Hıristiyanlığın doğuşunu peygamberi pek göstermeden anlatan bir film olduğundan. Tamamen kurmacadır, birkaç gerçek kişinin ismi anılsa da, filmle adaş kahramanın dahil hikayesi, hayal ürünlerinin en hakikat sayılanlarındandır. (Karşılaştırma notu: Mel Gibson’ın – aktarılan – gerçeğe detaylarına kadar uygun olmaya çalışan filmi Tutku: Hz.İsa’nın Çilesi’nin etkisizliğine bakınız. Din kuru hakikati ne yapsın?) Lew Wallace’ın romanı 1880’lerde çıktığında çok popüler olmuş, o günden sonra dilden dile, kağıttan perdeye aktarıla aktarıla gelmiş. Uyarlamaları arasında sessiz filmlerin en pahalısı (1925) ve William Wyler’ın üç buçuk saatlik Oscar rekortmeni filmi (1959) yer alır ve epik film deyince (yani destansı demektir), ilk karşınıza çıkanlar onlardır.
Her uyarlamanın konusu aşağı yukarı birbirini tutar. Roma işgali Yahudilere çok çektirir, öfkelendirir ve intikam isteklerini uyandırır, ama genç bir marangozun sevgi mesajları sonunda galip gelir. Roman, kazanan tarafın bir generali tarafından, İç Savaş’tan sonraki ulusal toparlanma döneminde yazılmış, yenilmiş tarafa, yani köle sahibi güneylilere de selam gönderir. (Bu kısaltılmış filmde o kısım gitmiş. Ben-Hur gemi kazasında soylu Romalıyı kurtarıp, ona bağışlanan, sahibi tarafından evlat edinilen, giderek vatandaş olan bir köle olmuyor hiç, kadırgadan doğrudan araba yarışına atlıyor.)
Bir başka manidar değişiklik, 1959 filminde Arap diye çağrılan, Ben-Hur’un yarıştığı arabanın sahibi Arap şeyhinin gidip, bu son filmde yerine bir Afrikalının gelmesi. Manidar demişken, klasiğin son uyarlamasında, yönetmen koltuğuna oturan da, 2000’lerin meşhur Rus gerilim filmlerinin Kazak Yönetmeni, Timur Bekmambetov. (Yönetmenin bir önceki filmi Abraham Lincoln: Vampir Avcısı, Amerikan ecdadının tarihini popüler vampir avcılığı temasıyla buluşturuyordu, bir yerde.) Yani Amerikan sermayesi koltuğa Rus’u oturtmuş, Arap’ın rolünü Afrikalıya mı vermiş? Tövbe. Film burada bahsedilen.
Roma işgali altındaki Kudüs’te soylu bir Yahudi ailenin oğlu Ben-Hur ile ailenin evlatlığı Messala birlikte büyür. Messala gider Roma ordusuna katılır, Ben-Hur ise ülkesinde Romalılara suikastlar düzenleyen direnişçi gençlere (zealotlar) öğütler verir. Romalı vali (İncil’de meşhur olan) Pontius Pilatus Kudüs’e geldiğinde bu gençlerden biri bir askeri öldürür. Fatura Ben-Hur’a çıkar. Yıllar sürecek mahkumiyeti böyle başlar. Bu arada zincire bağlı çölde sürüklenirken İsa ona bir tas su verir. Yıllarca savaş gemilerinde ayağından zincirlenmiş şekilde kürek çeker. Bir savaşta gemiler çarpışınca kurtulur ve araba yarışına, kumara meraklı Afrikalının yanına düşer. Messala’dan intikamı arenada almaya karar verince, meşhur at arabası yarışı sahnesinde düğüm çözülür. Bu arada İsa öldürülür. Kardeşler barışır, bundan böyle barış içinde yarışır.
Bekmambetov yorumu, uzun sahnelerden oluşan epik filme benzemiyor, ruhani içeriği dışında. İsa’nın yüzü de görünüyor burada ve yaratılmaya çalışılan büyüsü öncekinin epey altında. İki saatin biraz üstünde süresiyle çok daha kolay izlenir, özellikle araba yarışlarında bol efektli, ama eskinin estetiğinin de pek yakınında değil.
İsmi jenerikte yanlış yazılan Haluk Bilginer’in karakteri Simonides. Esas oğlanın kayınbabası, eski filmde misafir olan Antakyalı bir tüccardı, Ben-Hur ailesine sadık olduğunu filmin sonunda görünmesiyle belli ediyordu. Bacaklarını kaybeden adamı, Ben-Hur kucağında taşıyordu. Bu filmde, yani Haluk Bilginer’in oynadığı evin uşağı gibi bir Simonides ve daha başlarda Romalıların kılıcıyla ilk devrilen oluyor. Bir sahnede kollarını açıp tartışan Ben-Hur ile Messala’ya seslenecek oluyor. Ötekilerin “Çekil kenara” der gibi Haluk Bilginer’i kollarıyla bir itişleri var. Her Simonides bir olmuyor, her Ben-Hur da.
Önceki film Ben-Hur’un esir annesiyle kız kardeşinin cüzzamının İsa’nın bir mucizesi olarak iyileşmesiyle bitiyordu. 1959 Ben-Hur’unun kahramanlık vurgusu daha belirgindi bir anlamda. Son Ben-Hur’da barış mesajı baştan sona öyle bir işlenmiş ki, finale Romalı ile Yahudi-Hıristiyan’ın birlikte ufka doğru at sürüşü yakışmış. Çünkü barıştan anlaşılan, İsevi pasifizm, yani düşmanını sevme, işgale direnmeme ve bu şekilde her nasılsa Roma için “en tehlikelisi” olma, adeta imparatorluğun resmi dini olmak için üç yüzyıl beklenmeyecekmiş gibi.
Bugün bu gezegende, özellikle de bu taraflarında yaşayanlar için en kıymeti bilinen mesaj olan barış, keşke izleyene su serpse, ama zor. Zincire bağlanan Ben-Hur’a İsa’ya su verdiren hikaye, emperyalizmin başından itibaren kötü İmparatorluk rolünü üstlenen ABD’nin çünkü. Antakyalıya dirseği vurmuşlar, Arap’ın adı bile yok baksanıza.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...