03 Temmuz 2016 00:24

Lîs e*

Lîs e*

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Darasa: Ders gördü, öğrendi.

D-r-s üçlüsüyle birbirinden güzel kelimelerden bahsedeyim isterim. Ders mesela. Bir olay olur, ders alırız. Doğaya bakar ders çıkarırız. Ödevlerimiz dersler verir. Hoca gelir, ders anlatır. Tedrisat; tedris kelimesine çoğulu ekle. Öğretim demek. Müderris, ders veren. Eş anlamıyla muallim. Öğretmen. Mamoste. Hangisini canımız çekiyorsa o. Medrese; ders okutulan yer, okul, mektep. En geniş anlamıyla, aslında günümüzün üniversiteleri. Ondan önce de Yunan sitelerinde gelişen bütün düşünsel faaliyetlerin merkezi, bir tür toplanıp öğrenme yeri. Bütün bunların olabilmesi için de iki form lazım: İlki eldeki malzemeyi (“bilgi” olsun bu) aktaran yapı (hoca olsun bu da), ikincisi öğrenmeye talip olan muhatap (talebe, öğrenci, fakih).

Türkiye isimli sepsevimli bu memlekete bakalım biraz bağlama d-r-s üçlüsünden uzaklaştırmadan.

İletişim Yayınları’nın devasa emekle yayımladığı Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi’nin 2. cildinde “Eğitim” başlıklı epey öğretici makaleler var. Onlardan biri İlhan Tekeli tarafından kaleme alınan “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Eğitim Sistemindeki Değişmeler” başlıklı metin. Konumuz dolaylıymış gibi yaparak aslında doğrudan orayı ilgilendirdiği için, alıntıyı öyle yapacağım:

“1 Eylül 1868’de açılan Galatasaray Sultanisi Tanzimat döneminin dış ilişkilerini ve daha da önemlisi ideolojik yapısını göstermesi açısından önemli bir girişimdir. Lisenin kurulması Islahat Fermanı’nın yayınlandığı günlere kadar uzanır. [...] Bu okulda tüm Osmanlı tebaası öğrenim görebilecekti. Amaç ‘Osmanlılık’ ideolojisini uluslararası bir eşitlik içinde yeniden üretmek, yaygınlaştırmaktı. Ancak öğrenimdeki tüm çağdaş girişimlere rağmen, amaçlanan ideolojik sonuca varılamadı.”

Galatasaray Lisesi’nin talebeleri, geleneksel pilav gününde “Acil yeni müdür aranıyor” broşürü dağıttı. Ondan önce İstanbul’daki köklü kimi liselerde yönetim(ler)e karşı itirazlar başlamıştı. Bunların içinde en ses getireni, ilk olması hasebiyle de, İstanbul Erkek Lisesi’nde müdürün konuşma yaptığı esnada talebelerin sırtını dönmesi oldu. Adalet ve Kalkınma Partisi’ne yakınlıkları ile anılan kimi gazetelerin yazarlarına göre, bu tavırlar ve bilhassa liseli talebelerin elinden çıktığı iddia edilen metinler kurgulanmıştı. “Reklamcı” eli değmişti metinlere mesela.

Galatasaray Lisesi’nin “ilanı”nda bir de Tevfik Fikret detayı var. Tevfik Fikret’in makamına yaraşacak bir müdür aranıyor. Biraz Fikret’e bakalım.

Şair, 1900’lerin başında dostları tarafından adeta zorla Galatasaray Sultanisi’nin müdürü yapılır. “Gençliği terbiye vasıtasıyla sosyal aksiyonda bulunmaya başlayan şair, birçok dar kafalı ve kötü hırslarla karşılaşır. İstifa eder. nazır değişir, Fikret tekrar müdür olur. Yine bir anlaşmazlık çıkar, yine istifa eder.” Bu satırlar, mukaddesatçı çizgideki akademisyenin, Mehmet Kaplan’ın kaleminden çıkma. “Dar kafalı ve kötü hırs”ı ben demedim; demek oluyor ki, talebelerin 2016 yılında o makamı Fikret’le anmasının bir manası var.

Liseler, cumhuriyet tarihi boyunca, eğitimde çağdaşlaşma hamlesinin en önemli mecralarından biri oldu. “Her ile bir üniversite”cilik başlamadan evvel de, genç birinin bütün hayatına etki edecek dönüm noktaları bahsi geçen yaşlarda, lise zamanında yaşandı.

Müderris var, “eğitmen” var. Zapturapt altına almayı, kafasındaki geleneksel din algısını iktidarın rüzgârını da ardına alarak talebeleri “öğrenci” haline getirmeyi, okulun demirbaşına öğrencilerin özgürlüğünden daha çok kıymet vermeyi, müthiş tarihî binaları olabildiğine görgüsüz estetik dışı ve hor kullanmayı marifet bilen; sadece ve sadece şekille ilgilenen, elinde tuttuğu oyuncak hamuruna bile daha fazla itibar gösteren kifayetsiz muhterislerle dolu bir liseler silsilesine sahip şu an Türkiye.

Namık Kemal “Eczâ-yı beşer câlib-i ta’cîl-i fenadır/ İbkâ-yı eser mucib-i tahsil-i bekâdır” diyor. Yani “İnsan hızla yokluğa yuvarlanır, eseri ona ölümsüzlük kazandırır.” Müdür var, öğrenciyi talebe eder. Müdür var, ömür boyu beddua ile çokça insanın hayatında ve hafızasında durur.

Gün gelir, Beşiktaş’ta anlatılanlar unutulmaz ve bir yazı olur. Olur yani. Madem metafizik mühim bir şey, diyeyim: Kaderden kaçılmaz.

* Kr. “Lîs”, oyun. “Lîs e”, oyundur. “Lîse”, lise.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa