16 Temmuz 2016 00:51

Vatandaş mı, yandaş mı, düşman mı? yoksa insan mı?

Vatandaş mı, yandaş mı, düşman mı? yoksa insan mı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Suriyeli göçmenlere vatandaşlık verilmeli mi, verilmemeli mi? Bu tartışma, Suriyeli ailelerin okula gitmeyen çocuklarının çoğunluğunun yasa dışı biçimde çocuk işçi olarak çalıştırılmaları gerçeğiyle paralel olarak süren bir tartışma… Ve dikkat etmemiz gereken şey ise, bunun, iktidar odakları tarafından insanların içine sürüklendiği bir tartışma olduğu… Her zaman bu tür dayatılan tartışma konularına eleştirel yaklaşmak ve tartışmayı farklı bakış açılarından değerlendirmek ve sürdürmek gerekir. Örneğin ortaya atılan soruna yol açan dinamikleri, içinde yaşadığımız toplumun üretim biçimini ve buna bağlı gelişen üretim ilişkilerini ve ayrıca bu çerçevede oluşturulmuş eğitim sisteminin neye hizmet ettiğini ve ne gibi insan davranışlarıyla sonuçlanabileceğini de tartışmak ve buna göre bir duruş almak gerekir.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 13. maddesine göre, herkesin bir devletin toprakları üzerinde serbestçe dolaşma ve oturma hakkı vardır ve herkes, kendi ülkesi de dahil olmak üzere, herhangi bir ülkeden ayrılmak ve ülkesine yeniden dönmek hakkına sahiptir. Beyannamenin 14. maddesine göre ise, herkesin zulüm altında başka ülkelere sığınma ve sığınma olanaklarından yararlanma hakkı vardır. Yani başka bir deyişle ülkelerindeki savaştan kaçıp başka ülkelere sığınmaya çalışmak ve o ülkenin sığınma olanaklarından yararlanmaya çalışmak, bir temel hak. Bu olanaklar çeşitli statülerle devletler tarafından sağlanmaktadır. Son dönemde bizim tartışmaya itildiğimiz statü ise vatandaşlık statüsüdür. Oysaki örneğin Mültecilerle Dayanışma Derneği İdari Koordinatörü Pırıl Erçoban’ın da vurguladığı gibi, vatandaşlık statüsünden önce mültecilik statüsünün mültecilere verilmesi gerekmektedir. Ancak, 6458 sayılı “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu”na bakıldığında, Türkiye’deki sığınmacılar geçici korunma statüsünde ve yine bu kanuna göre, bırakın vatandaşlığı, uzun dönem ikamet izni bile Türkiye’de kesintisiz en az sekiz yıl ikamet izniyle kalmış olan ya da Göç Politikaları Kurulunun belirlediği şartlara uyan yabancılara, bakanlığın onayıyla valilikler tarafından verilebiliyor. Mülteci, şartlı mülteci ve ikincil koruma statüsü sahipleri ile insani ikamet izni sahiplerine ve geçici koruma sağlananlara ise uzun dönem ikamet iznine geçiş hakkı tanınmıyor bu kanuna göre… Bu durumla ilgili hukuki düzenlemeler benim sınırlarımı aştığı için daha fazla uzatmayıp sadece şunu vurgulamakla yetineceğim. Siyasi iktidar odaklarının ortaya attığı tartışma konularına atlamadan önce yazının başında sözünü ettiğim durumları da unutmadan kanuni düzenlemeleri de incelemek lazım. Bunların dışında yapılan tartışmalar, insanları kutuplaştırır. Kanun değişikliği yapılacaksa yazının girişinde belirttiğim etkenlerin bunda rol oynayabileceğini de düşünmek lazım. Yani bütün kanunlar için geçerli olduğu gibi, böyle bir kanuni değişikliğin de belli siyasi çıkarlar uğruna yapılacağını düşünmek lazım.

Suriyelilere vatandaşlık verilmemesi gerektiğini söyleyenlerin savunma noktasında zaten Türkiye’de işsizliğin çok yüksek olması durumu var. Ya da Suriyeliler içinde bomba yapıp insan öldürenlerin olduğu ortaya atılarak, Suriyelilere vatandaşlık verilmemesi gerektiği savunuluyor. Bir yandan da hükümet, Suriyeliler içinden işe yarayacak olanlara (eğitimlilere, sermaye sahiplerine, vs.) vatandaşlık verileceğini söylüyor. Tabii ki, Suriyelilere vatandaşlık verilmesi oy verme hakkını da beraberinde getirecekse, hükümetin bir referandumda, yerel ya da genel seçim döneminde vatandaşlık verdiği Suriyelilerden oy alma hesapları da bu vatandaşlık vaadinin başka bir yönü. Ayrıca sınıfsal olarak ayrımcılığa tabi tutarak sığınmacılara vatandaşlık hakkını vermek sizce ne anlama gelmektedir? Bir düşünün bu konuyu da…  

Suriyelilere vatandaşlık vermeyi düşünen hükümetin açıklamalarına ve Suriyelilere vatandaşlık verilmemesi gerektiğini söyleyenlerin çıkış noktasına bakıldığında ortaya atılan argümanların arkasında ayrımcılığın, ırkçılığın, çıkarcılığın izlerine rastlamak mümkün. Gürültü çıkaran Suriyelilerle çıkan kavgalar, sahillerde taşkınlık yapan Suriyelilerle yaşanan husumetler, Suriyelilere su ve yemek satışı yapmayacağını ilan eden lokantalar, sözde gönüllerin kenti Konya’nın Beyşehir ilçesini terk etmek zorunda kalan Suriyeliler… Bunlar Müslümanlığı ve misafirperverliğiyle övünen bir ülke halkının Suriyelilere reva gördüğü davranışlara örnekler… Hele bir de Suriyeli çocukları, eğitim hakkını kullanamayan bu çocukları istismar eden, onları birçok sektörde köle gibi çalıştıran misafirperver(!), Müslüman(!) ve ahlaklı(!) tüccar, esnaf ve sanayiciyi düşünecek olursanız… Üstelik hükümetin de işe yarayan Suriyelilere vatandaşlık verileceği yönündeki açıklamaları düşündüğünüzde Suriyelilere vatandaşlık vermeyi amaçlayan politikacıların da, buna karşı olanların da Suriyelilere bakış açısının aynı olduğunu düşünebilirsiniz.

Dolayısıyla Suriyeli sığınmacılara (Ki başka birçok ülkeden sığınmacı mevcut bu topraklarda) vatandaşlık verme bağlamında yapılan tartışmalarda insani bir konum almak, insan hakları evrensel bildirgesinin sınırlılıklarında ve hatta daha da öteye giderek ve daha derinlemesine bir duruş sahibi olmak elzem görünmektedir. İnsanların Suriyeliler için genelleyerek ortaya attıkları birçok olumsuzluk, bu ülkede vatandaşın diğer vatandaşa reva gördüğü haksızlıklardan, kötü davranıştan farksızdır. Bu ülkeye sığınmacılar gelmeden önce çok mutlu, huzurlu, kavgasız, adaletli, varlıklı, entelektüel bir hayat yaşıyorduk da, sığınmacılar gelince mi bozuldu bu hayat? Bu ülkede zengin ile fakir arasında fark yok, mükemmel düzeyde adaletli bir hayat kurmuşuz, patron işçiyi sömürmüyor, kimse kimseyi istismar ya da taciz etmiyor, kimse kimseyle kavga etmiyor, harika bir eğitim sistemimiz de var ve hep barışı, huzuru, sevgiyi, kardeşliği, paylaşmayı, ayrımcılık yapmamayı öğretiyor da, Suriyeli sığınmacılara vatandaşlık verince mi bozulacak bütün bunlar? Esas bu saydıklarım olmuş olsaydı, dünyanın her yanından milyonlarca sığınmacı da gelse, o güzel düzeni zenginleştirerek sürdürmüş olurduk. E, böyle bir düzen yaşayamadığımıza göre, bu düzenin olumsuzluklarından dolayı esas sorumluları suçlamak yerine, sığınmacıları, özellikle de, sığınmacılar arasından tamamen dezavantajlı olanları günah keçisi ilan edip, ırkçı güdülerle küçümsemek, aşağılamak ve saldırmak neden? Kendisini Müslüman ve milliyetçi ilan edenlerin pek de gurur duyarak savundukları insani değerlere ne oldu?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...